Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK) 18 Kasım’daki toplantısında yine bekleneni yaptı ve politika faizlerini 1 puan daha indirerek yüzde 15'e çekti. Daha önceki iki ayda toplamda 3 puanlık indirimin ardından gelen bu 1 puanlık düşüş kararı ile politika faizi üç ayda 4 puan indirildi. Tüketici enflasyonunun yüzde 20'ye yaklaştığı şartlarda bu, eksi 5 puan negatif faiz demek.
Saray'dan gelen sinyallerin etkisiyle alındığı genelde kabul edilen faiz indirim kararları, TL'deki mevduatları daha çok dövize, konut alımına ve başka alanlara yönlendiriyor.
Dövize yönelişler ile birlikte, piyasadaki döviz arzının daralmasının da etkisiyle dolar fiyatı geçtiğimiz hafta psikolojik eşik olan 10 TL basamağını aştı. İspanyol bankacılık devi BBVA'nın Garanti Bankası'nın kendisinde olmayan hisselerini toplayacağı kararı ile gelmesi beklenen en az 2 milyar dolarlık giriş haberi bile dolar fiyatını aşağı çekmeye yetmedi.
Döviz dışında TL'nin yöneldiği alan konut ve dayanıklı tüketim malı alımları. Enflasyondan korunmak için gayrimenkule yönelim, yaygın bir davranış ve bu, ipotekli olmayan konut satışlarında bu yıl yüzde 18'lik bir artışı getirmiş durumda. Konuta yöneliş, konut fiyatlarını da tırmandırıcı bir sonuç yaratıyor. Bununla birlikte faiz indiriminden umulan, konut kredilerini düşürüp ipotekli konuta talebi canlandırmak. Konut sektörü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan faiz indirimi bekleyenlerin başında yer alıyor.
Türkiye ekonomisinin en çok konuşulan konusu, kontrolden çıkan ve baş edilemeyen enflasyon. Ekim ayı tüketici enflasyonu yüzde 20’ye yaklaşırken üretici enflasyonu da yüzde 46’yı buldu ve makas 26 puanı aştı. Bu da gelecek aylarda tüketici enflasyonunun daha da yükseleceği anlamına geliyor.
Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan 16 Kasım’daki bir toplantıda bu başarısızlığı teslim etti ve şöyle konuştu: “Enflasyon cephesinde, maalesef arzuladığımız seviyede değiliz. Küresel konjonktür ve yurt içi görünüm, enflasyonla mücadelede son derece dikkatli olmamız gerektiğini ortaya koyuyor.”
Enflasyona karşı tüm ülkelerin merkez bankaları politika faizini yükseltme yoluna giderken Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) 2021 eylül ve ekim aylarında faizi 3 puan indirdikten sonra kasım ayı toplantısında da 1 puan indirimi tercih etti ve böylece yüzde 19 olan politika faizi yüzde 15’e inmiş oldu. Bu, şimdiden, tüketici enflasyonunun 5 puan altında politika faizi demek.
Son indirim kararı kamuoyu için sürpriz olmadı. TCMB 21 Ekim PPK kararında bunun işaretini vererek şöyle demişti: “Politika faizi 200 baz puan indirilerek yüzde 16 olarak belirlenmiştir. Bununla birlikte, arz yönlü arızi unsurlardan kaynaklı olarak politika faizinde yapılan aşağı yönlü düzeltme için yıl sonuna kadar sınırlı bir alan kaldığı Kurul tarafından değerlendirilmiştir.” İndirime devam edileceği yapılan anketlerde de net bir şekilde ortaya konuluyordu.
Artık sır değil: TCMB yönetimi, Saray’dan, Erdoğan’dan aldığı direktifle faizleri, yükselen enflasyonu dikkate almadan üç aydır indiriyor. TCMB Başkanı’nın enflasyona karşı faizi artırma seçeneğini dışladığı ve cari denge hedeflemesi gibi emsali ne teoride ne pratikte görülen bir yolu seçtiği ortada. Şöyle dedi Başkan Şahap Kavcıoğlu:
“Fiyat istikrarını cari açığı azaltarak sağlamayı hedefliyoruz. Türkiye'nin konumu çok farklı ve iyi durumda. Faizlerin inmesi üretimin yatırımların artması noktasında üzerimize düşeni yapıyoruz, yapacağız da. Cari fazla verdiğimizde çok daha sağlıklı bir fiyat istikrarına kavuşmuş olacağız. Yüksek cari açıkla dezenflasyonist ortamın fiyat istikrarını sağlamadığını gördük. Bence, cari fazlayı nasıl vereceğimizi ve bunun için Merkez Bankası’nın üzerine düşeni ne kadar ve nasıl yaptığını tartışmamız lazım. Biz bunu hakkıyla yaptığımızı düşünüyoruz. Faizlerin indirilmesi, reeskont kredilerinde faizlerin indirilmesi, vadelerin artırılması.”
Ne var ki tuhaf bir şekilde cari fazla vererek yapılması düşünülen bu “özgün” enflasyonla mücadele yöntemini Hazine ve Maliye Bakanı Elvan benimsemiyor ve şöyle diyordu: “Merkez Bankası’nın temel görevi fiyat istikrarını sağlamaktır. (…) Cari açığının azaltılması görevi hükümete aittir. Para politikasında uygulanacak araçlar bellidir ve bu araçları da Merkez Bankası uygular.”
TCMB’nin her faiz indirimi ihtimali ve gelen haberinin ardından tırmanışa geçen döviz kuru, kasım ayında da aynı şeyi yaptı ve doların fiyatı psikolojik eşik sayılan 10 TL’yi geçerek bu basamağa yerleşti. Yeni faiz indirimi önceden satın alınmış olsa da kararın açıklanmasının ardından TL değer kaybetmeye devam etti ve doların fiyatı 11 TL’yi aştı. Yakın gelecekte de dövizin yönünün yukarı yönlü olacağı görülebiliyor. Hatta denilebilir ki piyasalar aralık ayında yapılacak PPK toplantısında da 1 puanlık indirim bekliyor ve bunun haberini satın almış görünüyorlar.
TCMB faizlerinin yılı yüzde 14 ile kapaması ve tüketici enflasyonunun 6 puan altında kalması olasılığı, irili ufaklı tüm ekonomik aktörlerce satın alınmış gibi. Şimdi bütün kararlar bunun üstüne bina ediliyor.
Faiz indirimi kararlarının 2022’nin ilk aylarına da taşınması muhtemel. Öyle ki bu indirimden en çok yararlanması beklenen konut sektörünün aylık konut kredisi faizinin yüzde 1 olmasını talep ettiği ve bu gerçekleşinceye kadar faizlerin indirilmesi için Saray’ı etkilediği konuşuluyor. Çünkü kredili (ipotekli) konut satışları yılın ilk 10 ayında 2020’nin ilk 10 ayına göre yüzde 61’e yakın azaldı ve ancak 210 bin dolayında kredili konut satıldı. Satılamayan konut stoklarının üreticileri bu faiz indirimleriyle talebin artmasını ve canlanmayı bekliyor.
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan da faiz indirimleriyle enflasyona rağmen özelde konut sektörü, genelde de ekonomide canlanma ve seçmen memnuniyeti umuyor ve rulet masasında bütün pulları canlanma-büyüme rengine yatırıyor.
Ne var ki Erdoğan’ın bu oyunu kazanma ihtimali zayıf görünüyor. Çünkü enflasyonu umursamamak, dövize kaçışı ve döviz fiyatlarının sürekli tırmanışını getirirken, her tırmanış ithalat yoluyla enflasyon taşıyor. Dünyada fiyatı yüksek seyreden enerji başta olmak üzere ithal mallarını Türkiye fiyatı hızla yükselmiş dövizle alıyor ve bununla, içeride önce üretici fiyatları, sonra tüketici fiyatları tırmanıyor.
Bu fiyatlar karşısında erimiş sabit gelirlerini yeterince yükseltemeyen alt ve orta sınıfların memnuniyetsizlikleri ise hızla büyüyor. Döviz borcu olan iş dünyası da hem artan yükünden hem de enflasyonist serüvenden oldukça endişeli.
Faiz indirimiyle umulan büyüme-canlanmanın, enflasyonla gelen memnuniyetsizliği telafi etmesi mümkün değil. Bu sorunun Erdoğan’a hızla seçmen kaybettirdiği kamuoyu anketlerinden de okunabiliyor.
Sürdürülemez nitelikteki bu yuvarlanışa, ekonomik rota değişikliğinden çok bir siyasi operasyon gerekirken, bunun için de erken seçim artık daha sık telaffuz ediliyor.
Al-Monitor / 19.11.21