Mısır, Türkiye ile normalleşme sürecini askıya aldı!- Hediye Levent

Velhasıl Türkiye’nin normalleşme niyetini açıkça dile getirse de Arap dünyası ile ilişkileri birkaç yıl öncekinden çok da farklı değil!

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 03 Kasım 2022
  • 10:55

Birkaç gün önce Mısır Dışişleri Bakanı Sami Şükri Suudi Arabistan destekli El Arabiya televizyonuna bir röportaj verdi. Şükri kısaca, “Türkiye ile her türlü normalleşme girişimini durdurduklarını” söyledi.

Bu röportaj birkaç açıdan önemliydi;

- Konuşan kişi Mısır Dışişleri Bakanı ve Mısır da bölgenin en önemli ülkelerinden biri. Ayrıca Türkiye’nin 2011 Arap Ayaklanması ile başlayan Müslüman Kardeşler destekli bölge politikasının seyrini de Mısır’daki gelişmeler belirledi. Müslüman Kardeşler üzerinden ayaklanma döneminde epey yıpranmış olsa da bölgenin siyasi merkezi sayılan Mısır’da nüfuz edinmek Türkiye hariciyesi açısından tamamını olmasa da bölgenin en önemli kısımlarını kontrol etmesini sağlayabilirdi. Ancak Müslüman Kardeşler hayalinin 2013’te bir askeri darbe ile Mısır ordusu ve bölgeden Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri desteğiyle suya düşürülmesi Türkiye’nin dış politikasının neredeyse Suriye’nin kuzeyine kadar gerilemesine yol açtı.

Mısır Doğu Akdeniz’e kıyısı olan ve enerji tedarikçisi ülkelerin başında geliyor. Türkiye’nin “Sıfır Sorun”dan “Herkes ile düşman” aşamasına hızla geçen bölge politikası sürerken Mısır da boş durmadı. Elbette o dönemde bölge ülkelerinin neredeyse tamamıyla olduğu gibi Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, İsrail ile de kriz halinde Türkiye’nin ilişkileri Akdeniz’e komşu diğer ülkelerle de hemen hemen aynıydı.

Nihayetinde Mısır ve birkaç ülke daha Türkiye’yi bloke edip Doğu Akdeniz’deki enerji yatakları ile ilgili yeni forumlar kurup Güney Kıbrıs Rum Kesimi ve Yunanistan’ın da dahil olduğu Avrupa’ya uzanan boru hatları projelerini konuşmaya başladı.

Mavi Vatan ve Türkiye’nin güvenliği Libya’dan başlar gibi söylemleri hatırlarsınız. İşte o günler de Türkiye kendisine karşı blokajı kırmanın en iyi yolunun Doğu Akdeniz’e kıyısı olan ülkeler arasındaki iş birliğini bloke etmek olduğuna karar verdi. O günlerde fiilen iki hükümetli Libya’da Trablus merkezli Sarraj Hükümeti ile hem Libya kara sularında hem de Trablus hükümetinin kontrolündeki bölgelerde faaliyet göstermesinin önünü açan anlaşmalar yaptı. Nihayetinde Libya Akdeniz’in kapısıydı ve meşruiyeti tartışmalı olsa da Trablus hükümeti ile yapılan anlaşmalar Doğu Akdeniz’deki enerji konulu ittifakların önünü kısmen tıkayabilirdi.

Mısır ile Libya’nın uzun bir kara sınırı var ve bu sebeple, Libya’daki savaşın uzaması ya da kaotik durumun devam etmesi radikal örgütlerin büyümesine ve Mısır’ı tehdit etmelerine sebep oluyordu.

Elbette, Libya’daki savaş halinin devamı petrol ve doğal gaz transferini de olumsuz etkiliyordu.

O günlerde Mısır ve BAE, Suudi Arabistan gibi ülkeler Bingazi-Tobruk merkezli siyasi ve askeri hareketleri desteklerken Türkiye Trablus merkezli Sarraj Hükümetinin açık destekçisiydi. Sahada çatışan Libya içindeki taraflara destekçilerinin akıttıkları silahlar sayesinde kanlı çatışmalar şiddetlendikçe şiddetlendi ve savaş Trablus kapılarına kadar dayandı.

Mücadele bununla da sınırlı kalmadı; Mısır’ın, Suudi Arabistan’ın, Birleşik Arap Emirlikleri’nin ve bölgenin önemli bir kısmının terörist örgüt olarak nitelendirdiği Müslüman Kardeşler için Türkiye güvenilir sığınak haline geldi.

Mısır ve birkaç ülke Türkiye’nin bölgedeki ve Libya’daki varlığını “Neo-Osmanlıcı, yayılmacı” anlayışla yürütülen bir politikanın eseri olarak yorumluyordu ve bu sebeple Türkiye’nin Libya’daki varlığını kendine yönelik bir kuşatma olarak gören Mısır’a bölge ülkelerinden ciddi destek de vardı.

Aradan yıllar geçti. Libya’daki duruma BM el attı, yol haritaları belirlendi, Türkiye dahil birçok ülke profilini düşürmek zorunda kaldı.

Türkiye’deki ekonomik durum giderek bozulurken bölgeye yönelik politikalara ilişkin sert U dönüşleri gelmeye başladı.

İlk sırada elbette limanıyla, siyasi ağırlığıyla, jeopolitik konumuyla ve daha birçok önemli özelliğiyle Mısır vardı. Zaten sembolik açıdan da Türkiye’nin Müslüman Kardeşler’in başarısına endekslenmiş bölge politikasının kaderini de Mısır belirlemişti.

2021 yılından itibaren Mısır ile karşılıklı iyi niyet açıklamaları yapıldı. Hatta ilişkilerin normalleştirilmesi için Kahire’de ve Ankara’da iki toplantı da yapıldı. Bu arada farklı konularda heyetler geldi, heyetler gitti.

Peki sonuç?

Bir şey olmadı, Mısır Türkiye ile ilişkiler konusunda hiç ama hiç aceleci değildi. Sonuçta, Türkiye’nin de hatırı sayılır katkı yaptığı ayaklanma dönemi bölgede yeni siyasi ve ekonomik şartların ve de bunlara bağlı olarak ortaya çıkan yeni ittifakların doğmasına sebep olmuştu.

Velhasıl Türkiye hâlâ bölgenin en önemli ülkelerinden olsa da artık Mısır için alternatifsiz olarak nitelendirdiği ülkelerden biri değildi. İsrail vardı, ABD vardı, Avrupa ülkeleri vardı, Rusya ve Çin vardı artık bölgede.

Zaten son 1 yıldır karşılıklı ziyaretlere rağmen aşama kaydedilmeyen girişimler Türkiye’nin Libya’da Muhammed Dibeybe Hükümeti ile ilişkileri sebebiyle bir kez daha sarsılmaya başladı.

Türkiye ve Mısır bir kez daha Libya’da karşı cephelerde yer aldılar. Türkiye, aslında BM’nin yol haritası gereği belirlenen ve ülkeyi 1 yıl içinde seçime taşıması gereken Muhammed Dibeybe Hükümeti ile Libya açıklarında doğal gaz arama ve sondaj çalışmalarını da içeren birkaç anlaşma yaptı.

Mısır ise, Dibeybe Hükümetinin görev süresinin geçtiğimiz aralık ayında dolduğunu, hükümetin meşru olmadığını, Libya’nın bir an önce seçime gitmesini savunan ülkelerden. Ayrıca Mısır’a göre, bir zamanlar Türkiye ile yakın ilişkileri olan Libyalı Fethi Başağa gibi isimleri, Temsilciler Meclisini, hatta Hafter Cephesini kapsamayan bir hükümet istikrarsızlıktan başka bir şey getirmez!

Mısır Dışişleri Bakanı Sami Şükri de buna vurgu yaptı açıklamasında; Türkiye’nin Libya’daki tavrı değişmediği için her türlü normalleşme girişimini durduruyoruz!

- Açıklamayı önemli kılan bir diğer unsur Şükri’nin konuştuğu Suudi Arabistan kanalının El Arabiya olması. Yani bu açıklamayı sadece Mısır’ın yaklaşımı olarak değil Suudi Arabistan’ın da bakışı olarak okumak gerek. Zaten Suudi Arabistan ile de yakınlaşma girişiminde mesafe alınamadı.

- Şükri’nin El Arabiya röportajını önemli kılan bir diğer unsur Cezayir’de 1-2 Kasım tarihlerinde gerçekleşen Arap Lig’i liderler zirvesinden hemen önce yapılmış olması. Ki, zirvenin ana gündemi ağırlıklı olarak bölgedeki gıda krizi, Filistin meselesi, Suriye’nin durumu gibi konular olsa da Türkiye’nin de konuşulduğu kesin.

Her halükarda köprü yıkmak kolay ama yeniden yapmak gerçekten zor. Hadi barışalım denildiğinde de barış kendiliğinden gelmiyor.

Velhasıl Türkiye’nin normalleşme niyetini açıkça dile getirse de Arap dünyası ile ilişkileri birkaç yıl öncekinden çok da farklı değil!

Evrensel / 03.11.22