AKP kendi ideolojisinin ihtiyaçlarını karşılama derdinde
Eğitim Sen Genel Sekreteri Velat Kaya, eğitim-öğretim sisteminde gündeme getirilen değişikliğin nedenlerini şöyle açıkladı:
“Bu değişikliklerle öncelikle kendisine biat eden bir toplum yaratma çabası var. Bunu yaşamsallaştıracağı alan eğitim öğretim sistemidir. Bununla ilgili sendikalara bir müdahale var, öğrencilere müdahale var, okullara müdahale var. Aynı zamanda eğitim-öğretimin içeriğine bir müdahale var.
En son ortaöğretimdeki ders saatleri ve sayısı ile ilgili değişiklikler gündeme getirildi. Bizim en önemli itirazımız öğretmenlerin, öğrencilerin ya da eğitim-öğretimle ilgili olan kesimlerin bu sürece dahil edilmemesi.”
Ders saatlerinin 40’tan 35 saate indirilerek 9, 10, 11. sınıfta okutulan ders sayısının azaltılmasının söz konusu olduğunu belirten Kaya, bazı branş öğretmenlerinin okullarda norm fazlası durumuna düşeceğine dikkat çekti.
Temel dersler zorunlu olmaktan çıkarılırken, Din Kültürü dersinin 4 sene ortak okutulması gereken ders olarak yer almasını eleştiren Kaya, bu konuda Danıştay kararları olduğunu hatırlatarak, “Farklı din ve mezheplere mensup öğrenciler var. Neden bu derse girmek zorunda kalsın ki?” sorusunu sorarak, şöyle devam etti:
“Meslek liseleri ve imam hatiplerle ilgili değişim dönüşümle ilgili hükümetin çok ciddi bir müdahalesi söz konusu. Meslek liselerinde ucuz iş gücü adı altında çocukların, gençlerin emeği sömürülüyor. Bunu piyasacı bakış açısıyla hayata geçiriyorlar. Bununla birlikte iktidar eğitimi dinselleştirerek kendi ideolojisinin ihtiyaçlarını karşılayacak bir toplum yaratma peşinde. Bunu da imam hatiplerle yaratmaya çalışıyor.”
İktidarın yaptığı bu değişikliklerin çok boyutlu olduğuna işaret eden Kaya, bu adımların sendikal boyutu, öğretmenlere müdahale etme vb. birçok yönü olduğunu dile getirdi.
Buna karşın “Eğitim Sen; bilimsel, anadilde, demokratik, aynı zamanda özgürlükçü bir eğitim talep ediyor. Mücadeleyi bu yönde yürütüyoruz” dedi.
AKP eğitimle dinci-tekçi ‘yeni rejim’ inşa etme peşinde
Eğitim Sen Genel Başkanı Feray Aytekin Aydoğan, eğitim-öğretim sisteminde sürekli hale gelen, özellikle AKP döneminde adeta eğitimi yap-boz tahtasına çeviren bu değişikliklerin nasıl bir ihtiyacın ürünü olduğu konusundaki sorumuzu şu şekilde yanıtladı:
“Aslında ‘değişim’ ileri adımlar anlamına gelir. AKP’den önce de eğitim iktidarların hedefinde oldu. Eğitim bütün dünyada da iktidarların, rejimlerin temel hedef alanıdır.
Aslında bir değişim yok, bir sürecin devamı var AKP nezdinde. 17 yıllık sürece bakarsak iki temel hattı hep görüyoruz.
‘Neoliberal politikaları en iyi ben hayata geçiririm’ diyordu. Eğitimde bunun yansımasını özelleştirme politikalarının hızlandırılması süreci ile gördük. Özel okulların oranı 2002’de yüzde 2 iken şu anda yüzde 25’e çıkmış durumda.
Yoksul aile çocuklarının da git gide örgün eğitimden çekildiğine tanıklık ediyoruz.
En son bir önergeye verilen cevaba göre, 1 milyon 395 bin çocuk örgün eğitimden çekilmiş durumda.
AKP iktidar olduğundan bu yana ‘yeni bir rejim’ inşa edeceğini söyledi. Bu rejim tek tipçi bir rejim; milliyetçi, cinsiyetçi, dinci; tamamen tüm tek tipçi özellikleri içerisinde barındıran bir sistem.
Bunu hayata müfredatla, 4+4+4 ile geçirdi. Zorunlu din derslerini, seçmeli adı altında yeni zorunlu din dersleri katarak devam etti.”
Milli Eğitim Bakanlığı’nın son hazırladığı vizyon belgesinin ana omurgasının da 24 Haziran’dan sonra AKP’nin hazırladığı seçim beyannamesinden oluştuğunu belirten Aydoğan şunlara dikkat çekti:
“Özelleştirme, tek tipleştirme ve daha çok dinselleştirmeyi öne çıkarıyor. ‘80 darbesinden sonra Türk-İslam iken bunu İslam-Türk üzerinden bugün hayata geçiriyor.
Dinselleştirme ve piyasalaştırma hattının devam ettirildiğini gördük. Özel öğretim kurumlarına, özel meslek liseleri noktasında ‘teşviklere devam edeceğim’ dedi. Kamu okullarına ayrılmayan kaynakların özel okullara ayrılmasına devam edeceğini söyledi.”
Meslek liseleri sınırsız yetki ile sermayeye devrediliyor
TOBB ile 81 ili kapsayan bir protokol imzalandığını belirten Aydoğan, meslek liselerinin tamamen sermayeye devredilerek sınırsız yetkiler tanınacağını vurgulayıp, şunları dile getirdi:
“Her ilde o ilin en merkezi en geniş alanlarına sahip tüm meslek liseleri fiilen sermayeye devredildi. Öyle yetkiler verildi ki örneğin protokol danışma ve yürütme kurulları oluşturuldu. Buradaki çoğunluk sayısı şirketlerden oluşacak. AKP seçim beyannamesinde var.
Ayrıca dediler ki ‘Müfredatı istediğiniz gibi esnetebilirsiniz, istediğiniz eğitim materyallerini kullanabilirsiniz, o okulda çalışacak okul idarecisini öğretmene siz karar verebilirsiniz. Ve meslek lisesine ait tüm alanları istediğiniz gibi kullanabilirsiniz ve 9. sınıftan itibaren meslek lisesi öğrencilerini çalıştırabilirsiniz.’
Zaten 4+4+4’ten sonra bunu hayata geçirmeye başlamışlardı, bunu daha da hızlandırdılar. Organize Sanayi Bölgeleri’nin yanına meslek liseleri yapılması, yatılı meslek liseleri yapılması, kamu arazilerinin sermaye kuruluşlarına aktarılması vardı zaten, bugün bu geliştiriliyor.”
Çalıştayı ‘demokrasi’ olarak sundular ama kendi bildiklerini okudular
Aydoğan, eğitim-öğretim sisteminde yapılan ve yapılması planlanan değişiklikler konusunda Eğitim Sen’in görüş ve önerilerine başvurulup vurulmadığı konusundaki sorumuzu ise şu şekilde yanıtladı:
“Zaten demokratik sürece bu topraklarda yıllardır kavuşamadık hiçbir zaman. Bizim kazanımlarımız her zaman mücadeleyi yükseltebildiğimiz zamanlar oldu. Bu iktidarın hiçbir zaman böyle bir demokratik uygulaması olmadı.
Örneğin vizyon belgesi açıklanmadan önce İstanbul’da bir çalıştay yapılmıştı. Eğitim Sen olarak biz oraya gidip demokratik eğitim kurultaylarında biriktirdiğimiz bütün sözleri söyledik, somut önerilerle birlikte. Ama vizyon belgesi açıklandığında AKP’nin seçim beyannamesinin yazıldığını gördük.
Şuralarda somut önerilerimizle tartışma yürüttük. Ama burada da yandaş sendikanın talepleri ve hükümetin istedikleri öne çıktı.
Müfredat için ‘hâlâ öneri alıyoruz’ dedikleri gün müfredatı açıkladıkları zaman oldu.
O çalıştaya katılmayı bir ‘demokrasi’ görüntüsü olarak sundular.”
Kamu okullarının her anlamda içini boşaltmaya çalışan iktidarın, bu okullara doğru düzgün kaynak ayırmazken, dinci-gericiliği pekiştirmek için imam hatip liselerine ve sermayeye hizmet için meslek liselerine ciddi kaynaklar ayrıldığını ifade eden Aydoğan, son adrese dayalı yerleştirmede imam hatip liseleri boş kalmasına rağmen yine 9 fen lisesine karşılık 162 imam hatip lisesine kaynak ayırıldığına dikkat çekti.
Öğretmenlik kanunu ile iş güvencesi tehdit altında
Aydoğan, iktidarın hazırladığı yeni öğretmenlik meslek kanunu ile eğitim emekçilerini bekleyen yeni tehlike hakkında da şunlara vurgu yapı:
“Şu an kapalı kapılar ardında bir öğretmenlik meslek kanunu hazırlanıyor. Kesinlikle bu sürece öğretmenler de biz de dahil edilmiyoruz. Biz Milli Eğitim Bakanı ile görüştüğümüzde dedik ki ‘Bir yasaya ihtiyaç varsa ve bir yasa çıkarılacaksa bütün öğretmenler karar süreçlerine dahil edilerek bu kanun hazırlansın.’ Biz bu ülkenin öğretmenleri olarak hem kendi haklarımız hem öğrencilerimizin eğitim hakkı açısından ne istiyoruz? Nasıl bir kanun hem öğretmenleri hem eğitimi güçlendirir?
En son Cumhurbaşkanlığı onayına gönderildiği açıklandı ama hâlâ içeriğine ilişkin bir açıklama yok, maddeleri görmüyoruz.
24 Haziran’dan sonra Cumhurbaşkanlığı’na bağlı bir eğitim-öğretim politikaları kurulu oluşturuldu. O isimlerin büyük çoğunluğu sermaye kesiminden...
Tedmem adı altında hazırladıkları bir rapora baktığımızda iş güvencemizin çok ciddi tehdit altında olduğunu, maaş karşılığı çalışma saatlerinin arttırılması, disiplin cezalarının arttırılması gibi saldırı hazırlıkları planlandığını görüyoruz. ‘Sizi hukuksuzca ihraç da etsek, sizi hukuksuzca sürgün de etsek mülakat yönetimi ile okul idarecilerini istediğimiz gibi belirleyerek her türlü baskı kursak da, atama meselesini de mülakata bağlayarak buradan doğru bir kadrolaşma yaratsak da öğretmeni biz tehlikeli görüyoruz. Ve yeni baskı aygıtlarıyla kuşatmaya devam edeceğiz’in fotoğafını görüyoruz, basın yansıyan bu raporlarda.”
Liyakat ve iş güvencesi yok edildi
Eğitim Sen olarak hem eğitimin kalitesinin arttırılması hem de nitelikli öğretmenler yetiştirilmesi için somut talep ve önerilerini sorduğumuz Aydoğan, Eğitim fakültelerinin önemine dikkat çekerek “Eğitim fakültelerinde aday öğretmenin yaparak, yaşayarak okul ortamı ile birlikte bu sürecin içinde olması” gerektiğini söyledi. Aynı zamanda liyakatın kaldırıldığı üniversitelerde rektörlerden başlayarak liyakatın geri getirilmesi gerektiğini belirtti. Eğitim fakültelerinde de liyakata göre bir istihdamın temel alınması gerektiğini vurguladı.
Aydoğan, aday öğretmenlerin sosyal-kültürel alan da dahil her alanda kendisini geliştirebilmesi için burslarla desteklenmesinin önemli olduğunu dile getirdi. Ayrıca öğretmenlik mesleğinin tercih edilen bir meslek olması için ekonomik koşullarının iyileştirilmesi gerektiğini söyleyen Aydoğan, sözlerini şu şekilde sürdürdü:
“Bugün her türlü baskıyı yaşamaya devam ediyoruz. İhraçlar bunun bir boyutu, okul idarelerinin öğretmen atamalarının, proje okullarına öğretmen alımının mülakatla belirlenmesi bunun devamı... Temel konu liyakat olmalı, iş güvencesi tartışmasız bir hak olmalı.
Dünyanın her yerinde şunu çok iyi görüyoruz. Eğitimde nitelik bekliyorsanız öğretmen kendisini güvende hissedecek. Bilimi referans alan özgürce bir eğitim yapabilmesi için kendini güvende hissetmesi gerekiyor.
Ama şu anda liyakat ve iş güvencesini biz tamamen kaybetmiş durumdayız.”
Okul türü ayrımları sınıfsal bir ayrıştırmayı da beraberinde getiriyor
Aydoğan, öğrenciler açısından taleplerine ilişkin sorumuza, “Öğrencilerimiz açısından da bütün özelleştirme politikalarına son verilmesi, özel öğretim kurumlarına ayrılan kaynak ve teşviklerin son bulması, bütün bu kaynakların kamu okullarına aktarılması temel talebimiz. Okul öncesinden itibaren ücretsiz ve zorunlu eğitim olması da gerekir. Genel talebimiz de kamusal, laik bilimsel ve anadilinde bir eğitim sürecinin inşa edilmesi” yanıtını verdi.
Demokratik eğitim kurultaylarında tartıştıkları ve ortaklaştıkları bir başka konunun da okul türü ayrışmasına son verilmesi olduğunu belirten Aydoğan, konuyla ilgili şöyle konuştu:
“12 yıl süresince okul türü ayrıştırmasına son verilmesi gerekiyor. Türkiye’de, dünyada olmadığı kadar okul türü var. Özellikle ortaöğretimde... İmam hatipler, meslek liseleri, Anadolu liseleri, fen liseleri, sosyal bilimler, güzel sanatlar, proje okul olan olmayan liseler... bunların hepsi aynı zamanda sınıfsal bir ayrıştırmayı da getiriyor.
Örneğin tüm araştırmalarda meslek liselerinde okuyan çocuklar en yoksul ailelerin çocukları. O yüzden bütün bu temel eğitimin bütün çocuklara eşit nitelikte verilmesi gerekiyor.
Ancak ne olabilir; ortaöğretim düzeyinde ilgi yetenek ve becerileri doğrultusunda yönlendirme üzerinden bir eğitim politikası planlanabilir. Aslında çözümler çok açık ve çok yapılabilir.”
Sorunun kaynağı ideolojik
Aydoğan son olarak şunları ifade etti: “Ama mesele ideolojik bir tercih meselesi. Çözülemez hiçbir sorun yoktur. Ki eğitim meselesi bir ülkenin geleceğine dair en önemli mesele. Ama temel problem öğretmen yetiştirmeden öğretmenlerin haklarına, öğrencilerin eğitim hakkı üzerinden baktığımızda ideolojik tercih noktasında hattı; ‘paran varsa paran kadar eğitim ve yeni rejimin ihtiyaçları doğrultusunda öğrenci yetiştirmek ve yeni rejimin ihtiyaçları doğrultusunda bir öğretmen’ üzerine kurulduğu için bu sorunlar içinden çıkılamaz hale geldi. Ve böyle olmaya devam edecek.
Ama şu da var her şeye rağmen bizim mücadelemiz şunu başarmıştır. Şu cümleyi kurdular ve kurmaya devam edecekler; ‘Biz eğitimde, kültürde iktidar olamadık’ hiçbir zaman bu anlayış bizler olduğumuz sürece, mücadele edenler olduğu sürece iktidar olamayacak eğitim alanında.”
Kızıl Bayrak / İstanbul