Geçen haftanın Türkiye-Rusya ilişkileri açısından en önemli gündem maddesi, Putin’in Türkiye’yi bir doğalgaz “hub”ı haline getirmeye yönelik sözleri ve Gazprom Başkanı A. Miller’in bunu somutlayan ifadeleriydi. Ne var ki bunlar, gerek Duvar’da, gerekse de başka yerlerde yeterince ayrıntılı şekilde incelendi. Haftanın seçkisine tamamen başka konularda üç yazıyı almamın nedeni, bu.
İlk yazı, OPEC+’nın Rusya’nın petrol üretimini kısma önerisini desteklemesinin ardından Birleşik Arap Emirlikleri Başkanı Muhammed bin Zaid ile Putin arasında St. Petersburg’da yapılan görüşmeyle ilgili. Amerikan yönetimi Riyad’a hayal kırıklığı, küskünlük ve öfke kusarken BAE ile Rusya arasındaki ilişkiler de aynı ölçüde önem taşıyor. G. Mirzayan’ın Vzglyad’daki yazısının en önemli yanı, Ukrayna ile Rusya arasında arabuluculuk için Suudi Arabistan ve BAE’nin ortak bir girişimi olabileceği iddiası.
Nezavisimaya Gazeta’da V. İvanov, Çin’in Yakın Doğu ve Kuzey Afrika silah pazarına girme girişimlerini ele alıyor. İvanov’a göre Rusya Ukrayna’ya yoğunlaşmışken Çin’e belli bir alan açılabilir; ama pazarda ancak küçük bir payla yetinmek zorunda, zira Körfez hanedanları ancak Amerikan baskısına karşı şantaj aracı olarak Çin’e dönebilir, Mısır da savunma sanayisinde ABD’ye muhtaç. Sadece bağımsız Cezayir ciddi bir alternatif olabilir, ama onun da onlarca yıldır almakta olduğu Rusya silahlarından vazgeçeceğini düşünmek mantıklı değil.
Geçtiğimiz haftanın fırtınası içinde görece karanlıkta kalan, ama siyasi açıdan son derece can alıcı bir başka olay da, Fransa’nın Güney Kafkasya’da görünürde Ermenistan lehine giriştiği atraksiyondu. Macron Avrupa adına Ermenistan-Azerbaycan sınırına Avrupa gözlem misyonu gönderme iznini Erivan’dan koparttı, açıkça Rusya’yı bölgeyi istikrarsızlaştırmakla suçladı, Ermenistan’ı arkaladı, Azerbaycan ve Türkiye’yi de karşısına aldı. Ancak Kommersant yazarları, Macron’un atraksiyonunun Erivan’da bile güçlü bir karşılık bulmadığını vurguluyorlar.
'BAE ve Suudi Arabistan Ukrayna meselesinde arabuluculuğa soyunabilirler'
St. Petersburg’da 11 Ekim’de pek de alışık olunmayan bir zirve gerçekleşti. Putin, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Başkanı Muhammed bin Zaid el-Nahayan ile görüştü. ...
Çokları, Rusya’nın Suriye’deki operasyonlar sırasında neden barış gücü rolü oynadığını anlamamıştı. Neden İran Körfezi ülkelerinin sponsorluğunu yaptığı teröristleri yok ederken aynı anda bu ülkelerden “intikam” almayı reddediyor, bunları (mesela İran’ın istediği gibi) Suriye’den “dışarı sürmek” yerine aynı BAE ve Suudi Arabistan’ı Suriye meselesinin diplomatik çözüm sürecine çekmeye çalışıyordu?
Aslında Rusya, sadece teröristleri yok ettiğini, ama Körfez monarşileriyle İran arasındaki hesaplaşmalara müdahil olmadığını, Rusya ile birlikte çalışmaya hazır bütün ülkelerle çalışmaya kendisinin de hazır olduğunu gösteriyordu. Ve İran Körfezi de bu nezaketi takdir etti, aynı nezaketle cevap verdi. ...
Suudi Arabistan, ABD ile resmi müttefiklik ilişkilerine rağmen petrol üretiminin kısıtlanması meselesinde Moskova’yı destekledi. Suudiler, Batı’nın Rusya petrolüne getirdiği tavan fiyatın bütün anlamını esasen sıfırladı. ... BAE lideri daha da ileri gitti, St. Petersburg’a geldi. ...
Amerikalılar doğal ki bu ziyaretten son derece hoşnutsuzlar. Esasen BAE’nin Ukrayna krizinin başından beri tutumuna yönelik de aynı hoşnutsuzluk var. ...
Kimi Kongre üyeleri, BAE’den (ve Suudi Arabistan’dan da) bu ülkeleri İran’a karşı savunan hava savunma sistemlerini çıkarmakla tehdit ettiler; Biden ise Körfez ülkelerinin Moskova ile böyle bir işbirliğinin sonuçları meselesiyle en kısa zamanda yakından ilgileneceğini söyledi. ...
Esasen Araplar artık, muazzam mali imkânlarla birlikte, Amerikalıları hiç bulunmadığı bir yere yerleştiren tecrübe de topladılar.
Basın açıklamasına ve resmî açıklamalara bakılırsa, Petersburg’daki başlıca müzakere konularından biri ekonomi, öncelikle de petroldü. ...
Petrolün yanı sıra işbirliği olanakları da görüşüldü. Yelena Suponina’ya göre: “BAE için Rusya ile iktisadi ve mali işbirliği önemli. Emirliklerin ABD’nin baskısından bağımsız bir siyaset yürütebileceğini göstermek de önemli. Her iki lider de pandemiye ve Amerikan yaptırımlarına rağmen artan ticaret hacminden söz ederken dürüsttüler. Ayrıca yaptırımlar devam ederken BAE’deki bazı mali olanaklar da Rusya’nın büyük ilgisini çekiyor.”
Unutmamak gerek ki BAE’nin yaptırım altındaki ülkelerle gri alanda ticaret yapmak üzerine devasa bir tecrübesi var. Bir dizi ülke uzun yıllar boyunca İran’la BAE üzerinden ticaret yaptı.
İkinci konu, Ukrayna’ydı. Yüksek Ekonomi Okulu’ndan Doçent Leonid İsayev’e göre: “BAE, çatışmanın geriliminin düşürülmesinden yana. Bunun çatışmanın tarafları arasında bulunmayan ülkelere de sıçramaya başladığını görüyorlar. Bilhassa da bu ülkelerin gıda ve enerji güvenliği alanına. ...”
Muhammed bin Zaid, gerilimin düşürülmesinde rol oynamayı umuyor. Yelena Suponin’e göre: “... Emirlikler Rusya ile Batı arasında Ukrayna krizinden siyasi bir çıkış bulmak için arabuluculuk rolüne hazırlar. ...”
Leonid İsayev de bu rol üzerinde duruyor: “Emirlikler özgün durumlarından yararlanmak istiyorlar; bin Zaid’in Putin’le de, Kadirov’la da, Washington’la da iyi ilişkileri var. Bu nedenle katkılarını sunuyorlar; ben, BAE ile Suudi Arabistan’dan ortak bir arabuluculuk tandemi bekliyorum.” ... (G. Mirzayan / Vzglyad, 12 Ekim)
'Çin, Yakın Doğu ve Kuzey Afrika silah pazarına açılmaya çalışıyor'
Çin, Rusya’nın Ukrayna’daki özel askeri operasyona yoğunlaşmış olmasından ve ABD Kongresinin yasaklarının Amerikan silahlarının kimi Yakın Doğu ülkelerine ihracını sınırlamasından yararlanarak Yakın Doğu ve Kuzey Afrika’ya silah ve askeri gereç ihracatını genişletiyor. ...
Fiyat ve sınai potansiyelin bir aradalığı, Pekin’in yurtdışı müşterileri için Çin silah ve askeri gereçlerinin önemli avantajlarını teşkil ediyor. Yakın Doğu’daki müşteriler açısından Çin’den silah ve gereç ithalatı, cephaneliklerini görece ucuz silahlarla takviye olanağı yaratarak, ABD ve Avrupa’ya siyasi bağımlılıklarını azaltabilir. ...
Çinli kaliteli silah ve gereç üreticileri, çatışma alanlarında muharebe tecrübesinin olmaması yüzünden bir güven eksikliğiyle karşı karşıyalar. Amerikan Newlines Strateji ve Siyaset Enstitüsü’nden Nicholas Heras’a göre: “Amerikan, Avrupa, Rusya, hatta Türkiye’nin silah sistemleri bu anlamda büyük bir tecrübeye sahip.” Heras, Çin’in günümüzde Yakın Doğu’daki silah satış pazarında payını artırmakta olduğunu ifade ediyor. Ama elit silah pazarına gerçek anlamda girmek için rakiplerinden üstün yüksek kaliteli Çin silahlarının kullanılacağı gerçek bir savaş gerek.
Strafor Yakın Doğu ve Kuzey Afrika analisti Ryan Ball’a göre Ukrayna çatışmasına kadar Yakın Doğu ve Kuzey Afrika’nın başlıca silah tedarikçisiydi; ancak: “Mısır, Cezayir ve Türkiye gibi, Rusya’dan teçhizat alan ülkeler için Çin askeri teçhizatına geçmek her halükârda tercih edilen bir şey olmayabilir, zira bu, hazırlık ve bu platformlarla yeni bir entegrasyon gerektirir. ...”
Ball’un tahminlerine göre Çin, yüksek klasman silahlarını satmak için gözlerini esasen İran Körfezi’ndeki Arap devletlerine dikecek. Özellikle de Suudi Arabistan, BAE ve Katar’a; zira bu devletler devasa mali kaynaklara sahipler ve askeri cephaneliklerini çeşitlendirmeyi hedefliyorlar. Ancak: “ABD de şimdi bu devletlerle yeni güvenlik mutabakatları öngörüyor; oysa Çin, bölgedeki güvenliğin garantörü olarak ABD’nin yerini almaktan henüz uzak.” ...
Çin, Ukrayna’da özel askeri operasyonun başlamasından sonra Rusya ile rekabetinde kimi avantajlar elde edebilir, ama büyük bir satış patlamasına ulaşması pek olası değil.
Son birkaç on yıldır Rusya’dan uçak ve başka yüksek kaliteli gereç alan Mısır, aynı zamanda ABD askeri yardımının da başlıca alıcılarından biri. Dolayısıyla, Çin Chengdu J-10C avcı uçaklarını veya diğer Çin askeri gereçlerini alma imkânı araması, Amerikan yardımını kaybetme korkusu yüzünden pek olası değil.
Cezayir ise buna açık, zira güvenlik veya askeri yardımda ABD’ye bağımlı değil. İran Körfezi’nin diğer Arap ülkeleri ise (örneğin BAE ve Suudi Arabistan) savunma ihtiyaçları Amerikalılar tarafından karşılanmazsa faaliyetlerini çeşitlendirebileceğini Washington’a göstermek için sembolik miktarda Çin sistemleri alabilir. (V. İvanov / Nezavisimaya Gazeta, 13 Ekim)
'AB’den Ermenistan’a gözlem misyonu'
Avrupa Birliği Ermenistan’a, sivil gözlem misyonunun konuşlanacağı Azerbaycan sınırındaki noktaların tespiti için teknik bir grup gönderdi. Bu adım, Erivan ile Bakü arasında arabuluculukta batılı oyuncuların en büyük başarısı. Avrupalı gözlemciler fikrinin babalarından biri olan Macron da bununla eş zamanlı bir açıklama yaptı; bu, Bakü'de öfke doğurmakla kalmayıp Erivan’da da belirsiz bir şekilde karşılık buldu. Macron’a göre Moskova, Ermenistan’ı güçsüz düşürmek için bölgedeki durumu kasten istikrarsızlaştırıyor. ...
Gözlem yerlerinin tespiti ilk başta sanılacağı kadar kolay bir iş değil; sınırlar belirsiz, her bir mıntıka tartışmalı, doğrudan çatışma da devam ediyor.
Gözlemcilerin konuşlandırılması kararı geçtiğimiz günlerde Prag’da yapılan ve Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Azerbaycan Başkanı İlham Aliyev, Fransa Başkanı Emmanuel Macron ile Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel’in katıldığı müzakerelerde alındı. Gözlemciler Azerbaycan topraklarına giremeyecekler, ama Bakü, gerektiğinde Avrupalılarla işbirliğine söz verdi. Prag’daki zirveden birkaç gün önce Ermenistan’a KGAÖ gözlem misyonunun gönderilmesi düşüncesi de örgütte görüşüldü. Ermenistan Dışişleri Bakan Yardımcısı Paruyr Ovannisyan’ın ifade ettiği gibi, bu fikri gömmek için de henüz erken.
Bu konuyu Astana’da Ermeni meslektaşıyla görüşmesinin arifesinde Lavrov da açtı: “... Fikir şu: Azerbaycan sınırında Ermenistan topraklarına KGAÖ gözlemcilerinden bir izleme misyonu gönderilecek. Gereken tek şey, örgüt konseyinin kararı; bu da örgüt başkanı tarafından çağrılmalı. Örgütün dönem başkanı Ermenistan.”
Parlamentodaki “Şerefim Var” bloğunda yer alan Ermenistan Cumhuriyet Partisi Başkan Yardımcısı Armen Aşotyan’ın görüşüne göre... bir Avrupa misyonunu konuşlandırma kararı “bugünkü Ermenistan yöneticilerinin beceriksiz siyasetinin” bir sonucu. ...
Macron daha önce de Ermeni yanlısı bir siyasetçi olarak tanınıyordu, ama bu defa çıtayı daha yükseğe taşımaya ve Erivan için Moskova’dan daha iyi bir müttefik olabileceğini göstermeye karar verdi: “... Rusya bu çatışmaya müdahil oldu, Türkiye’nin suç ortaklığıyla birlikte açıkça Azerbaycan’a destek çıktı ve kısa zaman öncesine kadar en yakın müttefiki olan Ermenistan’ı zayıf düşürme yoluna girdi. Neler olduğunu anlıyor musunuz? Bu, Rusya’nın istikrarsızlaştırma girişimi. Hepimizi zayıf düşürüp bölmek için nifak yaratmak istiyorlar.”
Macron ayrıca Karabağ’ı “tartışmalı” ve “uluslararası seviyede tanınmayan” bir bölge olarak andı; Azerbaycan’ı da sayısız insanın ölümüne yol açan korkunç bir savaşı başlatmak ve bu toprağı istila etmekle” suçladı.
En sonunda ise tutumunun ilkesel olduğunu vurgulamak için ekledi: Fransa, Azerbaycan’dan gaz almayacak; bu konuda hiçbir mutabakat yok. ...
Ermeni siyaset bilimci Stepan Danielyan, Macron’un açıklamasının Batı ile Rusya arasındaki mücadelenin mantığı içinde yapıldığından emin, ama gerçeklikten bütünüyle kopuk sayılamayacağını da söylüyor: “Bugünkü jeostratejik cepheleşmede Rusya Batı’dan tecrit edilmişken Türkiye de Rusya’nın çok önemli bir ortağı haline geldi. Rusya enerji kaynakları Avrupa’ya Türkiye üzerinden gönderiliyor. Ankara ve Moskova yakınlaşıyorlar; Güney Kafkasya meselesinde de aralarında belli birtakım mutabakatlar var. Bu yüzden, bu mutabakatların Ermenistan’ın menfaatleri hilafına gerçekleştirilebileceği ihtimalini göz ardı etmemek gerek.” ...
Post-Sovyet coğrafyası uzmanı Arkadiy Dubnov’un görüşüne göre: “Macron... ağayı sakalından yakaladığını düşünüyor, çünkü Ermenistan sınırına Avrupa gözlem misyonu göndermeyi başardı. Azerbaycan ve Türkiye oynarken Rusya’nın da sazıyla eşlik ettiği şeklindeki sözleri ise daha ziyade Erdoğan’ın gücüne gönderme; Erdoğan bunu kompliman sayabilir.” ... (K. Krivoşeyev, A. Mgdesyan / Kommersant, 13 Ekim)
Hazal Yalın – Gazete Duvar / 16.10.22