Salgını fırsata çeviren AKP-MHP iktidarı sermayenin taleplerini bir bir yerine getirip esnek ve güvencesiz çalışmayı genel çalışma biçimi haline getirdi. Salgının başından beri 3 milyonu aşkın kişi kısa çalışma ödeneğine yönlendirildi, 2 milyonu aşkın kişi ise ücretsiz izne çıkartıldı. Asgari ücretin sefalet ücreti olarak açıklandığı 28 Aralık’ta bizzat AKP şefi Erdoğan kısa çalışma ödeneği ve ücretsiz izin uygulamasının 2 ay daha uzatıldığını açıkladı. Böylece sefalet ücretine karşı büyüyen öfke karşısında ücretsiz izin sopası gösterildi. Ücretsiz izin saldırısı milyonlarca işçi ve emekçiyi açlığa, güvencesizliğe iterken diğer yandan da patronların elinde işçileri ses çıkarmayan uysal köleler haline getirmek için bir sopaya dönüşmüş durumda.
Bu tabloda Sinbo işçilerinin sendikaları TOMİS ile birlikte ücretsiz izin saldırısına ve sendikal hakların gaspına karşı başlattıkları direnişin 31. günde kazanımla sonuçlanması tüm işçi sınıfına umut oldu. TOMİS üyesi Sinbo işçileri salgın döneminde sermayenin en büyük silahlarından biri haline gelen bu saldırıya karşı önemli bir kazanım elde ettiler. Ücretsiz izin saldırısına karşı adeta bir buz kıran işlevi gördüler. Şimdi ise kırılan buzdaki açtığı çatlağı büyütme, sermaye ve onun temsilciliğini yapan AKP-MHP iktidarının işçi ve emekçilere dönük saldırılarına karşı topyekûn mücadeleyi örgütleme zamanı.
Türkiye işçi sınıfının mücadele tarihine adını yazdıran Sinbo Direnişi, dersler çıkartılması gereken bir deneyim olarak karşımızda duruyor. Sinbo deneyiminden süzerek öne çıkarılacak dersler ise şu şekilde sıralanabilir:
-Sinbo Direnişi 31 gün boyunca kamuoyunda geniş yer aldı. Ancak bu direniş bir anda başlayan bir mücadele değildi. Sınıf devrimcilerinin Sinbo’da uzun bir zamanı bulan ısrar ve çabasının bir sonucuydu. Sinbo patronunun zaman zaman TOMİS üyelerine yönelik devreye soktuğu işten atma saldırıları karşısında, fabrikadaki örgütlenme mücadelesi ısrarla sürdürüldü. Bu mücadelede bizzat atılan işçiler de yer almaya devam ettiler. Sadece sendika üyeliğine sıkışan bir bakış açısıyla değil komitelere dayanan, düzenli eğitim çalışmaları gerçekleştiren, işçilere devrimci sınıf bilinci taşıma hedefiyle yürütülen uzun bir ön sürecin sonucunda Sinbo Direnişi gerçekleşti.
-Sinbo Direnişi boyunca 11 tane direniş okulu gerçekleşti. Devrimci sınıf sendikacılığı anlayışından kadın sorununa, salgın sürecinde işçi sınıfına yönelik saldırılardan işçilerin yasal haklarına, 15-16 Haziranlardan Greif İşgali’ne kadar pek çok konunun işlendiği Direniş Okulları sayesinde, direniş alanı hem direnişçi işçiler için hem de direnişi takip edenler için gerçek anlamıyla bir okula dönüştü. 31 günde 11 Direniş Okulu gerçekleşmesi Sinbo Direnişi’ni diğer pek çok direnişten ayıran en önemli noktalardan birisi oldu. Direniş Okulları sayesinde sınıf bilinci güçlenen, sermaye ve onun temsilcilerine karşı siyasal bir bilinç kazanan direnişçilerin her geçen gün kararlılığı arttı. Direnişçi işçilerin 31 günde gözle görülür şekilde yaşadıkları gelişme direniş alanında yaptıkları konuşmalardan verdikleri röportajlara kadar bir dizi yerde gözlemlendi.
-Direnişin en ön safında kadın işçiler yer alıyordu. Geçmiş birçok deneyimde olduğu gibi Sinbo Direnişi’nde de kadın işçilerin mücadeleyi sonuna kadar götürmede ne kadar kararlı oldukları bir kez daha görüldü. Yaşadıkları çifte sömürü, aile baskısı ve cinsel ezilmişlik nedeniyle özgüven problemi yaşayan kadın işçiler mücadeleye adım atarak özgürleştiler, direnişin sembolü haline geldiler. Sinbo Direnişi’nde ücretsiz iznin kaldırılması ve sendikalı çalışma talebi öne çıksa da kadın işçilerin yaşadıkları sorunlar ve bunlara karşı nasıl bir mücadele verilmesi gerektiği de direnişin temel gündemleri arasındaydı.
-25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde direniş alanında gerçekleştirilen etkinlik 25 Kasım’ın tarihsel anlamına uygun bir etkinlik oldu. Etkinlikte kadına yönelik şiddetin sınıfsal yanı güçlü bir şekilde ortaya kondu. Etkinlik aynı zamanda kadın sorununun özü itibariyle işçi-emekçi kadın sorunu olduğunu ortaya koyan, kadın sorununun sınıfsal boyutuna dair konuşmaların yapıldığı bir kürsüye dönüştü. Sinbo direnişçilerinin sendika önlükleri ve kendi talepleriyle Kadıköy’de gerçekleşen kadın eylemine katılması ise feminist hareketin etkisi altında gerçekleşen kadın eylemlerine sınıfsal bir müdahalede bulunmanın küçük ama önemli bir örneği oldu.
-Direniş, salgının en ağır şekilde seyrettiği ve sokağa çıkma yasaklarının başladığı bir döneme denk gelmesine rağmen güçlü bir kamuoyu yarattı. Direnişçi işçiler sendikaları ile birlikte yaptıkları çağrılar ile ilerici-devrimci güçlerin direniş alanında kendilerini ifade etmelerine olanak sağladı. İşçi sınıfının geri bilincine yaslanmayıp tersine geri bilinci yıkıp aşacak müdahalelerde bulunuldu. Direniş, ekonomik taleplere sıkışan bir bakış açısıyla değil sınıfa siyasal müdahalede bulunmanın öneminin bilinciyle örgütlendi. Bunun etkisiyle direniş çadırı bir gün dahi boş kalmadı. Öncü işçiler, ilerici-devrimci güçler anlamlı bir dayanışma pratiği sergilediler.
-Sinbo direnişçileri süren direnişlere gerçekleştirdikleri ziyaretler, direnen işçilere yönelik gerçekleşen polis saldırılarına karşı yaptıkları açıklamalarla sınıf dayanışmasını güçlendirmek, direnişleri birleştirmek için anlamlı bir pratik ortaya koydular. Sosyal medyanın aktif bir şekilde kullanılması, işçi sınıfını ilgilendiren tüm gündemlere dair açıklama-çağrı videolarının direniş alanında çekilmesi direnişin etkisinin büyümesindeki önemli etkenlerden bir tanesi oldu.
-Direnişçiler sendikaları TOMİS ile birlikte aydınların, sanatçıların, milletvekillerinin, ilerici-devrimci güçlerin desteğini almak için çok sistematik bir planlama ile hareket ettiler. İlerici-devrimci basında direnişin yer alması için de ciddi çaba sarf ettiler. Bu çabaların sonucunda direniş ilerici-devrimci basında geniş yer buldu. Direniş, Fox TV gibi burjuva medya kanalında dahi kendine yer açabilmişken, her fırsatta “bağımsız yayıncılık” yaptığını iddia eden, emekten yana olduklarını söyleyen, süren diğer direnişlere yer veren Tele 1, Halk TV, Cumhuriyet, Sözcü gibi basın-yayın kuruluşları Sinbo Direnişi’ni bilinçli bir tutumla görmezden geldiler.
-Direnişçi işçilerin taleplerinin kabul edilerek fabrikada işbaşı yapması ile tüm işçi sınıfı adına önemli bir kazanım elde edildi. Kamuoyunda da ciddi bir etki yaratan direniş, sol hareketin ve sendikal düzenin tablosunun görülmesi açısından turnusol kağıdı işlevi gördü. Sınıf mücadelesi verdiğini iddia eden, DİSK vb. konfederasyonların her eyleminde boy gösteren kimi çevreler ısrarla Sinbo Direnişi’ni görmezden geldiler. Yayınlarında birkaç satır dahi yer vermekten imtina ettiler. DİSK Genel Başkanı ve diğer yöneticileri Sinbo Direnişi’nin 29. Gününde, hemen yanı başında (300 metre mesafede) bulunan KT Deri Direnişi’ni ziyaret ederken Sinbo Direnişi’ni ısrarla es geçtiler. KT Deri’ye gitmek için Sinbo Direniş alanına 50 metre mesafede ve direniş alanını gören E-5 hattından geçmelerine rağmen, kendinden başkasını görmeyen gerici ve sınıf mücadelesi açısından utanç verici bir tutumun altına imza atmış oldular. DİSK Gıda-İş yöneticileri de DİSK yönetimiyle benzer bir utancın altına imza attı. DİSK Gıda-İş yöneticileri Sinbo direniş alanının çevresinde yer alan fabrikaların önünde son hafta içerisinde birkaç kere asgari ücret açıklaması ve dağıtımlar yaptılar. Ancak Sinbo’ya dayanışma ziyareti sınırında dahi destek vermemek için özel bir çaba sarf ettiler. Direnişin son günü ise direnişçi işçilerin daveti üzerine direniş alanını mecburen “ziyaret” etmek zorunda kaldılar. Direniş alanının 50-60 metre ilerisinde afiş yapan Gıda-İş yöneticileri polis taciziyle karşılaşınca Sinbo direnişçileri onlara desteğe gittiler. Bu sırada da direnişçilerin dinlenmeleri ve çay içmeleri için çadıra davet etmesi sonucunda direniş alanına gelmek zorunda kaldılar.
-İnatla Sinbo gibi bir direnişi görmek istemeyenler olsa da samimi kurumlar dayanışmayı güçlendirmek için anlamlı adımlar attılar. Sinbo direnişinin, diğer direnişlerden farklı olarak devrimci ve ilerici kurumlara kendilerini tüm açıklığıyla ifade etme zemini oluşturması, içerdeki işçiler başta olmak üzere tüm işçi sınıfını kuşatan gerici-siyasal kuşatmaya karşı durması, samimi çevrelerin dayanışma ve takdirini sunmalarını sağladı.
-Güçlü dayanışma pratiği direnişin kamuoyundaki etkisini arttırdı. Bu etkiyi kırmak isteyen Sinbo yönetimi aynı zamanda işçilerin üzerindeki direnişin etkisini de kırmak için “bunlar terörist” söylemini devreye soktu. Özellikle HDP milletvekillerinin direnişi meclise taşıması, direniş alanına ilerici-devrimci güçlerin ziyaret gerçekleştirmesi ve sendika sayfasından tüm bu desteklerin sansürsüz bir şekilde yayınlanması, fabrika yönetimi tarafından “teröristler” demagojisine malzeme yapılmaya çalışıldı. Ancak TOMİS yaptığı müdahalelerle terörist söylemini boşa düşürdü. Direniş alanı, fabrika içinde sınıfı kuşatan şoven, milliyetçi, gerici anlayışa karşı da bir mevzi açarak bu cephede de mücadelesini sürdürdü. İşçi ve emekçilerin siyasal sınıf bilincinin geliştirilmesi adına böylesi adımlar atmanın önemi Sinbo direnişiyle bir kere daha görülmüş oldu. Böylesi adımlar (devrimci-ilerici güçlerle sergilenen dayanışma pratikleri vb.) gericiliğin sınıfı ideolojik, siyasal ve kültürel açıdan kuşattığı bir dönemde kimi güçlükler yaratsa da geleceği kazanmak adına atılması gereken hayati adımlardır. Zira, işçi sınıfının geri yanlarına yaslanılarak, bu yanlarının aşılması için hiçbir çaba ortaya koymayarak elde edilen dar ekonomik kazanımlar işçi ve emekçilerin siyasal sınıf bilincinin gelişmesini sağlamadığı gib,i hareketsizliğe de iten sonuçlar doğuruyor.
-Son dönemde özellikle Birleşik Metal, DİSK Tekstil ve Petrol-İş’in örgütledikleri direnişlerde, IndustriAll gibi uluslararası kuruluşlar aracılığıyla sermaye üzerinde basınç oluşturup masa başı pazarlıklarla “işi çözme” ya da gaz boşaltan eylemler gerçekleştirip, işçilerin geri yanlarını ön plana çıkartarak mücadeleyi sönümlendirme bakış açısıyla hareket ediliyor. Sinbo Direnişi bu bakış açısının aksine fiili-meşru mücadele anlayışı ve sınıfa karşı sınıf bakışı ile örgütlenen bir direniş oldu. Sinbo işçileri diğer pek çok direnişte olduğu gibi sadece kendi dar taleplerine sıkışmadı. Direnişin en başından itibaren temel talepler olarak “Ücretsiz izin kaldırılsın!”, “Tüm çalışanlara iş ve gelir güvencesi sağlansın!” belirlendi. Direniş, sadece Sinbo patronuna karşı yürütülen bir mücadeleye sıkıştırılmadan, sermaye ve onun temsilciliğini yapan AKP-MHP iktidarının sınıfa yönelik saldırılarına karşı Sinbo’da bir mevzi yaratma bakış açısıyla örgütlendi. Direniş asıl gücünü bu bakış açısından aldı ve direnişi kazanıma götüren de bu oldu.
-Sinbo Direnişi’nin tek kazanımı Sinbo’da ücretsiz iznin sonlandırılması ve işçilerin tüm hakları iade edilerek işbaşı yapmaları değildir. Asıl kazanım, direnişe hâkim olan sınıfsal bakış açısı ve fiili meşru mücadele anlayışı ile, sermayenin saldırılarına karşı tok duruş ve mevcut tabloda örnek olacak bir direniş pratiğinin sergilemesidir. Maddi kazanım bu pratiği güçlendiren yan bir kazanımdır. Direnişçi işçiler bilinç ve pratikleriyle bunun böyle olduğunu defalarca göstermişlerdir.
Salgının ve krizin faturası altında ezilen, biriktirdiği öfkeyi açığa çıkartacak kanallar arayan işçi sınıfına, kararlı bir mücadele verildiğinde kazanılabileceğini göstermek açısından Sinbo bir örnek oldu. Şimdi yeni Sinbolar yaratarak topyekûn mücadeleyi örgütleme zamanı!