Kerç saldırısı, Ukrayna’nın Batılı ortakların desteğiyle işin ucu nereye varırsa varsın Rusya’nın kırmızı çizgilerini aşabildiğini kanıtlamıştı. Rusya ise çok sayıda kentte sivil enerji altyapısını vurarak elinin ne kadar ağır olabileceğini gösterdi.
Peki, Kerç Köprüsü'nün bombalanması ve Rusya’nın misilleme saldırılarından ne çıktı?
- Yüksek ateşle hedeflenen caydırıcılık oluşmadı. İki taraf da karşılıklı tırmanış bekliyor. ABD Başkanı Joe Biden Ukrayna’ya silah desteğinin süreceğini yinelerken NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, “Rusya'nın zaferi, NATO'nun yenilgisi olur, buna izin veremeyiz" dedi. Yani “patronlar” savaşta ısrarlı. Ukrayna lideri Volodimir Zelenski şimdi savaşın finansörlerinden iki şey bekliyor: Rusya topraklarını vurmak için uzun menzilli füzeler ve Rus füzelerinden korunmak için hava savunma sistemleri.
NATO şefinin sözleri savaşın basitçe Rusya-Ukrayna arasında olmadığını bir kez daha teyit etti. Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un “ABD uzun zamandır fiilen çatışmaya müdahil” sözü çok geçmeden yerini buldu. Savaş Rus işgaliyle başladı ama NATO, Ukrayna’yı bu savaşa 2015’ten beri hazırlıyordu. Batılı istihbarat ve askeri uzmanlarının rolü bir bir gün ışığına çıkıyor. Kerç’le ilgili sabotaj planı da bunlardan biri. Rus Federal Güvenlik Servisi (FSB) patlamadan Ukrayna Savunma Bakanlığı Ana İstihbarat Müdürlüğü'nü sorumlu tuttu. Ancak Rusya’nın en önemli ikmal hattını havaya uçurma planlarının İngiliz istihbarat uzmanlarınca pişirildiğini gösteren yazışmalar The Grayzone’a sızdırıldı. Nisandan itibaren epey kafa yormuşlar. (Ayrıntılar)
Yani katkı silahla sınırlı değil; askeri eğitim, planlama, koordinasyon, istihbarat desteği vs. Olası barış görüşmelerini sabote etmek de pakete dahil. Kimse İngilizlerin Zelenski’yi İstanbul sürecinden nasıl çektiğini nedense konuşmuyor. Ukrayna’da parmağı olanlar kolay kolay bırakmayacak. Buna mukabil Putin de istediğini alıncaya kadar pes etmeyecek.
- Bir diğer sonuç: Rusya’nın savaştaki taktiksel yaklaşımında yeni bir sapma oldu. Fiili durum yıkım ve ölümden öte bir tablo sunmasa da Rus argümanı, hedefi “Neo-naziler ve Kiev rejimi” diye koyup kendinden bildiği nüfus unsurlarını düşmanlaştırmamak için askeri noktalara odaklandıkları iddiası üzerine kuruluydu. Bu yaklaşım kendi içinde kırıma uğradı. Neticede iki gün boyunca Ukrayna’nın canını yakmak için enerji altyapısının yüzde 30’unu sakatlayan bir bombardıman yürütüldü. Yüzde 30 oranı Ukrayna Enerji Bakanı Herman Haluschenko’ya ait. Taktik şiddet yeni cephe komutanı Sergey Surovikin'den beklentiye de karşılık geliyor. Yeni strateji, sahadaki gerilemeyi durdurmaya yönelik bir şok dalgasını andırıyor.
- Çok sayıda kentte onlarca yere yönelik bombardımana rağmen sivil kayıpların düşük çıkması, Rus füze sistemlerinin kapasite ve etkinliğini koruduğunu vurguluyor. Geçen bahara kadar cephaneliğini tükettiği varsayılan Rusya’nın stoklarını ikame etmekte zorlanmadığını gösteriyor. Sahada kara birliklerinin şok edici hezimet görüntüleri ile füze kapasitesi arasında tezatlık ortaya çıkıyor. Batıya yakın kaynaklarda aksi çıkarımlarda bulmak da mümkün. Sözgelimi Rusya’nın sahada tutunmakta zorlandığı, kısmi seferberlikte istediği ivmeyi yakalayamadığı, artan kayıplar yüzünden Putin’in şiddetin dozunu artırarak aslında ateşkes teklif ettiğini düşünenler var. Buna karşın kısmi seferberlikle silah altına alınan 200 bini aşkın askerin kasım-aralıktan önce cepheye intikal ettirilemeyeceği, o vakte kadar düşük yoğunlukta savaşın tercih edileceği, akabinde tırmanışa geçileceği öngörüsü de mevcut.
- Altyapıya saldırılar Luhansk, Donetsk, Zaporijya ve Herson çeperlerine hapsolmuş savaşı aylar sonra yeniden Ukrayna’nın içlerine taşıdı. Bu Ukrayna’nın sivil ve askeri yönetimini felç edip cephe hatlarında dikkati dağıtmaya yönelik bir strateji olarak da okunabilir. Elektrik kesintileri Ukrayna’nın askeri mobilizasyonunu sekteye uğratabilir.
- Sadece etkileri bakımından değil savaşın Ukrayna sınırlarından taşma riski yine ciddiyet kazanıyor. Rus bombardımanıyla Avrupa’ya giden elektriğin de kesilmesi petrol-doğalgaz krizine ilaveten Ukrayna’nın dostlarını sıkıştıracak yeni bir başlık açıldı. Ayrıca dün Polonya’dan geçen Drujba petrol hattı da delindi. Kuzey Akım I ve II’yi patlatmakla yetinmeyecekleri belliydi.
Bunun ötesinde Ukrayna’nın kuzeyinden yeni cephe açılması ihtimali konuşulmaya başladı. Belarus yönetimi, Ukrayna’nın 15 bin askerle saldırı hazırlığı içinde olduğunu öne sürerek Rusya-Belarus ortak askeri güçlerinin sınırlara konuşlanacağını duyurdu. Belarus Devlet Güvenlik Komitesi Başkanı İvan Tertel’e göre yabancı gizli servislerin eğittiği 300 kadar Ukraynalı militan Belarus’ta bir ilçe merkezini ele geçirmeye hazırlanıyordu. Yabancılardan kasıt Polonya ve Litvanyalılar.
Belarus’un topa girmesi Kiev üzerinde baskıyı artırma ve ateşkese zorlama taktiği de olabilir.
***
Saldırıdaki coğrafi yaygınlık ve yüksek ateş gücü kaçınılmaz olarak durumu kızıştırıyor. Şiddetteki tırmanış, NATO’yu da işin içine çekebilecek ve nükleer savaşı da tetikleyebilecek ucu açık bir süreç olduğu kadar ateşkesi de yakınlaştırabilir.
Rusya’nın uzun menzilli füzeleri devreye sokması misillemenin ötesine geçiyor. Belli ki Ukrayna’ya daha gelişmiş silahlar verme konusunda NATO’nun cesaretini kırma, Rus ordusunun tutunduğu bölgelerden çekilme seçeneğini dışlama ve verili koşullarda ateşkesi dayatma amacı güdüyor.
Ne var ki şimdilik NATO kanadında şekillenen tepki aksi bir sonuca işaret ediyor: Almanya’nın IRIS-T sistemleri ulaştı ve ABD’nin NASAMS sistemleri de yolda. Biden kendisinin armageddon (nükleer kıyamet) öngörüsünde bulunduğu hatırlatılınca "(Putin’in) Bunu yapacağını düşünmüyorum… İrrasyonel biri olduğunu düşünmüyorum, sadece yanlış hesaplar yaptı” demiş. Pentagon’daki değerlendirme de Rusya’nın bu yönde bir hazırlık içinde olduğunun tespit edilmediği yönünde. Nükleer silah seçeneğini “blöf” olarak görme eğilimi, savaşı mevcut çerçevede sürdürme kararlılığına da yorulabilir. Açıkçası ateş gücünü artıralım ama süreç mümkünse nükleer savaşa ya da doğrudan NATO-Rusya savaşına dönüşmesin mantığıyla gidiyorlar!
***
Önümüzdeki süreçte ateşkesin konuşulacağı bir iki platform var. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bugün Astana’da düzenlenen Asya'da İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı’nda Putin’le görüşecek. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar da NATO savunma bakanları toplantısı için Brüksel’e giderken Rus mevkidaşı Sergey Şoygu ile telefonda görüştü.
Rusya’nın mesajı Batı ile görüşmeye açık oldukları yönünde. Milli Savunma Bakanlığı’na göre “Ateşkes konusunda anlayış birliğinde olunduğu memnuniyetle müşahede edildi.”
Önceki gün BAE Devlet Başkanı Muhammed bin Zayid (MbZ) de Saint Petersburg’da Putin’le hasbihal etti. BAE medyasına göre MbZ güvenilir bir arabulucu olabilir. OPEC+ grubunun petrol üretimini kısma kararı yüzünden BAE, Suudi Arabistan’la birlikte Washington’ı kızdıran ortaklar listesinde ama nihayetinde Putin’e giden yolu açık tutmaları gerekiyor. Erdoğan ve MbZ gibi liderler bunun için var. Bu ihtiyaç Putin için de geçerli. Haliyle Türkiye’nin konumu kıymete biniyor. Manidar bir zamanlamayla ABD Kongresi’nde Türkiye’ye F-16 satışına getirilen koşullar düşürüldü. Putin de dün gazla ilgili yeni bir öneriyle ters köşe yaptı. “Kuzey Akım hatları üstünden iletilemeyen gazı, Türkiye’de büyük bir gaz dağıtım merkezi kurarak Karadeniz bölgesine ulaştırabiliriz."
Sıradaki platform Putin’in de davetli olduğu Malezya’daki G20 Zirvesi. 15-16 Kasım’da düzenlenecek. Biden orada Putin’le görüşme olasılığını "Ortada bir neden görmüyorum" diyerek dışladı. Ukrayna olmadan Rusya ile görüşmeyeceğini söylüyor. Bu konuda kararı Zelenksi’nin vereceğini söyleyip duruyorlar. Zelenski’nin Putin’le görüşmeyi yasaklayan kararnamesini çöpe attıracak güç ABD değilmiş gibi. Böyle konuşmaları “Barışla ilgilenmiyoruz” demenin dolambaçlı yolu. Ukrayna liderliği gidişata karar verecek kudrette değil. Masada kimin oturduğundan bağımsız olarak kararı nihayetinde Amerikan ve Rus liderleri verecek. AB’nin delisi Macaristan Başbakanı Viktor Orban hepsinden daha dobra: “Barış ancak Rusya ile ABD arasındaki müzakerelerle sağlanabilir.”
Gazete Duvar / 13.10.22