Rusya’nın kısmi seferberlik ve işgal edilen dört bölgeyi ilhak kararı üzerine Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski’nin 19’ncu yüzyılda Kafkasya’da Rus kolonizasyonuna karşı direnişin sembol ismi İmam Şamil’e atıf yapıp bölge haklarını itaatsizliğe çağırması, hafife alınacak bir çıkış değil.
“Hiç kimse utanç verici bir savaşa katılmak zorunda değil. Dağıstanlıların Ukrayna'da ölmesi gerekmiyor. Çeçenler, İnguşlar, Osetler, Çerkesler ve Rus bayrağı altındaki diğer halkların da” diyen Zelenski, bu çağrıyı, Kafkas cumhuriyetlerinden Dağıstan, Çeçenistan ve Kabardey-Balkar’da oğullarını cepheye göndermek istemeyen annelerin sokaklara çıktığı sırada yaptı.
Rusya ile her hesaplaşma döneminde “direngen” bir coğrafya olarak Kafkasya hemen hatırlanıyor. Bu sefer de öyle oldu.
Kısmi seferberliğe karşı gösteriler sürerken silah altına girmemek için kaçan gençler diasporayı hareketlendirdi. 3-4 milyon Çerkes nüfusunun yaşadığı Türkiye kaçınılmaz olarak birincil sığınak. 1990’larda Güney Osetya, Abhazya ve Çeçenistan’daki savaşlarda olduğu gibi Çerkes, Çeçen, Osetler ve Dağıstanlılar dâhil Kafkas diasporası anavatandan gelenleri ortada bırakmamak için bir kriz komitesi kurdu. Son kriz masası 2011 sonrası Suriye’den kaçan Çerkesler için kurulmuştu.
Diasporada 56 derneğin çatı kuruluşu Kafkas Dernekleri Federasyonu’nun (KAFFED) çağrısı üzerine 29 Eylül’de İstanbul Kafkas Kültür Derneği’nde, Çerkes Denekleri Federasyonu, Çoğulcu Demokrasi Partisi, Çerkes Kadınları Teavûn Cemiyeti, Kafkas Vakfı, Almastı Çerkes Kadın Hareketi, İstanbul Birleşik Kafkasya Derneği, Ankara Çerkes Derneği, İstanbul Kafkas Kültür Derneği, Adige Xase ve Alan Vakfı temsilcileri bir araya geldi. Diaspora temsilcileri bu toplantının ardından Kuzey Kafkasya İnsani Kriz Komitesi’nin kuruluşunu ilan etti.
Kısmi seferberliğin ilan edildiği 21 Eylül’den itibaren Kafkasya’dan geçişlerde kullanılan Gürcistan kapısında geçişler ilk bir haftada günlük 10-11 bini bulmuştu. Tiflis’e göre bunların yüzde 60’ı üçüncü ülkelere geçti. Daha sonra günlük geçiş rakamı 5-6 bine geriledi. Türkiye’ye ne kadar insanın geldiği henüz bilinmiyor. Komitenin teşekkülünden sonra ulaşan bilgilerle tablonun netleşmesi bekleniyor.
KAFFED Başkanı Prof. Dr. Ümit Dinçer, komiteyi, Türkiye’ye gelen insanların olası barınma, iaşe ve hukuki sorunlarıyla ilgilenmek üzere diasporadaki sivil örgütlerin geniş katılımıyla kurduklarını belirtiyor.
Al-Monitor’a konuşan Dinçer “Ekonomik, hukuki ve siyasi gruplar kurup hükümet, belediyeler ve diğer ilgili kurumlarla temasa geçeceğiz. Şimdilik sadece barolarla temasımız oldu. İnsani bir noktadan hareket ediyoruz. Komitenin politik bir duruşu ya da mevcut duruma dair siyasi bir çağrısı yok” diyor.
Son vurgu şu açıdan önemli: KAFFED bu seferberliğe girerken hem diaspora hem de Kafkasya’da canlı olan “Rusçu” ve “Rus düşmanı” tartışmalarının yarattığı ikileme düşmekten kaçınıyor. Diasporada Rusya’ya hak verenler, anavatan Kafkasya ile köprüleri yakacak pozisyona düşülmemesi gerektiğini düşünenler ve Ukrayna’dan yana olanlar arasında ayrışma gözleniyor. KAFFED insani bir misyonu kaçınılmaz görürken anavatanla ilişkilerin olumsuz etkilenmesini istemiyor.
Yine de komite kaçışları teşvik ettiği suçlamasıyla Rusya’nın öfkesini çekebilir. Dinçer bu konuda “Kimseyi kaçmaya teşvik etmiyoruz. Kullandığımız dilin davetkâr olmamasına dikkat ediyoruz. Kurumsal duruşlarımız bir kenara komitenin ‘Savaşa katılmayın, kaçın gelin, biz sizi sahipleniriz’ şeklinde algılanacak bir söylemden kaçınması gerektiğini özellikle konuştuk. Nihayetinde anavatanda nüfus sorununun ortaya çıkmasını ve gençlerin çağrılar üzerine ülkeyi terk ettikleri izleniminin oluşmasını istemiyoruz. Ancak bize sormadan kendi kişisel iradesiyle Türkiye’ye gelmiş birilerini de ortada bırakamayız” ifadelerini kullanıyor. Dinçer “Rusya’nın tepkisini düşünüyoruz ama kapımıza gelen insanlarla ilgili ‘Rusya nasıl bakar?’ diye düşünecek halde değiliz” diye ekliyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya lideri Vladimir Putin arasındaki “özel ilişkiler” nedeniyle Ankara’nın hassasiyetinin ne yönde olacağı da merak ediliyor. Dinçer “Savaş karşıtı birkaç yüz kişi Türkiye’ye geldi diye iki ülke ilişkilerinin bundan etkileneceğini düşünmüyorum” deyip ekliyor: “Çerkesya’dan birilerini gelmiş olması şayan-ı hayret bir durum değil. Bizim onlara yardımcı olmamız da Türkiye-Rusya ilişkilerini zehirlenmeye yönelik bir şey değil.”
Kuzey Kafkasya, Rusya Federasyonu’nun yumuşak karnı olarak görülmesi hasebiyle Ukrayna’ya karşılık açılacak olası senaryolarda ilk akla gelen bölge. Diasporadaki değerlendirmelerde Rusya ile hesaplaşma ortamında özellikle Kafkasya’nın istikrarsızlaştırılması ve yeniden özel operasyon alanına dönüştürülmesi endişesi öne çıkıyor.
Dinçer de şunu söylüyor: “Kafkasya’yı istikrarsızlaştırma niyetleri olabilir tabii. Ukrayna, Kafkasyalıları belli bir istikamette harekete geçirmek isteyecektir. Ama bizi bağlayan başka gerçeklikler var. Ukrayna’ya ‘Sizinle aynı hizadayız, argümanınızın tamamını sahipleniyoruz’ deme noktasında değiliz. Bunun yararlı olacağı kanısında değiliz. Ukrayna yıllarca Çerkes soykırımını tanıma talebi dururken şimdi Çerkeslere farklı bir yaklaşım sergiliyor. ‘Bunu cepheyi genişletmek ya da Kafkasya’da yeni bir cephe açmak için mi yapılıyor?’ sorusu aklımıza geliyor. Doğrusu bundan hazzetmeyiz. Kuzey Kafkasya ne yeni bir cepheyi kaldırabilecek güçte ne de motivasyonda.”
Yine de Ukrayna savaşının diasporada Rusya ve anavatanla ilişkileri yeniden sıcak tartışma konusuna çevirmesi kaçınılmaz gözüküyor.
Al-Monitor / 04.10.22