Topyekûn saldırılara karşı
topyekûn mücadeleyi yükseltelim!
Sermaye iktidarı pandemi sürecini işçi ve emekçilerin kazanılmış haklarını gasp eden bir fırsat olarak görmeye devam ediyor. Çok yönü saldırılarla krizin ve pandeminin faturasını işçi ve emekçilere ödetmek için öncelikle örgütlü mevzileri hedef almaktadır. İçinden geçtiğimiz süreçte devrimci-ilerici kurumlara ve sendikal mevzilere, işçi direnişlerine dönük saldırıların kesintisiz bir şekilde sürmesi toplumsal muhalefet dinamiklerinin biriktirdiği öfkenin dışa vurmasından duyulan korkunun ürünüdür.
Boğaziçi Üniversitesi’ne kayyım rektör ataması ardından gençlik mücadelesine karşı pervasızca saldırılmasının gerisinde yatan neden de budur. Gemi azıya alan sermaye iktidarının dümenindeki AKP-MHP rejiminin hiçbir kural ve hukuksal norm tanımadan gerçekleştirdiği saldırılara karşı birleşerek topyekün bir mücadele yürütmenin önemi her geçen gün daha fazla kendini göstermektedir.
Demokratik hak ve özgürlükler ayaklar altına alınırken, anayasal bir hak olan örgütlenme hakkına dahi tahammül edilmemektedir. Kölece çalışmanın genel bir çalışma biçimi haline getirildiği, temel tüketim maddelerine yapılan zamlarla ücretlerin her geçen gün eridiği, salgın fırsatçılığı ile esnek çalışmanın yaygınlaştırıldığı, fabrikaların çalışma kampına çevrildiği bir süreçte çözüm birleşik mücadeleyi yükseltmektir.
Sefalet ücretleri ve yeni hak gaspları ile işçi ve emekçilere kölece çalışma ve yaşam koşullarını dayatan sermaye iktidarına karşı sınıf cephesinden geçtiğimiz yılın en güçlü yanıtlarından birisini TOMİS’te örgütlü Sinbo direnişçileri vermiştir. Sinbo direnişçileri ücretsizi izin saldırısını ‘sınıfa karşı sınıf’ bakışına dayanan fiili-meşru mücadele çizgisi ile Sinbo’da püskürtmeyi başardıktan sonra ‘Bu daha başlangıç mücadeleye devam’ demişti.
Direniş, işçi sınıfının ayağına vurulan kölelik zincirine yani bir halka ekleyen 7244 nolu yasanın bir hak değil, bir saldırı olduğunu haykıran ve sınıf hareketine bir soluk kattı. Çarklar dönsün ve sermaye büyüsün diye milyonların sağlığı ve yaşamını hiçe sayanlara karşı Sinbo direnişi sermayedarların korkusu olmuştur. Bu korkunun en temel nedeni işçi sınıfının haklarını ve geleceğini eline alarak kararlıkla direnme cesaretini kuşanmasıdır.
Direnişin ardından Sinbo yönetimi, işçi ve sendika düşmanlığında sınır tanımayarak keyfi işten atma saldırısını devreye soktu. Öncü işçi Dilbent Türker’i 25/2’den yalan ve iftiralarla işten attı. Bu saldırı, AKP-MHP rejiminin Sinbo da dahil tüm sermayedarlara sunduğu hizmetin bir ürünüdür. Tayyip Erdoğan ve AKP’sinin sözde “önlem” adı altında ve “işten atmalar yasaklandı” yalanı ile çıkardığı 7244 nolu yasa özellikle sendikal faaliyet yürüten işçilerin 25/2’den işten çıkartılmasının önünü açmıştır. İşten atılan Sinbo direnişçisi Dilbent Türker, bu saldırıya karşı direniş ateşini bir kez daha yakmıştır.
Bugün fabrika önünde kurulan çadır ile başlayan Sinbo direnişi sermayenin saldırılarından biri olan keyfi işten atmalara karşı yeni bir mücadele çağrısıdır. Öncü işçilerin ve emekçilerin görevi Sinbo’da ve pek çok alanda yükselen direniş çağrısını büyütmek, güvenceli ve sendikalı çalışma hakkını sermaye iktidarından söküp almaktır. Bunun için Sinbo’da yeniden yakılan direniş ateşini büyütelim, fabrikalarımızda ve işyerlerimizde işyeri komitelerinde birleşelim, yeni Sinbolar yaratalım. Sinbo direnişiyle dayanışmayı yükseltelim!
Keyfi işten atmalar yasaklansın!
7244 nolu yasa iptal edilsin!
Herkese güvenceli ve sendikalı çalışmak hakkı!
Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu
25 Ocak