Dünyada pandemi ile birlikte belirsizlik arttıkça güvenli liman altına ilgi de büyüyor ve fiyatlar hızla artıyor. Türkiye'de de özellikle son zamanlarda altına ilgi dudak uçuklatıcı boyutlarda. Altın ithalatı ilk sekiz ayda 13 milyar doları geçerek verilen cari açıkta yüzde 50 pay aldı.
Altına ilgi Türkiye'de öteden beri yoğun. Altın madenciliği bu ilgiden beslendi ve özellikle 2000'li yıllarda yabancı sermayeli şirketlere verilen cömert ruhsatlar ile çevre tahribatı pek de umursanmadan altın madenciliği özendirildi.
Çanakkale-Balıkesir bölgesinde yoğunlaşan altın madenciliğinin yol açtığı doğa tahribatına karşı etkili bir sivil toplum hareketi de büyüyor. Bölgede 30 dolayında projeye ruhsat ve teşvik verilmiş durumda. Kanadalı Alamos Gold, en büyük yatırımcılardan.
Türkiye’nin dünya altın üretiminde payı henüz yüzde 1'i pek aşmıyor. Ancak artan fiyatlar ve ithalat yerli üretimi daha da cazip hâle getiriyor ve iktidar, yaratılan çevre sorunlarını çok da dert etmeden teşvikleri esirgemiyor.
Zamanı dolan ruhsatların yenilenmesini kolaylaştıran bir yasa teklifi de mecliste ve kolaylıkla geçeceğe benziyor. Altın iştahına karşılık madencilik için ruhsat alınan kırsalda yöre halkının, etkin sivil toplum kuruluşlarının doğaya verilen zarara karşı direnişi, hukuk mücadelesi ve örgütlenmesi de hızla büyüyor.
Dünya ekonomisinde yaşanan istikrarsızlıklar sonucu güvenli liman olarak altına yöneliş, tüm dünyada revaçta. Bu da fiyatları yukarı çekiyor. Ama Türkiye’nin kendine özgü riskleri, bilinmezlikleri ile altın fiyatlarının yükseliş temposu dünya ortalamasının çok üstünde.
Özellikle 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi sonrası toplumda büyüyen kaygı, olağanüstü hâl uygulamaları, otoriterleşmenin tırmanışı, yasama ve yargı üstünde tahakküm atakları, “tek adam” rejimine yöneliş, toplumun önemli bir kesiminde birikimleri altında tutma ve evlerde özel kasalarda, yastık altında koruma eğilimini artırdı. Buna, 2018 sonrası hızlanan döviz türbülansı ve enflasyonun yüzde 25’leri görmesi eşlik edince altına yöneliş daha da hızlandı ve bu da altında fiyat artışlarını iyice hızlandırdı. Örneğin 2019’da dünyada ons altın fiyatları yüzde 9,7 artmış iken Türkiye’de altının gram fiyatındaki artış yüzde 30’a yaklaştı. Pandemi yılı 2020’nin ilk dokuz ayında da dünya fiyatları yüzde 25’e yakın artarken, Türkiye’de aynı dönemdeki artış yüzde 49’u geçti.
Türkiye’nin 2019 külçe altın ithalatı 250 tonu bulurken 2020’nin ilk sekiz ayındaki ithalat 174 tona yaklaştı. Ağustos itibarıyla son 12 ayda altın ithalatına 20,4 milyar dolar ödendi.
Geleneksel olarak altına eğilimli olan Türkiye toplumunda yükselen talep külçe altın ithalatını, o da cari açığı büyütebiliyor. İthalatı ikame etmenin bir yolu yerli altın üretimini teşvik etmek, özellikle yabancı yatırımcıları ülkeye çekmek. Türkiye bunu, özellikle AKP rejiminde hızlandırdı ve yabancılara sağlanan teşvikler, tüm doğa tahribatına ve üretim yapılan yörelerin kırsal nüfusunun uğradığı mağduriyetlere rağmen sürdürüldü, yeni teşviklerle de sürdürülüyor.
Merkez Bankası verilerine göre altın madencilerinin İstanbul Borsası’na yaptığı üretim bildirimlerine göre 2008 yılında 11 ton olan altın üretimi, birkaç yılda hızla arttı ve 2013’te 33,4 tona ulaştı. İzleyen yıllarda 30 ton dolayında olan yıllık üretim 2019’da 37 tonu buldu. 2020’nin ilk yedi ayında ise altın madencileri 20 ton altın ürettiklerini bildirdiler. Yılın tamamında üretimin 35 tonu bulacağı söylenebilir. Yıllık 250-270 ton külçe altın ithalatının yanında üretimin büyüklüğü yüzde 15 gibi kalıyor. Ama amaç üretimi, teşviklerle hızlandırmak.
2002 yılından bu yana iktidarda bulunan Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Adalet Kalkınma Partisi, özellikle son yıllarda, altın madencilerinin şikâyetçi oldukları “çevre engelini” kaldıran bir dizi yasal düzenlemeyle yatırımları özendirme çabasında. Devlet kuruluşu Maden Tetkik Arama Enstitüsü de özellikle yabancı yatırımcılar için yasal düzenlemeler gerektiğini altın ile ilgili bir raporunda şöyle dile getiriyor: “… sık sık değişen yasal maden mevzuatı, yatırımcının işlerini zorlaştırmakta ve sektörden özellikle yabancı yatırımcıyı uzaklaştırmaktadır. Bu nedenle, riski yüksek olan aramacılığa yatırım yapılmasını sağlayacak kolaylıkların sağlanması gerekmektedir.”
Son 20 yılda Maden Kanunu’nda yapılan değişiklik sayısı 21’i bulmuş durumda. Bu değişikliklerin beşi, Maden Kanunu’nun izinleri düzenleyen maddesiyle ilgili. Varoluş nedenini toprağa sahip çıkmak olarak tanımlayan Türkiye’nin en büyük sivil toplum kuruluşlarından TEMA Vakfı’na göre madencilik yasasında yapılan her değişiklikle daha fazla doğa ve tarım alanı, su varlıkları ve kültür mirası, madencilik faaliyetlerine açık hale getirildi. Özellikle 2004 yılında yapılan yasa değişikliğine dikkat çeken TEMA, bu yasa ile izin ve çevresel etki değerlendirmesi konularındaki düzenlemeler ile madencilik faaliyeti yapılabilecek alanların genişletildiğini, ormanlar, milli parklar, sit alanları, tarım alanları, su havzaları ve benzeri doğal ve kültürel zenginliklerin madenciliğe açıldığını hatırlatıyor.
Özellikle zengin canlı tür çeşitliliği, ormanları, kadim kültürü ve tarımsal ekonomisi ile Türkiye’nin ve dünyanın önemli doğa ve kültür alanlarından biri olan Çanakkale-Balıkesir bölgesindeki Kaz Dağları yöresi altın madencilerinin saldırısı altında. Bölgede 30 dolayında projeye ruhsat ve teşvik verilmiş durumda.
Kanadalı Alamos Gold en büyük altın madeni yatırımcılardan. ABD merkezli Newmont ile Avustralyalı Chesser Resources da önemli aktörler. Zaman zaman elindeki ruhsatları yerli şirketlere devreden Kanadalı Teck Resources da sektörde adı sıkça geçen bir diğer şirket.
Kanadalıların yanı sıra yerli firma olarak Erdoğan rejimine en yakın gruplardan Çalık ile Cengiz Holding de altın yatırımcıları arasında. Erdoğan’ın 2016 darbe girişime kadar siyasi ortağı olan Gülen Cemaati’nin en önemli ismi Akın İpek’e ait Koza Altın İşletmeleri altın madenciliğinin öncü isimlerinden. Firmaya, darbe girişiminden sonra el konuldu ve şimdi devlet kontrolünde. Türkiye’nin eski kuşak holdinglerinden Eczacıbaşı, Nurol ve Koç’a ait madencilik firmaları da altın arama ruhsatlarına sahipler.
Altın madencileri bunca yasal düzenlemeye rağmen hâlâ birçok yeni teşvik ve mevzuat değişikliği talep ediyorlar. İktidar da altın hırsı ile teşvikleri artırmaktan geri kalmıyor. Ancak özellikle Kaz Dağları, Artvin, Erzincan yörelerindeki altın arama işlemleri ile toprağa, ormana, doğaya verilen zarar, sivil toplum kuruluşları ve örgütlenen yöre halkının direnişi ile karşılaşıyor. Sürdürülen hukuk mücadeleleri ile önemli mevziler kazanıldı. Bununla birlikte iktidar art arda yeni düzenlemeler getirmekten geri kalmıyor. Ekim ayı başlarında meclise getirilen yeni yasa teklifi ile bürokrasiye takılmadan ruhsat sürelerinin daha çok uzatılmasına imkân tanınmak isteniyor.
Al-Monitor / 26.10.20