Emperyalist kapitalist sistemin en temel çelişkilerinden biri olan büyük emperyalist güçler arasındaki çelişki, Ukrayna krizi üzerinden de tırmanmaya devam ediyor. Dünya jandarması ABD, düşman olarak kodladığı güçlerden olan Rusya’ya karşı yaptığı hamlelere NATO’yu da ortak etmek için yoğun bir çaba sarf ediyor. ABD’nin bu çabasında ona eşlik eden güçlerin başında ise İngiltere geliyor.
ABD’nin bir dediğini iki etmeyen ve kraldan çok kralcı kesilen İngiltere, savaş kışkırtıcılığında başı çekiyor. İngiliz emperyalizmi bu davranışıyla ABD’nin NATO’daki Truva atı rolüne soyunmuş bulunuyor.
Ukrayna krizinin başından bu yana her vesileyle kışkırtıcı açıklamalar yapan İngiltere Başbakanı Boris Johnson, sürmekte olan diplomasi trafiğine ilişkin yeni açıklamalarda bulundu. Gazete Duvar’da yer alan habere göre, sözcüsü aracılığıyla bir açıklama yapan Johnson, “Rusya, NATO’nun potansiyel genişlemesi nedeniyle endişelerini dile getirdi fakat biz, NATO’nun özünde bir savunma ittifakı olması nedeniyle bu endişelerin temel olarak yersiz olduğu konusunda açık olduk. Fakat bu cephede diplomatik teminat vermek için Rusya’yla birlikte çalışmak istiyoruz” dedi.
Söz konusu açıklama ile, bunun hemen ardına eklenen, “Konu taviz vermekle ilgili değil, zira Başbakan ve diğer Batılı liderlerin hepsi, bütün Avrupa demokrasilerinin NATO’ya katılma hakkı olduğunu söyledi” ifadeleri, Rusya karşıtı cephenin İngiltere üzerinden Rusya’ya bir “göz kırpması” veya “tavizi” olarak değerlendiriliyor.
ABD’nin başını çektiği saldırgan emperyalist blok, tüm çabalarına rağmen, Rusya’ya karşı NATO’ya blok bir tavır aldırmayı başarmış değil. NATO’da çıkan çatlak seslerin de verdiği tedirginlikle hareket eden ABD, şimdilik Rusya ile sıcak bir savaşa girmeyi tercih etmeyebilir. Bunu bile, savaş örgütü NATO’yu dünya kamuoyuna “savunma örgütü” olarak yansıtma, kendilerini “barış yanlısı” olarak gösterme veya “diplomasinin başarısı” diye pazarlama arsızlığından geri durmuyorlar.
Ukrayna’ya yığılan silahlar şimdilik tercihen ateşlenmemiş olsalar bile, artan emperyalist rekabet ortamında, krizin daha da ağırlaşarak tekrar gündeme gelmesi durumunda, bu silahların ateş almayacağının ve bölge halkları için ağır bir yıkıma yol açmayacağının hiçbir garantisi yoktur.