Sinbo yönetimi yasa ve kural tanımaz saldırılarına devam ediyor!
Asıl siz emeğini sömürdüğünüz, yasalarla tanınan haklarını dahi gasp ettiğiniz işçilerden özür dilemelisiniz!
Sinbo yönetimi yasalara ve anayasaya aykırı saldırılarını sürdürüyor. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı müfettişlerinin denetimi ile kesinlik kazanan ve geri adım atmak zorunda kalan fabrika yönetimi arsızlıkta sınır tanımıyor.
Sinbo yönetiminin yasadışı uygulama ve saldırıları Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı müfettişleri tarafından tespit edildikten sonra, üyelerimizin hak kayıpları giderilmiş ve işbaşı yapmışlardır. Bu duruma tahammül gösteremeyen Sinbo yönetimi farklı biçimlerde üyelerimize baskıyı sürdürmüştür. Gelinen aşamada bir üyemiz, yönetimin yalan ve oyunları ile işten atılmıştır. Üç arkadaşımız hakkında ise hiçbir dayanağı olmamasına rağmen uyarı cezası verilmiştir.
İşten atma saldırısı öncesi sendikamız işyeri temsilcilerini fabrika yönetimine bildiren noter yazısı göndermiştir. Sendikamızın gönderdiği yazıdan kısa bir süre sonra da Sinbo yönetimi adına Av. Emre YAĞAN, sendikamıza noter üzerinden bir metin göndermiştir. Gönderilen metinde gerçekler tersyüz edilerek sendikal faaliyete saldırıyı sürdüreceklerini, hak, onur ve gelecek mücadelemizi provokatörleri vb. aracılığı ile terörize etme hesapları içinde olduklarını ifade etmişlerdir. Akabinde ise ihtarlarında yer alan yalan ve çarpıtma ifadelerine uygun saldırılarını hayata geçirmişlerdir.
Tüm kamuoyunun gözleri önünde cereyan eden, meclis gündemine gelen, bakanlık tutanaklarına geçen, SGK kayıtlarında yer alan gerçeklerin tersyüz edilmesini, hukukun gereklerini müvekkilinin dar çıkarlarının üstünde görmesi gereken bir hukuk insanının yapması ise bizleri düşündürmektedir. Keza ücretsiz izin saldırısının sendikal faaliyete dönük bir saldırı olarak kullanıldığının müfettişler tarafından belgelenmesine rağmen tarafımıza iletilen metinde Sinbo yönetiminin “anayasa, yasa, uluslararası sözleşmelere” uygun davrandıkları, hiçbir işçiyi “sendikal nedenle işten atmadıkları, baskı kurmadıkları”, “sendikal örgütlenmeye saygılı” oldukları ve “diyaloğa hazır oldukları” vb. vurguları da yer almaktadır.
Noter aracılığı ile bize ilettikleri metinde, üzerinde durmamızı gerektiren bir diğer husus ise üyemiz Dilbent TÜRKER’in işten atılmasının zeminini düzleyen adımların bu belgeyle başlatılmış olmasıdır. Adeta bir suçüstü belgesi olan ifadeleri olduğu gibi veriyoruz. Ardından Dilbent TÜRKER hakkında tutulan sahte tutanaktaki vurgulara yer vereceğiz. Aradaki benzerlikleri ve amacı görmek açısından bunun yeterli olacağı kanaatindeyiz.
İlgili belgede:
“Haklarını koruma vaadi ile üye yapılan işçilerin yine kanunsuz bir şekilde yasal düzenlemelere aykırı hareketlerinin sendika tarafından meşru gibiymiş gibi anlatılması ve gösterilmesi suretiyle de işyerinde sendikal faaliyetler ile işyeri çalışma düzenini bozmaları, sendikal faaliyet adı altında müvekkil şirkete maddi ve manevi zarar verilmesi, sendika üyesi olmayan müvekkil işçilerine sendikal faaliyet adı altında haksız ve hukuksuz baskılar ile birlikte tehditler söz konusu olmuştur.”
Aynı ifadeler yönetim tarafından sendikal çalışmamıza karşı provokatif saldırılar için yönlendirilen Yeliz BODUR ve yönetimin tehditleri ve vaatleri ile ifade vermeye zorlanan kişilerin beyanlarında da yer alıyor. Kamuoyunun ve metal işçilerinin yakınen tanıdığı, başını işçi düşmanı anlayışların tuttuğu “sendika”nın (çetenin) üyesi olduğunu ifade eden Yeliz BODUR, aynı zamanda fabrika yönetiminin koruması altındadır. Bunu da her fırsatta fabrikada açık biçimde ifade etmektedir. Üyesi olduğunu ifade ettiği “sendika”ya hakim anlayış gereği hakkını arayan, çalışma koşullarını eleştiren, baskılara tepki gösteren sendikalı-sendikasız sayısız işçiyi yönetime şikâyet etmiştir. Bu hizmetleri karşılığında işçilere sataşan, sorun çıkaran tüm davranışlarına yönetim göz yummuş ve desteklemiştir. Vukuatları saymakla bitmeyecek bu kişi için bütün yöneticiler ahbap-çavuş ilişkisi içinde bir yerde durmaktadır. Bu bile sendika üyesi olmayan işçiler tarafından bahsi geçen provokatörün tepki ile karşılanmasına neden olmuştur.
Dilbent TÜRKER’e saldıran, ağıza alınmayacak cinsiyetçi küfürler eden yönetimin tetikçisi kişinin ifadesinde de sendikalı işçilerin “zorla sendika üyesi yapmak için baskı uygulandığı”, “üye olmayan işçilerin üye olması için tehdit edildiği”, “sendikalı işçilerin küfür, hakaret ettiği” vb. yer almaktadır. İfade biçimi ile Sinbo avukatının gönderdiği metinde yer alan ifade biçimi arasında benzerlikler fazlası ile dikkat çekicidir.
Durum göstermektedir ki, önden gönderilen belge ile zemin düzlemek derdine düşmüşler ve maşalarını devreye sokarak hesaplı provokasyonlarını hayata geçirmişlerdir. Fakat bu çabalarının nafile olduğu açıktır. Sinbo’da daha önce haksız-hukuksuz saldırıları nasıl geri püskürttüysek bu saldırıyı da geri püskürteceğiz.
Sinbo yönetiminin gönderdiği metinde yer alan ithamlara dair bazı gerçekleri maddeler halinde verecek olursak:
*Sendikamızın gerçekleştirdiği hak mücadelesine “yasadışı”, “haksız” ve “hukuksuz” diyorlar ve özür bekliyorlarmış!
- Hukuksuz ve yasadışı dediğiniz eylemler Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından dikkate alınmış, sendikamız ile iletişime geçilmiş ve Direniş Çadırımızda görüşme gerçekleştirilmiştir. Altı üyemiz, tüm hak kayıpları giderilerek işbaşı yapmıştır. Hal böyle iken Bakanlık'tan da özür bekliyor musunuz?
- Haktan/hukuktan bahseden Sinbo yönetimi gece vardiyasının 7.5 saatten fazlası yasak olduğu halde yıllarca 12 saat çalışma uygulamış, bunun 2 saatini fazla mesai olarak göstermiştir. Müdahalelerimiz sonucu tüm işçi arkadaşlarımızın hiç edilen günlük 1,5 saat fazla mesailerini ödemek zorunda kalmıştır. Aynı yönetim, yıllarca işçilerin emeğinden çaldığı gece mesaisi ücretleri için de işçilerden özür dileyecek midir?
- Sendikamızın eylemlerini “yasadışı”, “haksız” ve “hukuksuz” bulan Sinbo yönetimi ve avukatları eminiz ki Toplantı ve Gösteri Kanunu ile Sendikalar Kanunu'ndan da haberdardırlar.
*Haksız – Hukuksuz – Yasadışı olarak tanımladığınız Sinbo Direnişi'miz;
Kamuoyu ve basında ilgi ve coşkuyla karşılanan, TBMM'de soru önergelerine konu olan, oluşan kamuoyu neticesinde Bakanlığın Sinbo'daki yasadışı uygulamalara müdahale etmek zorunda kaldığı bir DİRENİŞ olmuştur.
- Yasadışı ve hukuksuz olan kamuoyu ve basın mıdır yoksa Sinbo yönetimi mi?
- Yasadışı ve haksız olan milletvekillerinin soru önergeleri midir, Sinbo yönetimi mi?
- Direnişimizin taleplerinin haklı ve meşruluğundan dolayı müdahil olmak zorunda kalan Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve İş Müfettişleri mi haksız/hukuksuzdur, yoksa Sinbo yönetimi mi?
Cevabınıza göre, kamuoyundan, basından, milletvekillerinden ve bakanlıktan özür talebinde de bulunmanızın önü açıktır!
*Üyelerimizin “çalışma huzurunu bozmaları”ndan bahsetmenize gelince:
Çalışma huzurunu bozan;
- İşçilere hakaret eden ve yüksek sesle emirler yağdıran şefleriniz midir, işçilere anayasal haklarını hatırlatan üyelerimiz mi?
- İşçileri, tüm haklarını bırakarak istifaya zorlayan sizler mi huzur bozuyorsunuz yoksa sendikalaşma hakkını kullanan üyelerimiz mi?
- Molalarda dahi makineleri çalıştırarak işçilerin dinlenme hakkını zehir eden Sinbo yönetimi mi huzur bozuyor, buna ses çıkaran üyelerimiz mi?
- İşçi sağlığı ve güvenliği önlemleri almayarak 2 işçiyi katleden, çok sayıda işçinin uzuv kaybına neden olan Sinbo yönetimi mi huzur bozuyor yoksa gece/gündüz çalışarak emek harcayan üyelerimiz mi?
*Asıl özür dilemesi gereken Sinbo yönetimidir!
Anayasa, yasalar ve Türkiye'nin de altına imza attığı Uluslararası Çalışma Örgütü'nün 87 No’lu Sözleşmesi'nin 2. bölümünde yer alan 11. maddeyi alenen ihlal eden Sinbo yönetimidir!
Sinbo yönetimini bir an önce Anayasaya, Yasalara, Uluslararası Sözleşmelere aykırı tutumlarından, yalanlardan, provokatif saldırılardan vazgeçmeye davet ediyoruz. Saldırıları karşısında sessiz kalmayacağımızı bir kere daha ilan ediyoruz.
Sinbo yönetiminin müdafiini de hukuk insanı olarak hukukun uygulanması için sorumluluklarını yerine getirmeye davet ediyoruz. Yasalara aykırı tutumların ifadecisi olmak yerine müvekkilinin yasalara aykırı uygulamaları karşısında uyarıcı olması gerektiği gerçeğini hatırlatıyoruz. Bir hukuk insanının görevinin her şeyden önce hukukun sağlanması olduğu gerçeğini bir kere daha hatırlatmayı gerekli görüyoruz.
Tüm Otomotiv ve Metal İşçileri Sendikası (TOMİS)