Metal İşçileri Birliği Merkez Yürütme Kurulu (MYK) olarak şubat ayında gerçekleştirdiğimiz toplantının ana gündemi tüm toplumu derinden sarsan deprem felaketi oldu.
MİB MYK olarak, Maraş ve Hatay başta olmak üzere 10 ilimizde ve Suriye’de yaşanan deprem felaketinde hayatını kaybeden canlarımızın ailelerinin ve tüm insanlığın başı sağ olsun diyoruz.
Toplantımızda ilk olarak, depremin doğal olay olduğu ancak on binlerce insanın hayatını kaybetmesinin, yüzbinlerce insanın hayatının mahvolmasının baş sorumlusunun, hiçbir önlem almayan vahşi kapitalist sistem ve onun bugünkü temsilcisi tek adam rejimi olduğu vurgulanmıştır. 1999 Marmara depreminin üzerinden 24 yıl geçmesine rağmen halen hiçbir şeyin değişmediği gözler önüne acı bir şekilde serilmiştir. İnşaatlar, evler bilimin sunduğu imkanlar ışığında değil kârın, rantın, talanın ve yağmanın esas alındığı bir anlayışla yapıldığı için deprem daha yıkıcı olmuştur.
Deprem öncesinde de hiçbir hazırlık yapılmamıştır. Oysa bilim insanları Pazarcık merkezli bir depremin olacağını ve acilen önlem alınması gerektiğini ortaya koyan raporları hem bakanlara hem Cumhurbaşkanı’na ilettiklerini ancak hiçbir yanıt alamadıklarını açıkladılar. Bilim insanlarının raporlarını Sarayın çöplüğüne atanlar, yaşanan büyük insan kıyımının da baş sorumlularıdır.
Bilim insanlarının deprem sonrasında ilk 72 saatin önemine vurgu yapmasına rağmen birçok yerde arama kurtarma faaliyetlerinin başlamaması can kayıplarının daha da artmasına neden olmuştur. Sermaye devletinin “Güçlü Türkiye” söyleminin, konu işçi ve emekçilerin canı olunca ne kadar boş olduğu gözler önüne serilmiştir. Bu deprem göstermiştir ki; devletin işleyişi, yapılanması ve önceliği sermayenin ihtiyaçlarına göredir. Sermayenin çıkarları için bir gece yarısı bile alınan kararlar, deprem için, oradaki halkın acil ihtiyaçları için günlerce alınamamıştır. Ayrıca günümüzde teknolojik gelişmelerin sunduğu imkanlara rağmen deprem sonrası birçok yere yardımların ulaştırılamaması sermaye devletinin ne için var olduğunu tüm topluma sorgulatmıştır. Kapitalist sistemde devletin yapılanması ve işleyişinin yapıcı değil, yıkmaya endeksli olduğunu göstermiştir.
Depremin hemen sonrasında tüm Türkiye’de işçi ve emekçiler büyük bir dayanışma örneği gösterdi ve göstermeye devam ediyor. İşçi sınıfı hemen hemen bütün fabrikalarda dayanışmayı örmek için canla başla çalışmıştır. Bazı fabrikalarda “gönüllü fazla mesai” ile depremzedelerin ihtiyaçları karşılanmaya çalışıldı. Başta maden ve inşaat işkolları olmak üzere birçok işyerinde oluşturulan arama kurtarma ekipleri bölgeye gittiler. Sermaye devletinin yapmadığını, işçi ve emekçiler sahip oldukları tüm imkanlarıyla seferber olarak dayanışma ile yapmaya çalıştılar. İktidar, halkı ölüme terk etmekle kalmadı, canları kurtarmak için yola çıkan madencileri uzun süre Zonguldak ve Ankara’da bekletti. Oysa o koşullarda can kurtarmak için dakikaların bile büyük bir değeri vardı.
Birliğimiz depremin hemen ardından “topyekûn seferberlik” çağrısı yapmış, bu kapsamda arama kurtarmanın ve dayanışmanın önemine işaret etmiştir. Metal işçileri şahsında işçi sınıfının deprem felaketinin sonuçları üzerinden somut taleplerinin çağrısını yapmıştır. Fabrikalardan deprem bölgesi için teknik ekiplerin oluşturulmasını, fabrikalardaki üretimin depremzedelerin acil ihtiyaçlarına göre planlamasını talep etmiştir. Sendikalarımızda toplanan aidatların en az bir aylık kısmının deprem bölgesine gönderilmesi, sendikalarımıza ait otellerin afetzedelere açılması çağrılarını yükseltmiştir.
Yunanistan, Ermenistan ve Irak Kürdistan’ından gelen arama kurtarma ekiplerine ve yardım tırlarına dikkat çeken MYK’amız, sermaye iktidarlarının kutuplaştırıcı, düşmanlaştırıcı politikalarına rağmen halklar arasında düşmanlık olmadığına dikkat çekmiş, bu temelde işçilerin birliği ve halkların kardeşliğinin önemine vurgu yapmıştır.
Unutulmasın ki; 99 Marmara depreminin ekonomik faturası işçi ve emekçilere yıkılmıştır. O dönem birçok sosyal yıkım saldırısı sınıfın mücadelesinin sekteye uğraması sonucu geçirilmiştir. Yine o dönem sendikaların saldırılara karşı gerçekleşen eylemleri durdurması sonucu “Mezarda emeklilik yasası” bir gece yarısı mecliste onaylanmış ve sınıfın emeklilik hakları gasp edilmiştir. Aynı sürecin tekrar yaşanmaması, afetin ekonomik faturasının işçi ve emekçilere kesilmemesi için sınıfın hak gasplarına karşı uyanık olması ve mücadelesini sürdürmesi gerekmektedir. Yaratılan dayanışmanın, sermaye iktidarına karşı mücadele ile birleştirilmesi şarttır.
***
MYK’mız, metal fabrikalarında “ek zam” talebi ile başlatılan mücadelenin basıncıyla MESS’in adım atmak zorunda kaldığını belirtmektedir. Özellikle asgari ücret zammıyla birlikte metal işçisinin “ek zam” talebi birçok fabrikada yükseltilmiştir. Verilen “ek zam” Mart zammının öne çekilmesi ve kıdem farkından ibarettir, bunun kendisi mevcut ekonomik krizde hiçbir şekilde yeterli değildir. Ancak, “ek zam” süreci özellikle Metal Fırtına sonrası “TİS dönemi bitmeden ara zam yapılamaz, sözleşme yenilenemez” diyen yetkili sendikaların aksine sözleşmelerin delinebileceğini göstermesi açısından önemlidir. Bununla birlikte, metal işçisinin insanca yaşamasına yetecek bir ücret mücadelesinden çok, talebi MESS’in ne kadar verebileceğine indirgeyen sendikal bürokrasinin uğursuz rolü de bir kez daha görülmüştür.
Metal işçisinin zaman yitirmeden haklı ve meşru talepleri için inisiyatif alması, eylem gücünü göstermesi ve tabanda birliğini oluşturması gerekmektedir. Gerçek kazanımların yolunun da ancak bu şekilde açılabileceğini süreç tekrar göstermiştir. MİB MYK olarak tüm metal işçilerini tabanda birliğini güçlendirmeye ve fabrikalarda komitelerini oluşturmaya çağırıyoruz. Biz bu yöndeki çabamızı ve mücadelemizi kararlılıkla sürdürmeye devam edeceğiz.
Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu
Şubat 2023