Toplum yaşamını bir bütün olarak etkileyen 12 Eylül askeri faşist darbesinin yıldönümündeyiz. Darbenin üzerinden 42 yıl geçti fakat darbe düzeni ve darbe ile birlikte hedeflenenler kendi evrimi içinde bugünlere dek sürdü. Toplumsal yaşamın kapitalist gelişmenin ihtiyaçlarına göre sert birtakım önlemlerle düzenlenebilmesi ancak asker postalları altında, faşizan tedbirler eşliğinde ve ağır bir ekonomik-sosyal yıkım üzerinden gerçekleştirilebildi. Bugünü anlama, bugünün AKP Türkiye'sinin tablosunu yerli yerine oturtabilmek 40 yıldır hüküm süren darbe düzeninin hedefleriyle sıkı sıkıya bağlantılı bir süreç olarak gerçekleşti.
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından şekillenen dünya düzeni ve Türkiye kapitalizminin bu düzende yer aldığı kutupla birlikte girdiği gelişme, kendi iç çelişkilerinin de varlığıyla sarsıntılı süreçler ortaya çıkarttı. Bu süreçlerin en temel belirleyicilerinden birisi kuşkusuz yaşanan hızlı kapitalist gelişim süreci ve bu kapsamda uygulanan ekonomik modellerin doğrudan etkisiyle belirgin bir hareketlilik içine giren işçi sınıfı ve kitle hareketi oldu. ‘60'lı yıllarda yaygınlaşan ve ‘70'li yılların sonuna gelindiğinde doruk noktasına ulaşan sınıf ve kitle hareketi ile toplumsal bir mahiyet kazanan bu gelişme askeri bir darbeyle kesilebildi. Sermaye düzeninin yeni ihtiyaçları çerçevesinde atacağı adımların önü bu yolla düzlendi.
Askeri faşist darbeyle yaratılan atmosferin politik sonuçları ilerici, devrimci mücadeleyi ezerken, sınıf hareketini kötürüm hale getirdi. Toplumsal yaşamda gerici-faşist örgütlenmeler, sınıf ve emekçileri bölen/sersemleten ideolojik önyargılar sistemli bir tarzda güçlendirildi. İdeolojik, politik, kültürel, ekonomik ve sosyal bir dizi alanı kesen darbe düzeni hükümleri, emperyalist politikalarla tam bir uyum içinde kapitalist gelişmenin ihtiyaçlarına denk düşen bütünsel bir tablo yaratma hedefiyle hareket etti. İsimler farklılaştı, sermaye partilerinin renkleri ve söylemleri değişti, güncel ekonomik-politik farklılıklar yaşandı fakat, ana eksen her zaman ‘80 darbesinin ortaya koyduğu çok yönlü hedeflerle tam bir uyum halinde ilerleyerek bugünlere geldi. Sınıf ve kitle mücadelesinin, bununla bağı içinde ilerici ve devrimci mücadelenin kimi zaman anlamlı çıkışlar yaşasa da mevcut tabloyu tersine çevirebilecek bir güç, irade ve direnç ortaya koyamaması, şu sıralar yaşanan çok yönlü yıkım üzerinden AKP-MHP gerici-faşist ittifakının tüm ağırlığını üzerinde hisseden bir toplum düzeni ortaya çıkarttı.
12 Eylül askeri faşist darbesinin öncelikli hedefi, ilerici ve devrimci örgütler ile gelişen işçi sınıfı mücadelesinin önünü almaktı. Güçlü sınıf ve kitle mücadelesi koşullarında, gelinen noktada ihtiyacı duyulan ekonomik ve politik adımların atılması sermaye düzeni için oldukça güçtü. Askeri darbeyle açılan yolda, darbeye “bizim çocuklar başardı” diyerek sevinen ABD emperyalizmiyle yeni bir düzeyde ilişkilerin geliştirilmesinin olanakları yaratıldı.
Aynı dönem, uzun yıllardır uygulanan, iç pazarı koruma tedbirleriyle birlikte sermaye birikimini artırmayı hedefleyen bir ekonomik model olarak ithal-ikameci politikaların ‘70'li yılların sonuna doğru tıkanmasıyla bir doygunluğa ulaştı. Yine kapitalist dünyanın yaşadığı krizin de etkisiyle, Türkiye kapitalizminin “dışarıyla” bağının güçlendirilmesi ihtiyacını gündeme getirdi. İhracata dayalı büyüme şeklinde ifade edilen yeni ekonomi modelle birlikte, neoliberal hedeflerin ülke içinde üretim süreçlerine ve üretici güçlere yönelik bir dizi adımı beraberinde getirmesi gerekiyordu. 24 Ocak Kararları olarak ifade edilen bu ekonomik adımlar, işçi sınıfı ve emekçiler için kültürel sonuçları da olan ağır bir ekonomik-sosyal yıkımı gündeme getirirken, sermaye içinse gelişiminin önünün açılması ve dünya kapitalizmiyle daha ilerden entegrasyonu anlamına geliyordu. Bu kapsamda üretim maliyetlerinin düşürülmesi -ki bu işçi ücretlerinin düşürülmesi, sosyal hakların gaspı vb. demekti-, istihdam biçimlerinde esnek, güvencesiz, taşeron çalışmanın yaygınlaşması, kamusal alanın ve KİT'lerin özelleştirmeler eliyle tasfiyesi, eğitim, sağlık gibi temel hizmetlerin kapitalist işletmeler haline getirilmesi, devlet eliyle biriktirilen sermayenin kapitalistlere aktarılması, vergi düzeninin değiştirilmesi vb. birçok madde ile Özal dönemi neoliberal politikaların önünün açılması, ezilen ve güçten düşürülen sınıf ve kitle hareketi koşullarında olabilirdi. Darbeyle yapılan da bu oldu.
Bugün Türkiye'de işçilerin büyük bir bölümü açlık sınırının altında, her türlü sosyal haktan mahrum, sefalet koşullarında çalışıyor, yabancı sermayeye ucuz işgücü olarak pazarlanıyorsa bu, 12 Eylül ile düzlenen, ‘80'li ve ‘90'lı yıllar boyunca sürerek AKP'li yıllarda tam bir yıkıma dönüşen ekonomik ve sosyal saldırıların aralıksız hayata geçmesinin sonucudur. “Bundan önce hep işçiler güldü, gülme sırası bizde” diyerek darbeyi ayakta alkışlayan sermaye temsilcilerinin sınıfsal çıkarları temelinde önerdiği tüm hukuki düzenlemelerin yasallaştırılması, darbenin sınıfsal ve ekonomik temeli ile politik hedefleri bakımından yeteri açıklık taşıyor.
12 Eylül darbesiyle birlikte işçi sınıfının örgütleri dağıtıldı, grevler yasaklandı, öncü işçiler fabrikalardan tasfiye edildi, binlerce insan gözaltına alındı-tutuklandı. Yasa ve mevzuat, sermayenin ihtiyaçlarına tam uyum üzerinden düzenlendi. İşçi sınıfının elini-kolunu bağlamak için sermaye lehine hükümler eklendi. Sistemli bir baskı ve yıldırma politikalarına ek olarak, toplumsal yaşamı teslim alabilmek için gerici-faşist örgütlenmelerin önü açıldı. İdeolojik ve politik manipülasyonun yanı sıra, etnik, dinsel, mezhepsel önyargılar öne çıkartılarak sürekli gündemde tutuldu. Toplumsal yaşam yapay bölünmelerin esiri haline getirildi. Hızla devreye sokulan ve bugünlere uzanan ekonomik hedeflerle özelleştirmeler peşi sıra hayata geçirildi. Mücadeleyle kazanılmış bir dizi sosyal hak yıllar içinde ortadan kaldırıldı. İşçi sınıfının örgütleri olması gereken sendikalar sermaye kafalı ağalar tarafından işgal edildi. Sendikal bürokrasinin aktif desteği ve çabasıyla kötürümleştirilerek sınıf mücadelesinden uzaklaştırıldı. Sermaye adına işçi sınıfını denetim altında tutan aparatlara çevrildi vb...
12 Eylül'ün düzlediği yolda önü açılan, sermaye düzeniyle ekonomik, sosyal, siyasal olarak bütünleşen dinsel gericiliğin, emperyalist merkezlerde planlanarak 2002 yılında AKP olarak iktidara gelmesiyle işçi sınıfı ve emekçilere dönük çok yönlü saldırılar katlanarak arttı. Ekonomik ve sosyal yıkım saldırıları cumhuriyet tarihi boyunca hayata geçirilen uygulamaları kat be kat üzerinde aştı. Yerli ve yabancı sermaye, devlet mekanizmasının tam desteğiyle birlikte devasa birikimlere ulaştı. Toplumsal yaşam dinsel ve şoven atmosfer içinde sistematik olarak sersemletilirken, cemaat-tarikat-mafya örgütlenmeler ön plana çıkartılarak toplumsal yaşam gericiliğin bin bir türlü halinin muhatabı oldu.
Gelinen yerde AKP ile birlikte gemi azıya alan 12 Eylül düzeninin temelleri giderek zayıflıyor. İşçi sınıfı ve emekçi kitlelerin mücadelesi gelişip güçlendikçe, yaratılan bu boğucu atmosfer dağılacak, 12 Eylül’le birlikte palazlanan sermaye sınıfına karşı mücadele başarıya ulaşacaktır.