“Yaprak döker bir yanımız, bir yanımız bahar bahçe.” Ünlü Türk ozanlarından Hasan Hüseyin Korkmazgil’e ait bu dize, Türkiye ekonomisinin içinden geçtiği durumunu yansıtır nitelikte. Başta yüksek seyreden enflasyon ateşi, ona eşlik eden derin işsizlik varken bu ateşte bir barbekü partisinin keyfini sürenler de var. Konut, otomobil satışları, alışveriş, eğlence yerleri canlı. Bu bir çelişki mi? Olan biten nasıl açıklanabilir?
Pandemi kapanmasından çıkış, her koşulda parası olanlarda ertelenmiş tüketimi zincirinden boşaltıyor. Ama bunun yanında yüzde 20 basamağına oturma eğilimindeki enflasyonun daha da tırmanacağı beklentisi, mala yönelişte, tüketimin artışında önemli bir etken. Birikim büyüklüğüne göre parayı konuta, otomobile bağlama, gelecek için planlanan harcamayı bugüne çekme, canlılığın önemli bir nedeni. Ülke harcanabilir gelirinin neredeyse dörtte birinin en varlıklı yüzde 5’lik bir kesimde olması, her durumda harcama gücü olan 4-5 milyonluk bir nüfus demek. Pandemiden normalleşmeye geçiş, Orta Doğulu tuzu kuru kesimin Türkiye’de varlık alımlarını da hızlandırdı. TL’nin hızlı değer kaybı, dövizi olanlara Türkiye’yi ucuzlatmış durumda. Çok uzun sürmese de bu canlılık bir gerçek ama yarattığı ek enflasyon harareti ve cari açık sorunu, barbekü partisi keyfi süren azınlığın da neşesini kaçırıp partiyi erken sonlandıracağa benziyor.
Türkiye ekonomisinin ana gündemi kontrol altına alınamayan enflasyon. Haziran ayında yıllığı yüzde 17.5’e ulaşan tüketici enflasyonu, sanayicilerin, hizmet ve inşaat üreticilerinin çok yüksek seyreden fiyatları dikkate alındığında, rahatlıkla önümüzdeki günlerde yüzde 20’yi bulacağını gösteriyor. Sanayici fiyatlarındaki artışın yıllığı yüzde 43’ü, hizmet fiyatlarında yüzde 30’ları, tarım üretici fiyatları bile ortalama yüzde 22’yi bulmuş durumda. Üreticilerin fiyat düzenlemelerinin kısa sürede tüketici fiyatlarına yansıyacağı, perakendecilerin buna direnmelerinin mümkün olmadığı yaygın bir kanı.
Enflasyonu geriletme konusunda atılması gerekli adımlar, parasal sıkılaştırma ile ilgili. Yani Türk Lirası faizlerinin, enflasyonu dikkate alarak yüzde 19 düzeyinden yukarı çekmek, tüketimi caydırmak, birikimi özendirmek ve yabancı yatırımcıya en azından birkaç puanlık reel faiz sunmak gerekli. Sıkılaştırma için iç tüketimin iştahını azaltmak hedefiyle kredi daralmasına gitmek de zorunlu.
Ne var ki bunu yapacak Merkez Bankası, doğrudan Saray’ın bir odası gibi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın faiz artırımına, ekonomiyi soğutmaya isteksiz tavrı, enflasyon geriletilmesine inancı da yok etmiş durumda. Bu da hem içeride hem dışarıda enflasyonun yüksek seyredeceği beklentisini sürekli besliyor.
Hızlanarak inen enflasyon çığı karşısında TL birikimi olanlar dövize yönelerek kendilerini korumaya almaya çalışırlarken bir yol da parayı mala çevirmek. Bunun için de konut, otomobil satışlarına yöneliş hızlanmış durumda. Yeni fiyat etiketlerine yakalanmadan ev mobilyalarını, dayanıklı eşyaları yenileme, evde tadilat, pandemide ertelenmiş seyahate harcama enflasyona karşı başvurulan tüketim yolları. Tabii ki parası olan için bunlar. Enflasyon ateşinde bu barbekü partisine katılabilenler, Türkiye’nin insafsız gelir bölüşümünde piramidin tepesinde oturanlar.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2020 gelir dağılımı araştırmasının sonuçları hatırlattı ki nüfusun neredeyse dörtte biri, gelir pastasının yarısını alırken, pastanın kalan yarısı dörtte üçlük çoğunlukça paylaşılıyor. Daha rafine bir analiz, 83 milyonluk nüfusun en tepedeki yüzde 5’inin, gelirin yüzde 22,5’ine el koyduğunu gösteriyor. Bu, 4-5 milyonluk nüfusun enflasyon ateşine aldırmayıp barbekü keyfine bakmasına imkân veriyor. En varlıklı yüzde 10’u ya da 8 milyon dolayındaki nüfusu dikkate alırsanız, bu da gelirin yaklaşık üçte birine el koyup “benden sonrası tufan” anlayışıyla barbekü partisini sürdürenler demek. Canlı gibi görünen tüketim özünde bu azınlık varlıklı nüfusun tüketimi. Enflasyona karşı, arzı kısıldığı için fiyatı yükselme eğilimi gösteren konuta parayı bağlamak, otomobili yenilemek, bu metaların alım satımıyla bile kazanç sağlamak, daha çok bu kesimlere ait işlemler.
Konut satışları haziranda bir önceki aya göre 75 bin artarak 135 bini buldu. Bu satışların beşte dördü özkaynakla yapıldı. Kredi kullanılarak gerçekleşen konut alımları yüzde 20’nin altında. Satışların izleyen aylarda da devam etmesi bekleniyor.
Türkiye otomobil satışları ise 2021 yılı ocak-haziran döneminde geçen yıla göre yüzde 52,4 oranında artarak 310 bini geçerken hafif ticari araç satışı da yüzde 67 artarak 85 bine yaklaştı. Otomobile talebin de temmuz ve takip eden birkaç ayda da sürmesi bekleniyor.
Kuşkusuz, pandemi kısıtlamalarından çıkışla birlikte hareketlenen yabancı girişleri de tüketime ivme kazandırdı. Bu yılın ilk beş aylık döneminde yabancı turist sayısı henüz 3,7 milyonda. 2020’nin aynı dönemine göre yüzde 14,3 geride bu sayı. Pandemi öncesinde, 2019 yılının ocak-mayıs döneminde 13 milyona yakın turist gelmişti. Hazirandan itibaren hızlanan girişlerin takip eden aylarda da artması bekleniyor. Özellikle Orta Doğu kökenli turist girişlerinin konut alımlarını da hızlandırdığı, İstanbul ve güneyindeki Yalova ve Bursa’daki konut talebinin yabancı talebiyle hızlandığından söz ediliyor. Kaplıcaları ile ünlü Güney Marmara kentlerine Orta Doğulu yabancıların ilgisinin artacağı ve bu talebe dönük konut üretimine ağırlık verildiği de gelen bilgiler arasında. İstanbul’da saç ekimini de içeren sağlık turizmi talebinde de pandemi öncesine benzer bir hareketliliğin izleri gözleniyor.
Bunlar, enflasyon ateşi yükselirken yer yer canlanan tüketimden bazı kareler. Ne var ki döviz kazandırmayan tüketim canlanmasının, enflasyona iyi gelmediği biliniyor. Üretimin ithalata bağımlı olması, döviz talebini kamçılıyor. Yeterli döviz girişi olmaması, ihracatın zayıf kalması, döviz fiyatının hep yüksek bir yerde tutunmasına yol açıyor. Örneğin dolar fiyatı uzun süredir 8,5 TL’nin altına inmiyor. Dünyada sermaye hareketlerinin Türkiye benzeri ülkeler lehine seyretmemesi, yabancı girişini hareketlendirmiyor. İçeride hem önümüzdeki 12 ayda 190 milyar dolarlık borç çevirme yükümlülüğü olması hem de 30 milyar dolara yaklaşan bir cari açığın finansman ihtiyacı, dövizin yüksek seyrinde etkili oluyor.
Bütün bunların yanında, yerli birikim sahiplerinin TL yerine hâlâ dövizi tercih etmeleri, döviz fiyatlarının yüksek seyrini besliyor. Bu da ithalat üstünden maliyet artışlarını ve üretici fiyatlarının yüksek seyrini getiriyor. Gecikmeli de olsa üretici fiyatlarının tüketici fiyatlarına belli ölçülerde de olsa yansıması gerçeği yaşanıyor.
Tüketici fiyatlarındaki artışın altında ezilen reel gelirlerle geçinmeye çalışanlar, sayıları 10 milyona yaklaşan sıfır gelirli işsizler, barbekü partisinin keyfini sürenlerden daha belirgin, daha katı Türkiye gerçekleri olarak öne çıkıyorlar.
Al-Monitor / 20.07.21