Mülteci sorunu, 21. yüzyılın en büyük insan trajedilerinden biri olmaya devam ediyor. Bir yandan emperyalist saldırganlık ve savaşların, iç savaşların, etnik, mezhepsel ve ulusal boğazlaşmaların ve şiddetin, öte yandan da kapitalizmin yol açtığı yaygınlaşan işsizlik, yoksulluk ve açlık nedeniyle 80 milyon insan evini, ailesini ve ülkesini terk etmek zorunda kalmış bulunuyor.
Sosyal-toplumsal, siyasal ve iktisadi yıkımların-acıların pençesinden kurtulup daha iyi ve güvenli bir yaşam umuduyla, ölümü de göze alarak Avrupa ülkelerine gelmeye çalışan milyonlarca kişinin yaşamı cehenneme dönüyor. Şimdiye kadar on binlercesinin yaşamı denizin derinliklerinde, tıka basa doldurulan TIR’ların, minibüslerin ve konteynerlerin içinde havasızlıktan son buldu. Bir kısmı da açlıktan, susuzluktan donarak öldü. Binlercesi çıktıkları yolculukta organ mafyasının ve insan ticareti yapanların elinde kayboldu. Bu tüyler ürpertici vahşet halen de devam ediyor.
Mültecilere ulaştıkları Avrupa ülkelerinde de rahat yok. Özellikle mülteci çocuk ve gençler bu ülkelerde de cehennemi yaşamakla yüz yüze kalıyor. Her yıl Avrupa’da binlerce sığınmacı çocuk ve genç kayboluyor. Bildirilmeyen vakaların sayısının çok daha yüksek olduğu ortak bir fikir. Çocuk yardım kurumları önlem alma çağrısında bulunuyor. Mülteci çocuklar, Avrupa’da ulusal makamlar tarafından barındırıldıkları kabul merkezlerinde iz bırakmadan “kayboluyorlar.”
Terre des Hommes gibi yayınlanan kimi araştırmalar, refakatsiz küçük mültecilerin yarısının Almanya, Belçika, Fransa, İspanya ve İsviçre’deki kabul merkezlerine alındıktan sonraki (çoğunlukla) ilk 48 saat içinde “kaybolduklarını” ortaya koydu. Europol tarafından yapılan araştırmalar da bunu doğruluyor. Aynı şey başka ülkelerde de yaşanıyor. İngiliz İltica Tarama Birimi’ne göre, 2016 yılında, yalnız seyahat eden göçmen çocukların yüzde 60’ı İngiliz kabul/bakım merkezlerinde kayboldu. Yunanistan’daki refakatsiz çocukların yüzde 20’sinin kabul merkezlerine geldikten sonraki ilk 24 saat içinde kaybolduğu belirtiliyor.
Mülteci çocuklar ve gençlerin devletin gözetimindeki kabul merkezlerine alındıktan ilk birkaç gün içinde kaybolmaları, Avrupa’nın utancı olmaya devam ediyor.
Tagesschau’nun bildirdiğine göre, yapılan yeni bir araştırmada Avrupa’da, 2018 ve 2020 arasında 18.292 refakatsiz mülteci çocuk ve gencin, devlet gözetimindeyken kaybolduğu bildirildi. Bu, yayıncı RBB tarafından, “Lost in Europe” araştırma ağının ortak veri analizine atıfta bulunularak bildirildi. Kayıp çocukların çoğu Fas, Cezayir ve Eritre’den geliyor. Araştırmaya British Guardian, Hollandalı yayın şirketi VPRO, Belçika yayın şirketi de Standaard ve yayın şirketi Berlin-Brandenburg (RBB) katıldı. Rapora ve Alman Federal Ceza Dairesi’ne (BKA) göre, kaybolan 18.292 refakatsiz çocuğun 7806’sı Almanya’da kayboldu. Çoğu sonradan ortaya çıksa da 724 kişi Almanya’da hala “kayıp.”
Mülteci sorunlarından sorumlu AB İçişleri Komiseri sözcüsü Ylva Johansson, mevcut rakamlar ışığında, “AB Komisyonu, üye ülkelere mülteci çocukların ortadan kaybolmasını önlemek için, daha iyi veri toplama da dahil olmak üzere daha fazlasını yapmaları gerektiği”ni buyurdu. Daha iyi veri toplama talep ediliyor. Çünkü araştırma ağının Avrupa çapındaki analizi, ulusal istatistiklerde çarpıcı farklılıklar ortaya koymaktadır. Fransa, Danimarka ve Romanya refakatsiz mülteci çocuklar hakkında herhangi bir veri toplamamaktadır. Bulgaristan ise refakatsiz çocuklar ve gençler arasında ayrım yapmamaktadır.
Uluslararası çocuk hakları örgütü ECPAT’den Verena Keck, “kayıp çocuk” sayısının önemli ölçüde daha yüksek olduğuna inanıyor. Kayıp kişilerin kayıt altına alınması için Avrupa çapında tek tip bir sistemin eksikliğini eleştiriyor. Bu durumun, çocuklar ve gençler için ölümcül sonuçlar doğurabileceğini belirten Keck, “bu çocuklar ve gençler hakkında kimse bir şey bilmiyorsa, kimse onları aramaz” diyor. Alman Çocuk Fonu Federal Genel Müdürü Holger Hofmann ise, Alman istatistiklerinin kalitesinin çocuk koruma nedenlerinden ötürü bir skandal olduğunu düşünüyor. “Kaç mülteci çocuğun birden fazla kayıttan veya yanlış veri toplamadan etkilendiğine dair güvenilir rakamlar, hatta tahminler bile yok” diyen Hofmann, “Bilgideki bu tür boşluklar, doğal olarak suç ağlarının kapısını açar” diyor. Sorunu “suç ağlarına” ve “bilgi eksikliğine” sıkıştırması Alman devletinin soruna yaklaşımını da özetliyor...
Avrupa’da faaliyet gösteren insan kaçakçılığı ağları
Europol, bu “suç ağlarının” Avrupa çapında aktif olduğunu uzun zamandır biliyor. 2016’nın başında, Avrupa polis otoritesi Guardian’a ve son olarak, Ocak 2021’de BKA, RBB’ye Avrupa çapında insan kaçakçılığı ağlarının varlığını doğruladı.
Bu sorunun Avrupa boyutunun özellikle çarpıcı olan bir örneği, 39 Vietnamlının Ekim 2019’da Belçika’da bindikleri bir kamyonda Londra yakınlarında ölmesidir. Ölenler arasındaki iki genç on iki gün önce Hollanda’dan kaybolmuştu.
Kapitalist vahşetin iğrenç yüzü: Mülteci çocuklar
Birkaç yıl önce Avrupa Konseyi’nin de doğruladığı kimi araştırmalara göre, 300 bin çocuğun yanlarında aileleri olmadan yollara çıkmış olduğu saptandı. Bu çocuklar, ulaştıkları ülkelerde de mülteci kamplarında aileleri olmadan yalnız yaşıyor. Ülkeden ülkeye geçerlerken insan kaçakçılarının ellerinde yaşadıkları vahşet bir yana, geldikleri Avrupa merkezlerinde de trajik bir yaşam sürdürüyorlar.
Avrupa ülkelerindeki dvletlerin denetimindeki kamplarda binlercesi kayboluyor. İnsan tacirlerinin elinde neredeyse bedava çalıştırılarak sömürü aracı haline getiriliyorlar. Fuhuş ve uyuşturucu sektöründe kullanılıyor, organ mafyalarına kurban ediliyorlar. UNICEF’e göre, yaklaşık bin mülteci çocuğun Avrupa’da sistemde kaydı dahi bulunmuyor. Dolayısıyla kaybolan çocukların sayısının gerçeği yansıtmadığı ileri sürülüyor.
Emperyalist barbarlık, kapitalist sömürü ve vahşet, savaşlar, iç savaşlar, boğazlaşmalar, işsizlik ve açlık artarak devam ederken, mülteci sorununun daha fazla derinleşmesi de kaçınılmazdır. Emperyalist-kapitalist düzende, insanlığın bu büyük acı ve yıkımlardan kurtulması mümkün değildir. İnsanca yaşanabilecek, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya için “Yaşamak için sosyalizm” şiarı altında mücadele etmenin dışında çıkış yoktur.