Sözde sağ-sol çatışmasını engellemek için gerçekleştirilen 12 Eylül askeri faşist darbesinin ardından dönemin TİSK Başkanı Halit Narin “Bugüne kadar işçiler güldü. Artık gülme sırası bizde!” diyordu. Yine, darbe gerçekleştiğinde fabrikaları grevlerle çalkalanan Vehbi Koç da darbeci general Kenan Evren’e teşekkür mektubu yazmış, sonrası için beklenti ve isteklerini dile getirmişti. Herhalde Narin ve Koç bugünleri görseler yandaş Cengiz’in o ünlü kahkahasına ortak olur, “İşte bizim istediğimiz tam da böyle bir şeydi!” derlerdi.
Sonuçta 12 Eylül’le birlikte yolu düzlenen azgın bir sömürü düzeni oldu. Önce baskı ve zorbalıkla işçi sınıfı ve toplumsal muhalefet sindirildi, ardından dizginsiz bir neo-liberal saldırı dalgası ile kapitalizmin yeni dönem politikalarına uyum sağlandı.
AKP ise hükümet olduğu günden beri büyük bir görev aşkıyla kurulmak istenen “yeni düzenin” eksiklerini tamamladı. Önce sahte bir demokratlık maskesi ardında sermaye sınıfının toplam ihtiyaçlarını karşıladı, sonra kurulan yeni düzende saltanatını sürdürmek için bir kez daha baskı ve zorbalığı devreye soktu. Ama elbette bu kadarıyla da yetinemezdi. Burjuvaziye bu kadar hizmet ettikten sonra kolayından gözden çıkarılmaması da lazımdı. Hem devleti kendi özel ihtiyaçlarına göre yeniden organize etti, hem kendine yandaş özel bir sermaye kesimi yarattı.
Özcesi demokratlık maskesinin arkasına saklandığı dönemde 12 Eylül’le hesaplaşma masalını diline dolayan AKP 12 Eylül düzeninin öz çocuğudur. Emeğe, kadına, doğaya ve insani olan her şeye düşmanlık ona 12 Eylül düzeninin mirasıdır.
Bu yüzden sözde hesaplaştığı 12 Eylül’ün darbeci generalinin cenazesinde saf tutarken düşünmedi bile.
Bu yüzden meclis kürsüsünde Erdal Eren için timsah gözyaşları dökerken meydanlarda Berkin Elvan’ın annesini yuhalatmaktan bir saniye bile utanmadı.
Bu yüzden hakkını arayan işçiyi terörist ilan etti, işçinin ödediği vergiyle ayakta tuttuğu polis ordusunu sermayedarların çıkarları için işçilere saldırttı.
Bu yüzden başında oturduğu kendi devletinin yargı kararlarını bile hiçe saydı, fail-i meçhul cinayetlerde katledilen çocuklarının cesetlerini arayan Cumartesi Anneleri’ni kelepçeler ile karşıladı.
Ne 12 Eylül generallerinin ne onların bugünkü muadili AKP’lilerin ne de onların yularlarını ellerinde tutan yerli ve uluslararası burjuvazinin birbirinden zerre farkı yoktur.
Onlar sahibi oldukları ya da bekçiliğini yaptıkları sömürü düzenini ayakta tutarken işçi sınıfına zifiri bir karanlıktan başka hiçbir şey vaat etmiyorlar, edemezler.
Bu karanlığı yırtacak güç ise bir kez daha işçi sınıfının ellerinde.
Nasıl 12 Eylül’ün ardından Netaş işçileri en olumsuz koşullarda grev silahını kuşanarak karanlığı yırtacak meşalenin ateşini yaktılarsa, bugün AKP eliyle katmerlenen 12 Eylül düzenini dağıtacak olan da bir kez daha işçi sınıfı olacaktır.
Emeğine, onuruna, geleceğine ve özgürlüğüne sahip çıkan işçi sınıfı geleceğin aydınlık günlerinin yaratıcısı olacaktır.
Emeğin Kurtuluşu'ndan alınmıştır...