Venezuela izlenimleri: Peynirden Erkam'ın rotasına Venezuela'da ne gördüm?- İbrahim Varlı

Güzide memleketimizde popüler konu başlıklarından birisi de Venezuela. Henüz davet kesinleşmeden bagaj sipariş sorularla dolduruldu. Kafalardaki sorular netti. “Peynir işini sor” diyen de vardı, “Erkam Yıldırım’ın rotasını öğren” diyen de

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 06 Temmuz 2021
  • 08:47

Malum, güzide memleketimizde bugünlerde en popüler konu başlıklarından birisi Venezuela. Bir süre öncesine kadar sadece sol çevrelerin gündemini işgal eden Venezuela bir süredir siyasetin dinmeyen tartışma başlıklarından, ortalama her bireyin de sohbetlerinin ana konularından. Gündemden gündeme koşturan ülkede nasıl olur da Okyanus ötesindeki bir ülke bu kadar gündem olabiliyor?

İki nedenle tabi ki. Birincisi malum, organize suç örgütü elebaşısının ifşaatları nedeniyle ortaya saçılanlar. İkincisi uzun süredir siyasi çalkantılarla sallanan her iki ülke yönetimleri arasındaki ilişkiler. Birinci mesele popüler özelliğinden dolayı ortalama her yurttaşın da gündemine girdi, Venezuela’nın yerini bilmeyenlerin dahi sohbetlerinin konusu oldu. İkincisi ise Nicolas Maduro yönetiminin Saray rejimi ile bir süredir kurduğu yakın işbirliği. Esasında birinci neden ikincinin doğal bir sonucuydu.

Herkesin kafasındaki sorular benzer. Neler oluyor Venezuela’da? Eski Başbakanlardan Binali Yıldırım’ın oğlu Erkam Yıldırım’ın götürdüğü maskelerden uyuşturucu trafiğine, peynir ticaretinden Karakas-Ankara hattındaki siyasi ilişkilere kafalarda bir dünya soru işareti vardı. Davetin tam da bu iklimde gelmesi hoş bir sürpriz oldu. Hem Hugo Chavez’in temelini attığı “Bolivarcı Sosyalizm”i yerinde gözlemlemek hem de mafya liderinin iddialarıyla ortaya saçılan kirli ilişkiler ağının izlerini takip etmek açısından kaçırılmayacak bir fırsattı.

Davetin nedeni Venezuela ve Latin Amerika halklarının İspanyol emperyalizmine karşı bağımsızlıklarını kazandıkları Carabobo Savaşı’nın iyi yüzüncü yıldönümü dolayısıyla düzenlenen Dünya Halklarının 200. Yıl Kongresi’ydi. 21-24 Haziran tarihlerini kapsayan üç günlük kongre için 18 Haziran’ı 19’una bağlayan gece yarısı yola çıktım. Türkiye’den kongreye giden tek kişiyim. Geleceği söylenen sendikacının gelmemesi üzerine yalnız kalmıştım. Kongrenin ikinci gününde bir arkadaş daha geldi, böylece sayımız ikiye çıktı.

Bagaj dolusu sorular

Daha davetin kendisi kesinleşmeden çok sayıda sipariş soruyla bagaj doldurulmuştu. Ziyareti öğrenenler karşılaştıklarında, sosyal medyadan ya da yüz yüze soru siparişleri veriyordu. Aktüel bir o kadar da medyatikleşen konular nedeniyle İstanbul’dan çok sayıda soruyla yola çıktım. On iki saatlik bir uçak yolculuğu sonrası Karayip Denizi ve Atlantik Okyanusu kenarındaki başkent Karakas’taki Simón Bolívar havalimanına iner inmez de twitterdan, WhatsApptan, mailden benzer sorular akın edecekti: “Peynir işini sor?”, “Narko trafiğin peşine düş?” Erkam’ın kitlerini öğren!”, “Neden Maduro Erdoğan’la bu kadar sıkı fıkı…” Sorular uzayıp gidiyor.

Şakayla takılanlar da az değildi. Ankara-Karakas hattındaki alışverişe ve ortaya çıkan tartışmalı ilişkiler ağına atıfla, “peynir getir”, “pudra mı alacaksın”, “rotayı (uyuşturucu) öğrenmeden gelme gibi espriler havada uçuşuyordu. Son dönemlerde Venezuela’ya giden tek gazeteci olunca haliyle beklentiler de büyüktü. Mutlaka bu ülkeye dair “tarafsız” bir izlenim yazısının yazılması yönünde haylice talep vardı. “Yediklerin, içtiklerin senin olsun, bize gördüklerini anlat” yönünde, döndükten sonra da bitmeyecek bir “basınç”a maruz kalacaktım.

Aman dışarı çıkma!

Sokağa temas etmeyişimizin en büyük nedeni “güvenlik!” Daha uçağa binmeden bagajımızdaki en büyük yüklerden bir tanesi hemen herkesten duyduğumuz “aman dikkatli olun, dışarıya çıkmayın”, “sokağa adım atmayın” yönündeki uyarılardı.

Daha önce bu ülkeye giden vekillerden, danışmanlardan, gazetecilerden, iş insanlarından hep aynı dostane uyarılar geldi. Birçok Ortadoğu kentinde bulunmuş ve de Türkiye’den giden birisine yapılacak belki de en son uyarı olması gereken “güvenlik” ikazının şaşkınlığı içindeydim.

Ne kadar tehlikeli olabilirdi ki Karakas? O kadar sık bu ihtarla karşılaştım ki istem dışı da olsa etkilenmemek mümkün değil.

Cumartesi sabahı saat 09.00 gibi Karayip Denizi’ne sıfır konumdaki Simon Bolivar havalimanına iniyoruz. Ülkeye dair ilk izlenimi havalimanından edinmek mümkün. Ortalama bir Anadolu kentinin havalimanından hallice. İlk aklıma gelen ülkenin en büyük havalimanının daha büyük, bakımlı ve düzenli olabilirdi oluyor.

Dünyanın dört bir tarafından gelen delegelerle birlikte Melia Otel’e doğru yol alırken, hayli uzun sayılabilecek yolculuk sırasında dışarıyı da gözleme, caddeleri izleme, sokak duvarlarını inceleme fırsatımız oluyor. Kentin neredeyse bütün duvarları sadece Venezuela’nın değil bütün Latin Amerika’nın ulusal kahramanı “kurtarıcı” Simon Bolivar, Chavez ve yurtseverlik resim ve sloganlarıyla bezeli. Yer yer de iktidardaki PSUV ve mevcut devlet başkanı Nicolas Maduro’nun resimleri var.

Karakas benzersiz bir güzellikte. Karayip kenarındaki kent bir vadi boyunca uzanmış. Bir tarafı deniz diğer tarafı orman ve dağlarla çevrili. Güney Amerika’nın en gelişmiş kentlerinden. Yüksek binaların fazlalığı dikkat çekici. Kısıtlı da olsa sokaklarda gördüğümüz, temas ettiğimiz, gördüğümüz insanların yüzlerinden buranın da ortalama bir Latin kenti olduğu okunuyor. Ne bir eksik en bir fazla. İnsanlar mutluluktan da mutsuzluktan da ölmüyorlar.

Nerede bu rota, peynir?

Oteldeki üç günlük kongre ve bir haftalık konaklama boyunca her fırsatta “narko trafik”, “uyuşturucu”, “Erkam Yıldırım”,”peynir”, “Türkiye ve Erdoğan ile ilişkiler” meselelerinin peşine düştük. Ama yanıtlar her seferinde aynı oldu: Bilgimiz yok. Türkiye’de dönen tartışmalar buradakilerin gündeminde değil. Olması da beklenemez. Bir avuç yetkili ve iktidar kurmayları dışında yaşananlardan birilerinin haberi olması da beklenemez.

Hayat başka türlü akıyor burada. Gündem farklı, siyasi ve ekonomik kriz her şeyin üstünde. Türkiye’de kopan fırtına buraya ulaşmış değil. Kendi ağır dertleriyle yeterince meşguller fazlasıyla. Yeni dertler kaldıracak durumda değiller. Karayipler’in ılıman ikliminde konuşulanlar, yazılanlar farklı. Sık sık ajansları taradım, sorular sordum ama uyuşturucu rotası ya da peynir ticaretine dair bir bilgi edemedim. Küçük bir bilgi dahi durumu kurtaracaktı ama olmadı.

Doğruladığımız tek bilgi Erkam’ın valizlerle test kiti ve maske götürdüğüydü. Bunu Karakas elçiliğinden de doğruladık. Yeni “rota”lar belirlemek için Karakas’a gittiği iddia edilen Erkam Yıldırım, sonbaharda Karakas’a giderken beraberinde test kiti ve maske de götürmüş. “Yeni rotalar” için mi, yoksa kit/maske ticareti için mi gittiği meçhul.

Kuyruk var, benzin bedava

Bir petrol ülkesi olan Venezuela’da benzin adeta sudan ucuz. Daha önce benzin bedavaymış, geçen yıl krizle birlikte düşük sembolik fiyata verilmeye başlanmış. Devletin verdiği ucuz benzinin 120 litresi 1 lira! Bu nedenle benzinliklerde uzun kuyruklar oluşuyor. Belirli benzin istasyonlarından alınıyor bu ucuz benzin. Herkesin bir kotası var, parmak iziyle bu benzinliklerden alınıyor. Aldıkça da kotadan düşülüyor. Yoğunluğun olmaması için de plakaya göre veriliyor. Devletin verdiği benzinin dışında özel olarak satılan benzin de var. Burada da oldukça ucuza satılıyor. Litresi bu aralar 50 cent. Amerikan ambargosu nedeniyle kendi kaynaklarını işletemediklerinden çok az üretebiliyorlar, bu nedenle şu sıralar İran’dan da benzin geliyor ülkeye. Venezuela'nın petrolü Ortadoğu petrolü gibi yüksek kaliteli değil, çok fazla işlenmesi gerekiyor. Bu da yüksek maliyet ve teknoloji demek. Ambargo nedeniyle çıkarıp işleyemediği için İran'dan belli oranda ihraç edilmeye çalışılıyor.

Tarafsız değil ama objektif

Talepkar, ilgili ve de meraklı tüm arkadaşlara da söylediğim gibi kimse “tarafsız” olmamı beklemesindi. Tarafsızlık adı altında, mevcut tabloyu yansıtıldığı şekliyle okuyup sonuçlar üretmek kadar tehlikeli bir bakış açısı olamazdı. Bu tarz bir liberal okuma, olaylara-olgulara yaklaşmayı sakatlar. Venezuela örneğinde bu çok somut şekilde görülüyor. “Petrolü var, ama halkı sefalet içinde” önermesi tam da bu aklın ürünü.

On yıllardır Amerika emperyalizminin kuşatması altındaki bir ülkeye dair bakış nasıl tarafsız olabilir. Ta Chavez’in seçildiği ilk günden bu yana, 20 yılı aşkın bir süredir, uygulanan Amerikan ablukasını dikkate almadan kurulacak her cümle eksik kalır. Küba benzeri bir kuşatmaya tabi tutulan Venezuela’yı değerlendirirken ABD tarafından cezalandırılan bir ülke gerçekliği göz ardı edilemez.

Taraf tutacağız elbette ki ama objektif olmak şartıyla. Nesnel gerçeklikleri eğip bükmeden, gördüğümüzü “objektif” şekilde aktarmak insani, vicdani bir sorumluluk.

Peşinen söylemekte yarar var ki, bu izlenimler kısıtlı bir gözlemle sınırlı. Hem “resmi” gezi olması nedeniyle belirlenen programın dışına çıkarılmamamızın etkisi var bunda hem de muhalefetle temasa geçmeyişimizin. Resmî bir ziyaret olduğu için, bizi davet edenlerin götürdüğü yerleri gördük. Halkla, sokaklarla temas edemedik. Güvenlik sorunu nedeniyle serbest hareket edemedik. Kesin bir yasak vardı, dolayısıyla günlerde otel toplantıları ve sonrasında bizleri götürdükleri belli yerleri görebildik. Gördüklerimiz, yaşadıklarımız haliyle sınırlı ve yaşananların bir kesitinin yansıması.

Kısa kısa

• Para birimi fiilen dolar

Para birimi fiili olarak dolar olmuş durumda. Her tarafta dolar kullanılıyor. Çarşıda pazarda, işyerlerinde sokak satıcılarında dahi geçerli “tek” para birimi dolar. Ülkenin para birimi Bolivar neredeyse tedavülden kalkmış. 1 dolar 3 milyon 200 bin Bolivar.

• Para üstü yok

Nakit sıkıntısı nedeniyle kart kullanımı yaygın, her şey kartla alınıyor. Dolarla yaptığınız alışverişte para üstü sıkıntısı hallice. Nakit bozuk para sıkıntısı olduğundan, para üstü almak pek mümkün değil. Örneğin 2.50 dolar tutan bir ürün için 3 dolar verdiğinizde 50 Centi geri almak mümkün değil. Yerine 50 centlik bir ürün almaktan başka çare yok.

• Zamlar dolarla

Pahalılık her adımda kendisini hissettiriyor. Her şeye dolar üzerinden zam yapılıyor. Aylık ortalama gelir 100 dolar. 1 ekmek 50 cent, ki yerlerde 1 dolar. İki yıl önce dört dolara yenilen şey şimdi 10 dolar.

• Gazete basılmıyor Ambargo nedeniyle kağıt inanılmaz pahalı. Bu nedenle ülkede neredeyse basılı gazete yok. Tamamına yakını dijital ve PDF olarak çıkıyor. Bir iki gazete sadece sembolik düzeyde, kısıtlı sayıda, basılı olarak çıkıyor. Bir iki büyük gazete sadece sembolik oranda az sayıda basılı çıkıyor. Marketlerde bayilerde yayın satış neredeyse yok.

• En pahalı tuvalet kağıdı

Ülkede kağıt fabrikası yok, daha önce Kolombiya’dan tüm kağıt ürünleri ithal ediliyormuş. ABD’nin baskısıyla buradan alım engellenince tüm sektör tepetaklak olmuş tuvalet kağıdı en pahalı ürünlerin başında geliyor. 1 rulo kağıt 80 cent-1 dolar arasında.

• Sigara içilmiyor

Ülkede nerdeyse kimse sigara içmiyor, şaşırtıcı biçimde sigara içme oranı oldukça düşük. Sokaklarda, meydanlarda, otellerde sigara içene rastlamadık desem yeridir. Buna karşılık alkol tüketimi ortalama.

• Maduro’ya bakış

Chavez’in ülkedeki yeri ayrı. Her adımda Chavez’le karşılaşmak mümkün. Sokaklarda, konuşmalarda, duvar yazılarında vs. Mevcut Başkan Maduro her haliyle Chavez’in gölgesinde kalmış. Ülkenin yarısı desteklerken diğer bir kısmı da eleştiriyor.

• Her yer Türk-Çin malı

Türkiye’den yapılan ithalat ile fiyatlar kontrol altına alınmaya çalışılıyor. Türk ve Çin ürünleri her yerde.

• Özel üniversite furyası

Eğitim neredeyse özele teslim. Sadece başkent Karakas’ta 20’ye yakın üniversite var ve bunların 14’ü özel, kalan 6’sı kamuya ait.

• İlaçlar ücretsiz

Mobil eczaneler belirli günlerde belirli meydan ve caddelerde çok düşük ücretle ilaç veriyor. Neredeyse ücretsiz ilaçlar, komik paralarla halka veriliyor.

• Gelişmiş kentleşme

ABD kuşatmasına rağmen Venezuela benzer durumdaki ülkelere kıyasla sanıldığı gibi kapalı bir ülke değil. Yüksek binalar, gökdelenler, bir tarafı dağ, diğer tarafı orman olan ve boylu boyunca bir vadinin içinde uzayıp giden başkent Karakas’ın gecekonduları da meşhur.

• Enflasyon açıklanmıyor

Ambargo ve kuşatma nedeniyle raydan çıkan enflasyon çoktandır açıklanmıyor. En son enflasyonun % bin 500 dolaylarında olduğu çıkmış.

• 150 Türkiyeli yaşıyor

Ülke genelinde çocuk ve eşlerle birlikte yaklaşık 150 Türkiyeli yaşıyor. Bir kısmı çok eskiden 1960'larda gelenler. Bunlar ticaret ile uğraşıyor genelde. 1980'lerde gelenler de var. Emlakçı olan da var, kuyumcu olan da. Bir de 2000'li yıllarda gelenler var, bunlar burada proje gerçekleştiren inşaat firmalarıyla gelip daha sonra kalanlar. Çoğunluğu küçük esnaf diyebileceğimiz kişiler. Türkiye’den gıda, tekstil, kozmetik gibi çeşitli ürünler getirip satanlar ve inşaat sektöründe faaliyet gösterenler var. Lokantacılık, oto tamirciliği gibi işlerle uğraşanlar da bulunuyor. Büyük bir kısmı 10-12 senedir burada yaşıyor.

BirGün / 06.07.21