Aslolan sınıf mücadelesinin gündemleridir!

Halihazırda süren direnişler henüz kapsamlı saldırıları geri püskürtmek için yeterli olmasa da hareket edilmesi gereken noktaları işaret etmektedir. Sinbo işçilerinin ücretsiz izin uygulamasına ve sendikal örgütlenmeye dönük saldırılara karşı verdiği mücadele, çeşitli fabrikalardaki metal işçilerinin sendikal hakların gaspına karşı ortaya koydukları direnişler, başka işkollarında yaşanan eylemli süreçler çoğaltılmalı, birleştirilmeli ve bir odak haline getirilebilmelidir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 24 Ocak 2021
  • 16:18

Uzun bir süredir emperyalist güç odakları arasına oluşan çatlak ve çelişkileri kendi politik hesapları üzerinden kullanmaya çalışan AKP-MHP rejimi, son gelişmeler üzerinden “yeni” bir pozisyon oluşturma çabası içerisinde. Bu bağlamda, bir yandan ABD’de yaşanan yönetim değişikliğini hesaba katarak Biden’lı günlere hazırlanırken, öte yandan AB’ye göz kırpan mesajlar veriyor.

Emperyalist güçler arasında yaşanan gerilim ve çatlakları içeride ve dış politikada kendisi için hareket alanı olarak gören Erdoğan yönetimi, temelde bir “eksen kayması” yaşamasa da geçtiğimiz dönemde Rusya ile ilişkileri “kazan kazan” bakışı ile geliştirdiği bir süreç içerisine girmişti. Özellikle Suriye savaşı üzerinden yaşanan gelişmeler, S400’lerin alımı, yeni ticaret anlaşmaları vb. ilişkilerin gelişme zeminlerini oluşturdu. Emperyalist dünyada yaşanan hegemonya krizi ve ABD karşısında Rusya ve Çin gibi güçlerin giderek inisiyatif alan çıkışları, batı emperyalizmine göbekten bağlı olan sermaye düzeni için dönemsel geçici fırsatların oluşmasını sağladı. Bugüne kadar bu fırsatları tepe tepe kullanan AKP-MHP iktidarı, şu günlerde tam da Rusya vb. güçlerle kurduğu ilişkiler üzerinden gerildiği batılı emperyalistlerle arayı düzeltmeye çalışıyor.

Bu eşyanın doğasına uygun bir tutumdur. Zira Türkiye kapitalizmi batılı emperyalistlerle askeri, siyasi ve ekonomik açıdan çok yönlü bağımlılık ilişkileri içerisindedir. Kimi dönemsel gelişmeler efendi ile uşak arasında çelişkilere ve çıkar çatışmalarına yol açsa da bu durum geçici olmaya mahkumdur. Gerçek bir eksen kayması ancak emperyalist sistemde iki dünya savaşında görüldüğü üzere köklü alt üst oluşları gerektirmektedir.

Dün Erdoğan yönetiminin esip gürlediği, “kendi göbeğimizi kendimiz keseriz” vb. söylemlerle efelendiği batılı emperyalistlerle bugün arayı düzeltme çabası, bu gerçeği göstermektedir. Erdoğan’ın son günlerde AB emperyalizmine dönük “Türkiye’nin geleceğini Avrupa’da görüyoruz” ya da “AB ile ilişkileri rayına oturtmaya hazırız” gibi söylemleri diline dolaması, Avrupa Günü vesilesi ile tebrik mesajları göndermesi de bunu anlatmaktadır.

Aynı tutum, tam bir ikiyüzlülük örneği oluşturacak şekilde Biden’lı ABD dönemine hazırlık üzerinden de sürüyor. Biden’ın seçimi kazanması netleştikten sonra ve başkanlık koltuğuna geçtiği günlerde Erdoğan’ın gönderdiği şu mesaj, durumu özetler niteliktedir: “Ülkelerimiz arasındaki güçlü iş birliği ve müttefiklik bağının bugüne kadar olduğu gibi gelecekte de dünya barışına hayati katkılar sunmaya devam edeceğine inanıyorum… Başkan Yardımcılığınız sırasında da birçok vesileyle görüştüğümüz gibi, Türkiye-ABD ilişkileri köklü temellere dayanan stratejik bir nitelik taşımaktadır…”

***

Dış politika alanında, özellikle batılı emperyalistlerle güncel ilişkiler bağlamında atılacak adımlar dolaysız olarak siyasi iktidarın iç politika alanında atacağı adımları da şekillendirecektir. Erdoğan yönetiminin batı emperyalizmi ile ilişkileri düzeltme çabasının ekonomik krizden düzen siyasetine, bölgesel politikalardan farklı aktörlerle kurulacak ilişkilere değin yaratacağı sonuçları önümüzdeki günlerde göreceğiz. Bunun farkında olan düzen muhalefeti de kendi pozisyonunu buna göre belirleme telaşı içerisinde. Tümü de batı emperyalizminin Türkiye’deki her türlü ölçüyü kaçırmış tek adam rejimine “balans” ayarı çekeceği beklentisi içerisindedir ve toplum içerisinde bu umudu yaymaktadır.

İşçi ve emekçilerin bu gelişmelerin dolaysız sonuçlarını yaşayacağı açıktır. Zira “tepede” ilerleyecek süreç, ekonomik ve siyasal açıdan en dolaysız sonuçlarını toplumsal yaşamda ortaya koyacaktır. Burada önemli olan, işçi ve emekçilerin gerek rejimin gerekse düzen muhalefetinin yaymaya çalıştığı sahte hayallere kapılmamasıdır.

Çünkü, başta saldırganlık ve savaş olmak üzere, artan sömürü, derinleşen ekonomik kriz, doğanın yıkımı, tırmanan faşist baskı ve zorbalık olmak üzere, bugün yaşanan tüm felaketlerin gerisinde kapitalist-emperyalist sistemin kendisi durmaktadır.

Dolayısıyla, işçi sınıfı ve emekçiler batıyla ya da herhangi bir emperyalist odakla sermaye devletinin geliştireceği ilişkiler üzerinden beklenti içerisine girmemeli, tümüyle kendi mücadele gündemlerine yoğunlaşmalıdır. Pandemi koşullarında ağırlaşan sorunlara karşı, yaşanan kapsamlı hak gasplarına karşı, ekonomik krizin çok yönlü yıkımına karşı haklar ve gelecek mücadelesini büyütmek için adımlarını hızlandırmalıdır.

Bunun bugün için sınırlı da olsa birçok örneği ile karşı karşıyayız. Halihazırda süren direnişler buna örnek olarak verilebilir. Söz konusu direnişler henüz kapsamlı saldırıları geri püskürtmek için yeterli olmasa da hareket edilmesi gereken noktaları işaret etmektedir. Sinbo işçilerinin ücretsiz izin uygulamasına ve sendikal örgütlenmeye dönük saldırılara karşı verdiği mücadele, çeşitli fabrikalardaki metal işçilerinin sendikal hakların gaspına karşı ortaya koydukları direnişler, başka işkollarında yaşanan eylemli süreçler çoğaltılmalı, birleştirilmeli ve bir odak haline getirilebilmelidir.

Gerek rejimin gerekse düzen muhalefetinin emperyalist güçlerle kurulan ilişkiler üzerinden yaymaya çalıştığı sahte hayaller ya da beklentileri boşa çıkarmanın yolu, sınıf mücadelesinin gündemlerine yoğunlaşmaktan, işçi ve emekçileri bu gündemlere yöneltip hareket geçirme çabasında mesafe almaktan geçmektedir.