Godot’yu bekler gibi heyecan ve merakla beklenen Biden-Erdoğan görüşmesi sonunda gerçekleşti. Ekonomik ve siyasi olarak yaşanılan sıkışmanın etkisiyle siyasal İslamcı rejim Brüksel’deki buluşmaya büyük önem atfediyordu. Zira, bir süre önce “katil” denilen Biden ile görüşme yeni ABD yönetimiyle buzları eritmek için bir vesileydi. İktidarının bekası için yeniden Batı’ya göz kırpmaya başlayan, bunun için de her türlü pazarlığa açık Erdoğan için Biden’dan koparılacak en küçük bir taviz bile kıymetliydi.
Beklenen o poz verildi. Erdoğan ve siyasal İslamcı rejim için Biden ile verilen karenin sembolik önemi büyük. Yandaş medyanın “Erdoğan, aile fotoğrafı çekiminde ABD Başkanı Joe Biden ve İngiltere Başbakanı Boris Johnson ile yan yana poz verdi” sözleriyle servis ettiği fotoğraflar, genel yaklaşımının bir özeti mahiyetindeydi.
Amerikan sermayesinin sözcüsü konumundaki muhafazakâr Wall Street Journal gazetesinde Erdoğan-Biden görüşmesi öncesi çıkan “Dedelerinizin Türkiye’si artık yok” başlıklı analiz siyasal İslamcı cenahta heyecan yaratsa da, içi boş hamasetten öteye geçmedi. Analiz üzerinden Türkiye’ye olduğundan da fazla anlamlar yüklenerek Biden görüşmesi ve NATO Zirvesi öncesi mesaj gönderilmeye çalışılsa da pratikte karşılık bulmadı.
Bir bağımlılıktan diğerine koşarken
Bir süredir Rusya ile iş tutmanın da getirdiği reel politik gerçeklikten hareketle Türkiye’nin eski Türkiye olmadığı yönündeki tezler bolca ortalığa saçıldı.
Peki, eski Türkiye yerine bugün nasıl bir Türkiye ile karşı karşıyayız? Ekonomik, siyasi bağımlılığın derinleştiği, bu bağımlılığın neden olduğu kırılmaların bütün bir ülkeyi esir aldığı siyasal iklimde iki küresel güç merkezi arasında adeta tahterevalli oynayan, bunun yaparken de bağımlılık ilişkilerini daha da derinleştiren bir ülke ile karşı karşıyayız. Aylardır Washington’dan telefon gelmesini bekleyen, ABD’ye peş peşe ılımlı mesajlar gönderen Erdoğan, Brüksel’de NATO ve Batı emperyalizmine olan bağımlılığını açık bir şekilde bir kez daha teyit etti.
Siyasal İslamcılar iktidarın bekası için hiç olmadığı kadar Batı’ya muhtaç durumda. Bu da tavizler vermeye itiyor. NATO Zirvesi’nin “İstikrara Katkı” başlıklı oturumunda konuşan Erdoğan’ın “Türkiye’nin sınırları aynı zamanda NATO’nun sınırlarıdır. Transatlantik coğrafyasının güvenlik ve istikrarının temini için de önemli bir sorumluluk üstlendiğimizi biliyoruz. Irak’tan Afganistan’a, Kafkaslar’dan Balkanlar’a, Karadeniz’den Akdeniz’e, Afrika’ya kadar istikrarın tesisine yönelik tüm girişimlere öncülük ediyor, katkı sağlıyoruz” sözleri bu bağlılığın en açık ifadesi oldu.
Bir bağımlılık ilişkisinden diğerine koşulurken yaşanan siyasi ve ekonomik sıkışma cephe hattına koşularak aşılmaya çalışılıyor. Bunun için de NATO ve ABD’nin sınır bekçiliği yapmak isteniyor.
İktidarın bekası için NATO görevi
ABD’nin dayatmaları karşısında Türkiye’nin konumunu pazarlık konusu haline getiren Erdoğan’ın yaşadığı sıkışmanın Biden da Batı cephesi de pekâlâ farkında. Rusya ile ilişkiler, S400’ler, Libya, Doğu Akdeniz, Suriye, SDG/YPG, Irak, PKK, İran, Halk Bankası vs. sorunlar silsilesi oldukça uzun.
Bu sorunlar dizininin birçoğunda çoktan geri adımlar atılmaya başlandı.
Ukrayna’ya verilen destek Polonya’ya satılan SİHA’lar, Libya’da oynanan rol, ABD ve NATO’nun çekilme sürecinde Kabil Havaalanının güvenliğinin Türkiye tarafından sağlanması önerisi hepsi Batılı emperyalist cepheye verilen açık mesajlar.
Libya, Doğu Akdeniz, SDG, S400’ler konusunda atılan geri adım sonrasında gelen NATO görevi Biden’ın işbaşına gelmesi sonrası ilişkilerin seyrinin nasıl şekilleneceğiyle ilgili belirsizliği de gidermiş oldu. Transatlantik gemisindeki yerini sağlamlaştırmaya çalışan AKP yönetimi, bu yönde sağlam bir adım atmış oldu.
Nato’dan Pesco’ya sınır bekçiliği
Washington, Ankara’yı tarafını seçmeye zorlarken Ankara da elindeki kozları masaya sürerek karşılığında, manevra alanı yaratma, bir takım ödünler koparma derdindeydi. Siyasi ve ekonomik olarak yaşanan sıkışmanın da etkisiyle siyasal İslamcı rejim hiç olmadığı kadar Batı’ya muhtaç durumda. Destek karşılığında da her türlü taviz verilmeye hazır.
“Beyin ölümü” gerçekleşen NATO’nun canlandırılması için cepheye koşan Türkiye’nin benzer şekilde Avrupa’nın NATO’su sayılan PESCO’ya girmek için başvurması hepsi AKP Türkiyesi’nin icraatları. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, “Yükselen Çin’e ortak yanıt vermeliyiz” derken bu yanıt için Türkiye ve diğer müttefikler kilit önemde.
G7 ve NATO Zirveleri sonrası açıklanan sonuç bildirgeleri Rusya ve Çin’i kuşatmak için kolları sıvayan Amerikan emperyalizminin Batılı müttefikleriyle birlikte yeni bir düzen tesis etmeye soyunduğunu gösterdi. Bu düzende Türkiye gibi partnerler önemli misyonlar üstlenecek. AKP iktidarı da bu rolleri üstlenmeye çoktan razı. Yeter ki iktidarlarının ömrü uzasın. Biden açısından görüşme Erdoğan’ın hizaya çekilmesi ve yeniden eksene çekilmesi açısından önem arz ediyordu. Öyle de oldu.
Russell Mead’in haklı, Türkiye eski Türkiye değil. Daha fazla bağımlı, daha fazla cepheye sürülmeye hazır.
BirGün / 15.07.21