İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon ve Cumartesi Anneleri sosyal medya üzerinden gerçekleştirdikleri 789. hafta eyleminde Hüsamettin Yaman ve Soner Gül’ün akıbetleri soruldu.
‘Hiçbir anneye evlat acısı yaşatılmasın’
Hasan Ocak’ın kardeşi Maside Ocak’ın yarının Anneler Günü olduğu vurgusuyla yaptığı sunumuyla ilk sözü Ferhat Tepe’nin annesi Zübeyde Tepe aldı.
Hüsamettin Yaman’ın abisi Feyyaz Yaman’ın konuşmasının ardından basın metnini sanatçı Nur Sürer okudu.
Korona günlerinde yarının Anneler Günü olduğunu hatırlatan Sürer “Kutuplaştırıcı siyasetin anneliği de ‘makbul’ ve ‘sözde’ olarak ayrıştırdığı bir iklimde hiçbir anneye evlat acısı yaşatılmaması temennisinde bulunuyoruz” ifadelerini kullandı.
789 haftada üniversite öğrencileri 22 yaşındaki Hüsamettin Yaman ve 21 yaşındaki Mehmet Soner Gül’ün akıbetlerini sorup adalet istediklerini belirten Sürer devamında şunları söyledi:
“4 Mayıs 1992 tarihinde Hüsamettin’in ağabeyi Feyyaz Yaman’ı işyeri telefonundan arayan bir kişi ‘Hüsamettin, Soner Gül ile birlikte Fındıkzade'de gözaltına alındı. Hayatlarından endişe ediyoruz. Bir an önce emniyete başvurun’ dedi.
“Yaman ve Gül Aileleri, önce İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne ardından devletin ilgili tüm kurumlarına başvurdu. İnsan Hakları Derneği ve Af Örgütü girişimlerde bulundu. Ancak Hüsamettin ve Soner’in gözaltına alındığı kabul edilmedi. Girişimlerini sürdüren Yaman Ailesi, 2 yıl boyunca polis takibinde tutuldu.
“19 Aralık 2011 tarihinde özel harekât polisi Ayhan Çarkın'ın infazlar ve kayıplarla ilgili itirafları yayınlandı. Çarkın, itiraflarında Hüsamettin Yaman ve Soner Gül’ü gözaltına aldıktan sonra ormanlık bir alanda sorguladıklarını ve infaz ettiklerini açıkladı.”
Çarkın’ın itirafına rağmen dosya yeniden açılmadı
Yaman ve Gül’ün son sözlerinin “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek!” olduğunu söyleyen Çarkın’ın itirafına rağmen Yaman ailesinin dosyanın yeniden açılması yönündeki başvurusuna rağmen bunun gerçekleşmediğini belirten Sürer “Hüsamettin ve Soner’in akıbetleri karanlıkta bırakıldı, bilinen failleri cezasızlıkla korundu. Zorla kaybetme süreklilik taşıyan bir suçtur ve kaybedilenin akıbeti ve yeri kesin bir şekilde saptanana kadar devam eder. Devletler, zorla kaybedilen kişilerin akıbetini ve yerini saptamak, sorumluları belirlemek ve yargılamak zorundadır” dedi.