Simon Bolivar önderliğinde İspanyol emperyalizmine karşı kazanılan tarihi Carabobo savaşının 200. yıldönümü dolayısıyla Venezuela’da düzenlenen Dünya Halkları kongresi sona erdi. “Devrim için herkesin birliği” sloganıyla düzenlenen Dünya Halkları 200. Yıl Kongresi, dünya solunun buluşma platformu oldu. Yetmişe yakın ülkeden 400’ü aşkın temsilcinin katıldığı 21-24 Haziran tarihleri arasındaki kongre başkent Karakas’ı halklar festivaline dönüştürdü.
Her renkten, milliyetten ve topluluktan temsilcinin katıldığı kongrenin kapanışını eski Bolivya Devlet Başkanı Evo Morales’in yanı sıra Venezuela Devlet Başkan Yardımcısı ile Küba Büyükelçisi Chavez yaptı.
Onlarca salonda aynı anda çok sayıda forum ve etkinliğin gerçekleştirildiği Otel Melia’daki kongreye, emperyalizme ve neoliberal kapitalist yıkıma karşı dayanışma çağrısı damga vurdu. Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nden Gana’ya, Guatemala’dan Peru’ya, Romanya’dan Rusya’ya, İtalya’dan, Fransa’ya, Belçika’dan İspanya’ya, Mısır’dan Amerika’ya bütün sunumlarda ortak nokta mücadeleyi yükseltmenin yolları tartışıldı. Karayip Denizi kıyısındaki Karakas’taki buluşmada Joe Biden’ın ABD Başkanlığı’na gelmesiyle daha da yoğunlaşan emperyalist saldırganlığın durdurulmasının tek yolunun halkların birlikte mücadele etmesinden geçtiği belirtildi.
Mücadele ve dayanışmayı yükselt
Kongreye damga vuran başlıklardan bazılarını genel hatlarıyla toparlayalım.
Emperyalist saldırganlık: ABD liderliğindeki Batı emperyalizmi ve bu cephenin savaş örgütü NATO yeni yönelimler içerisinde. Joe Biden’ın işbaşına gelmesinin ardından bunun izleri her alanda kendisini göstermeye başladı. Haziran ayı içerisinde yapılan G7 ve NATO zirveleri de gösterdi ki emperyalist saldırganlık yeni biçimlerle tırmanarak artacak. “ABD geri döndü” diyerek dünyaya gözdağı veren Biden yeni düşmanlar üreterek saldırı ve müdahalelerine zemin hazırlıyor. Venezuela, Rusya, Çin, İran, Kuzey Kore açık düşman ilan edilmiş durumda. Orta ve Güney Amerika’daki sol/sosyalist yönetimler de hedef halindeler.
Neoliberal/kapitalist yıkım: Neoliberal yıkım bütün şiddetiyle derinleşerek devam ediyor. Daha fazla sömürü, daha fazla kâr uğruna durmak bilmeyen sömürü düzeni; halkları, toplumları her geçen gün daha fazla yoksullaştırıyor. Doğanın talan edildiği, işçi emekçilerin acımasızca sömürüldüğü bu sistem yeni saldırılara hazırlanıyor. Kapitalizmin krizi derinleştikçe baskı ve saldırıları da artıyor. Güney Asya’da, Orta Amerika’da, Afrika’da emekçiler üç kuruş paralara acımasız bir sömürünün altında. Çocuk işçiliği hiç olmadığı kadar tırmanışta.
Sınıf mücadelesinin seyri: Kapitalist sömürü düzeni derinleşirken buna karşı sınıf mücadelesinin eskisinden de fazla keskinleşmesi bir zorunluluk. Ancak görünen o ki sınıf mücadelesinin yeni yöntem ve mücadele biçimlerine ihtiyacı var. Mevcut stratejilerin revize edilerek tüm ezilenleri kapsayacak bir mücadele hattının örülmesi şart. Sendikal mücadelenin silkinme, eski alışkanlıkların terk edilerek yeni yollar bulmanın zamanı. Be-yaz yakalıların artık proleterleştiği, “statü” farkının kalktığı, fabrikadaki işçiden plazadaki çalışana herkesin benzer sömürü düzenine maruz kaldığı bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Beyaz yakalıların sınıfın saflarına katılması, emek mücadelesi açısından önemli bir kazanım olur.
Solun/sosyalistlerin yol haritası: Kongrenin en yakıcı sorunlarından birisi de solun durumuydu. Baskıların, sömürünün, emek düşmanlığının tırmandığı günümüz konjonktüründe solun neden çıkış yapamadığı, kapitalist/emperyalist dünya sisteminin içinde bulunduğu krizi fırsata çeviremediği üzerinde çokça konuşuldu, tartışıldı. Solun mücadele yöntemlerinin değiştirmesi gerektiği, sınıf mücadelesinde ısrarın devam ettirilmesi gerektiği konusunda geneline konsensus oluştu. Ancak buna dair somut bir reçete sunulmadı. Farklı görüşler, tezler ortaya saçıldı. Genel kanı mevcut durumun sürdürülebilir olmadığı yönündeydi. Güney Amerika’da Peru’dan Bolivya’ya esen sol rüzgâr umutları yeniden yeşertti. Kolombiya’da aylardır süren direniş, Brezilya’da Lula ile birlikte yeniden toparlanarak ayağa kalkan siyasal mücadele… Hepsi yeni bir sürecin habercisi.
Kamuculuğun önemi: Dünyayı kasıp kavuran, milyonlarca kişinin ölümüne neden olan koronavirüs salgını da gösterdi ki, kamucu sağlık, kamucu eğitim ve sosyal devlet anlayışı yaşamsal önemde. Milyonların kaderine terk edildiği bu salgın sürecinde kamucu politikaların önemi bir kez daha ortaya çıktı. Salgın bir liberal düzenin iflasının ve de acımasızlığının turnusolü oldu. İnsanlar salgınla baş başa bırakıldı. Eğitimden sağlığa her alanda sürdürülebilir bir yaşam için sosyal politikaların ne kadar elzem olduğu görüldü.
Birleşirsek kazanırız
Kongre başladığı gibi büyük bir coşkuyla sona ererken geride dayanışmanın, birlikteliğin, bir araya gelmenin ne kadar önemli olduğu da ortaya çıktı. Eksiğiyle fazlasıyla bir döneme damga vuran Dünya Sosyal Forumu, Avrupa Sosyal Forumu gibi etkinliklerin de eksikliği bir kez daha hissedilmiş oldu. Kongrenin kapanışına damga vuran ve hep birlikte ayakta söylenen şarkıda olduğu gibi, “Örgütlü bir halkı hiçbir kuvvet yenemez...”
BirGün / 24.06.21