Gene dört makalelik bir seçki. Bu defa en geniş yeri, Kırgızistan ile Tacikistan arasındaki sınır çatışmaları tutuyor. İki çeviri bununla ilgili: Pravda.RU’nun görüştüğü, Kırgızistan Devlet Milli Güvenlik Konseyi eski üyelerinden Nurlan Dosaliyev, çatışmaların provokatif niteliğine işaret ediyor ve Tacikistan yönetimine karşı dikkat çekici suçlamalarda bulunuyor. RBK ise çatışmaların geçmişini ve sorunun neden çözülemediğini ele alıyor. Kommersant yazarlarına gelince, Ukrayna ile Rusya arasındaki esir takasını konu alıyorlar ve bunun uluslararası açıdan en önemli yanına vurgu yapıyorlar: Suudi Arabistan’ın arabuluculuğuna. Uzun ve analitik haberleriyle Rusya basınında özel bir yeri olan Nezavisimaya Gazeta ise Ukrayna ile İsrail arasındaki yakınlaşmayı inceliyor.
'Tacikistan-Kırgızistan çatışması: Orta Asya’da yeni cephe açma girişimi'
Kırgızistan ve Tacikistan arasındaki askeri çatışmalar her zaman Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki benzer tırmanışlarla eş zamanlı oluyor ve önemli uluslararası toplantılar sırasında gerçekleşiyor. Bu, Kırgızistan Devlet Milli Güvenlik Konseyi (GKNB) eski görevlilerinden tarihçi Nurlan Dosaliyev’in görüşü. Geçen yıl çatışmalar KGAÖ’nün Duşanbe’deki zirvesi sırasında meydana gelmişti. Bu yıl da Şanghay İşbirliği Örgütü’nün Semerkand zirvesi devam ederken.
Nurlan Dosaliyev’e göre bu provokasyonların yoğunluğu “Ukrayna’daki durumla da şaşırtıcı bir şekilde korelasyon gösteriyor”. Dosaliyev şöyle diyor: Ukraynalı nazilerin cephedeki durumu ne kadar kötüyse burada Fergan Vadisi sınırındaki silahlı provokasyonlar da o kadar yoğun.”
Dosaliyev, bu eş zamanlılıkların tesadüf olmadığına, çatışmaların doğrudan doğruya ABD ve onun NATO müttefikleri tarafından örgütlenip körüklendiğine emin.
Dosaliyev şöyle diyor:
“Bu, yani muhakkak burada, Orta Asya’da ikinci bir cephe açmak, onlar için belli ki bir sabit fikir haline gelmiş durumda.”
Dosaliyev’e göre “Tacikistan Amerikalıların sıkı himayesi altında ve Taliban’a karşı mücadelede onların kalesi haline geldi.” Bunu da Pancer Boğazı’nda Ahmad Şah Masud liderliğindeki muhalefetin etnik Taciklerden oluşmasına ve Duşanbe’de kendisine hami arayışı içinde olmasına dayandırıyor.
Uzman, şu görüşü ileri sürüyor:
“Şu anda Afganistan’daki Tacik diasporasının topraklarından çıkarılan pek çok doğal mineral dünya pazarına Duşanbe üzerinden sunuluyor.”
Dosaliyev, 14-18 Eylül’deki son provokasyona Afganistan’dan etnik Taciklerin de katıldığını, bunların bölgeye sevkinin de ancak Amerikan yardımıyla gerçekleştirilebileceğini ileri sürüyor. ... (L. Stepuşova / Pravda.RU, 20 Eylül)
'Tacikistan-Kırgızistan çatışması: çözümü neden zor?'
Tacik-Kırgız sınırındaki çatışmalar pazartesi günü kesildi, taraflar barışın tesisi için bir protokol imzaladılar, siviller çatışma bölgesine dönmeye başladılar. Ama aslında toprak meselesi çözümlenmedi. ...
19 Eylül’de Kırgızistan’da milli yas ilan edildi. Resmi verilere göre Kırgızistan’da askeri eylemler sırasında 59 kişi öldü, 140 kişi yaralandı. Tacikistan Dışişleri Bakanlığı da kayıp sayısını 41 olarak duyurdu.
Sınır çatışmaları 14 Eylül’de başladı. Kırgızistan sınır muhafızlarının iddiasına göre Tacikistan sınır muhafızları Batken oblastinde mevcut mutabakatları ihlal ederek yeni noktalar işgal ettikten sonra ateş açıldı. ... Tacikistan ise Tacik sınır birliğine ilk ve sebepsiz ateş açtığını ileri sürdüğü Kırgız sınır muhafızlarını suçladı.
16 Eylül’de çatışma bölgeyi tehdit eden bir ölçeğe ulaştı. Taraflar ağır araçlar, hava kuvvetleri ve reaktif çoklu roket sistemleri kullandılar. Kırgızistan, Batken oblastinde olağanüstü durum ilan etti ve bölgedeki 136 bin kişiyi tahliye etti. Aynı gün Kırgızistan ve Tacikistan devlet başkanları Sadır Japarov ile Emomali Rahmon Şanghay İşbirliği Örgütü’nün Semerkand zirvesinde görüştüler, ateşkes ve birliklerin çekilmesi konusunda anlaştılar. Ama ateşkes hızla bozuldu. Kırgızistan Güvenlik Konseyi Sekreteri Marat İmankulov’a göre, “Ateşkes emrine rağmen yer yer karşılıklı ateşler yoğunlaştı. Tacik ordu mensupları amirlerinin emirlerini dinlemediler.”
Tacikistan ve Kırgızistan sınırında olaylar devam ediyor. Son 20 yıldır 100’den fazla olay tespit edildi. Başlıca neden, sınır tespitinin yapılmamış olması. Yaklaşık 1000 kilometrelik sınırın 300 kilometreden fazlası belirsiz. Temel problem, Kırgızistan ve Tacikistan’ın tartışmalı bölgeleri belirlerken farklı haritaları kullanması. Tacik uzmanlar 1924-1929 haritalarını temel alırken Kırgızlar 1958-1959 haritalarını temel alıyor.
Sınır tespit süreci 2002’de başladı, ama çok ağır gidiyor, çünkü uzlaşma bulmak için her girişim iki ülkenin yerel halkı tarafından düşmanca karşılanıyor. En sorunlu sınır bölgelerinden biri Kırgızistan’ın güneybatısında, başkentin çok uzağındaki Batken oblasti. Bu bölge Özbekistan ve Tacikistan’la sınır ve üzerinde bu devletlerin anklavları da bulunuyor. Son silahlı çatışma bunlardan ikinci en büyük anklav olan Voruh’ta meydana geldi. Burada 130 kilometrekarelik bir alanda 35 bin Tacikistan vatandaşı yaşıyor.
Sınır tespitinde en büyük güçlük, tarafların, Tacikistan anakarası ile Voruh’u birleştiren yolun kime ait olduğunu kararlaştıramamalarından kaynaklanıyor. Erken dönem Sovyet haritalarına göre bu yol Tacikistan SSC topraklarında görünüyor, geç dönem haritalara göre ise Kırgızistan SSC topraklarında. Başka bir problem de, Leylek rayonundan Batken oblastine erişmek için güneydeki aşılmaz dağlar yüzünden yolun bu bölümünden başka imkân olmaması. Bu bölüm Tacikistan’a verilirse 100 binden çok Kırgızistan vatandaşının anakarayla ilişkisi kesilecek. ... (A. Atasuntsev / RBK, 19 Eylül)
'Esir takasında Suudi Arabistan’ın rolü'
Moskova ve Kiev askeri operasyonun başlangıcından beri en büyük esir takasını yaptılar. Bir tarafta 55 Rusya askeri personeli ve Rada eski üyelerinden Viktor Medvedçuk, diğer taraftan da Azov Taburu komutanlarının ve Kiev tarafında savaşan yabancıların da olduğu 215 kişi serbest kaldı. Bu sonuç, iki uluslararası aktör sayesinde mümkün oldu: Çoktandır baş arabulucu rolü oynamaya çalışan Türkiye ve Ukrayna meselesinde daha önce aktif bir faaliyeti olmayan Suudi Arabistan. ...
Ukrayna tarafı Rusya’dan 215 kişinin serbest bırakıldığını açıkladı. Bunlar arasında Kiev saflarında savaşan 10 yabancı da var (Britanyalılar, Amerikalılar, bir Faslı, bir İsveçli ve bir Hırvat). Bunlar takas sonucu, arabulucu rolü oynayan Suudi Arabistan’a hareket ettiler. Militanların yakın zamanda ülkelerine dönmeleri bekleniyor. Serbest bırakılan Ukraynalılar arasında Mariupol çarpışmalarında yer alan Azov Taburu militanları da var. Bu bağlamda anlaşma şartlarına göre Azov’un beş lideri askeri harekât bitene kadar Türkiye’de kalacaklar. ...
Gazeteciler Erdoğan’a, Rusya’nın şubat ayından beri işgal ettiği toprakları elinde tutmasının mümkün olup olmadığını sorduklarında kararlı bir şekilde şu cevabı verdi: “Hayır, kuşkusuz hayır.” ...
Erdoğan’ın buna benzer söylemleri Rusya’nın siyasetiyle çelişiyormuş gibi görünüyor. Ama Kommersant’ın görüştüğü bölge uzmanları şundan emin: Türkiye liderinin Rusya ile olduğu gibi Batı ile de kendine has ortak bir dil bulma olanağına sahip oluşu, onu fiilen, Ukrayna meselesinde yeri doldurulmaz bir müzakereci haline getiriyor. ...
Suudi Arabistan resmi haber ajansı SPA tarafından yayınlanan metinde şöyle deniyor: “Majesteleri... beş ülkeden onlarca tutuklunun esir değişim süreci çerçevesinde serbest bırakılmasında arabulucu olmuştur.” Daha çarşamba sabahı Muhammed bin Salman’ın Ukrayna Devlet Başkanı danışmanı ve Yakın Doğu ülkeleriyle ilişkilerden sorumlu özel temsilcisi Rustam Umarov’u kabul ettiği haberi düşmüştü. Görüşme sonucu yayınlanan açıklamada veliaht prensin “Ukrayna’daki krize siyasi çözüme yönelik bütün uluslararası çabalara kraliyet tarafından destek sunulduğunu” teyit ettiği belirtilmişti. ...
Muhammed bin Salman için diplomatik zafer çok önemli, zira kraliyetteki insan hakları ihlalleri ve keza gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesine iştirak ettiği şüpheleri yüzünden Batı dünyasından dışlanıyor. Bu arada Suudi Arabistan veliaht prensinin esir değişimine katkılarında ötürü Britanya Başbakanı Liz Truss ile ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı J. Sullivan teşekkürlerini ifade ettiler. Dolayısıyla Muhammed bin Salman anlaşmadan açık bir şekilde yarar gören taraf oldu. (K. Krivoşeyev, M. Belenkaya / Kommersant, 23 Eylül)
'Ukrayna ve İsrail arasında artan yakınlaşma'
Ukrayna yönetimi İsrail’e Moskova ve Tahran’ın askeri-teknolojik işbirliğine dair istihbarat verilerinin iletilmesi için başvuruda bulundu. Batılı yayınların kaynakları Kiev’in, çatışma bölgelerinde İran yapımı insansız hava araçlarının görüldüğü haberleriyle ilgilendiğini yazdılar. Ukrayna resmi görevlileri İsraillilerle düzenli bir koordinasyon kanalı oluşturmak istediklerini gizlemiyor ve Tahran’ın siyasetiyle ilgili olarak İsrail’in kaygılarını paylaştıklarını açıkça gösteriyorlar.
Kiev’in teklifiyle ilgili Axios portalına konuşan İsrailli kaynaklara göre Kiev’in en büyük endişesi askeri harekât bölgesinde İran yapımı Şahit-136 kamikaze dronlarının kullanıldığıyla ilgili söylentiler. Axios, Ukraynalı bir görevlinin şu sözlerini aktarmış: “İsrailliler bize bir miktar istihbarat sundular, ama bize çok daha fazlası gerekli.”
İsrail’e bununla ilgili rica, İsrail Dışişleri Bakanlığı Avrupa-Asya Dairesi Yöneticisi Simon Galperin’in Kiev ziyareti sırasında iletildi. Galperin burada Ukrayna’nın Yakın Doğu ve Kuzey Afrika özel temsilcisi Maksim Subh ile bir görüşme yaptı. Subh görüşmede, Yahudi devletiyle, Yakın Doğu problemlerini görüşme, istihbarat takası yapma ve eylemleri koordine etme imkânı verecek özel bir kanal kurmayı önerdi. Belirsiz ifadelere rağmen bu formatın esas itibariyle, yaygın olarak düşünüldüğü gibi ivme kazanmakta olan Moskova ve Tahran arasındaki askeri-teknolojik işbirliği meselesiyle ilgili düşünüldüğünü tahmin etmek güç değil.
Subh görüşmelerde, Ukrayna’nın da İsrail gibi, nükleer anlaşması yeniden tesis edilse bile Tahran’a Amerikan yaptırımlarının kaldırılmasına karşı olduğunun altını çizdi. Subh’a göre İslam Cumhuriyeti’nin uluslararası tecritten çıkması sadece savunma sanayisini teşvik eder. Ama böyle bir dayanışmanın Yahudi devletinin tutumu açısından bir bedeli var: Ukrayna özel temsilcisi aynı zamanda, Rusya’nın özel askeri operasyonuna dair İsraillilerin çok daha net değerlendirmelerde bulunacağı ve Ukrayna’yı kesin bir şekilde destekleyeceği umudunu da ifade etti. Subh, ülkesinin, İsrail’in doğrudan veya üçüncü ülkeler üzerinden dolaylı olarak tam teşekküllü askeri yardımını alacağına inandığını da belirtti. ... (İ. Subbotin / Nezavisimaya Gazeta, 22 Eylül)
Hazal Yalın- Gazete Duvar / 25.09.22