Libya, Yemen, Suriye: Dış müdahale varsa istikrar yok

Arap dünyasının son on yılda tanık olduğu halk hareketleri birçok dersin vesilesi de oldu. Şüphesiz ki en önemlilerinden biri dış müdahale yaşanan ülkelerde ortaya çıkan ekonomik ve siyasi durumdur.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 09 Ağustos 2021
  • 13:58

Arap dünyasının son on yılda tanık olduğu halk hareketleri, halkın ekmek ve özgürlük konusundaki ısrarını ve kararlılığının ifadesi olurken, birçok sonuç çıkarmanın vesilesi de oldu. Şüphesiz ki bu sonuçlardan en önemlilerinden biri “dış müdahalelerin”, yaşandığı ülkelerde ortaya çıkardığı ekonomik ve siyasi durumdur.

Müdahalelerin ilk sonucu; halkın taleplerinin müdahalelerin yarattığı toz duman içinde kaybolmasıdır. Gerek bölge ülkelerinden gerekse emperyalist devletlerden gelen müdahaleler, istisnasız bütün ülkelerde halkın haklı mücadelesini, onun üstünü örten ve gölgeleyen bir perde gibi kapladı.

Müdahale edilen hemen hemen bütün ülkelerde ortaya çıkan diğer bir sonuç “kaos” olarak ifade edilebilecek şekilde can ve mal güvenliğinin olmadığı bir siyasi ortam yaratılmasıdır. “Kaos”un boyutu ve niteliği ülkeden ülkeye değişkenlik gösteriyor ama neredeyse hepsinde halkın önemli bir bölümünün, göreceli istikrarın olduğu eski diktatörlükleri yıkmaktan pişmanlık duyacağı bir noktaya ulaştı.

Belki de dış müdahalelerle ilgili ekleyeceğimiz son sonuç; müdahale edilen ülkeye hakim olabilmek için toplumsal ne kadar fay hattı varsa hepsinin harekete geçirilmesidir. Ülkeden ülkeye potansiyel noktalar farklılık gösterse de sonuç halkın birbirini kırdığı bir iç çatışma olmuştur. Örneğin Libya’da hâlâ çok önemli bir güce sahip kabileler birbiriyle çatıştırılırken, Suriye ve Yemen’de mezhepsel farklılıklar ön plan çıkarılmaya çalışılmıştır.

Bu yaklaşımın ışığında dış müdahalelerin yaşandığı Libya, Yemen ve Suriye’nin yaşadığı travmalar ve bir türlü sağlanamayan istikrar bu haftaki sayfanın konusu oldu. Libya’da NATO müdahalesiyle devrilerek öldürülen Kaddafi’nin oğlu, ABD gazetesine konuşarak iktidara dönme sinyali verdi. Yemen’de fiili olarak birçok bölgeyi elinde bulunduran Husiler resmi olarak tanınmak için hamleler yapıyor. Suriye’de ise Esad yönetimi, ülkenin güneyindeki Dera’da tam hakimiyet sağlayamadığı Dera el Balad bölgesini kuşatmış durumda. Birleşmiş Milletler geçtiğimiz günlerde 18 bin sivilin bölgeyi terk ettiğini açıklamıştı.

Seyfülislam El-Kaddafi: İktidara dönmesi bir ihtimal mi?

Rai al Youm
Başyazı

Libya’yı 42 yıldan fazla yöneten merhum Albay Muammer Kaddafi’nin oğlu Seyfülislam Kaddafi; Şubat 2011’de babasının yönetiminin kanlı bir şekilde devrilmesinden bu yana on yıl geçmesine rağmen, yabancı medyanın, Arap ve uluslararası okuyucuların ilgi konusu. Belki de New York Times muhabiriyle yayınlanan uzun röportajı bu konudaki en belirgin kanıtlardan biri.

Albay Kaddafi yönetiminin “Veliaht Prensi”nin bu çekiciliğinin kaynağı, öncelikle devrimden on yıl sonra Libya’daki çöküş durumunun devam etmesi ve onu destekleyen Batılı ülkelerin başarısızlığından kaynaklanmaktadır. Özellikle ABD Başkanı Barack Obama yönetimi ve İngiltere ve Fransa hükümetlerinin NATO bombardıman uçaklarına rejimi devirmek için askeri müdahaleye yeşil ışık yakarak ve Albay Kaddafi’yi korkunç bir şekilde idam etmeleri için “devrimcilere” teslim eden üçlünün başarısızlığı. Herhangi bir alternatifin hazırlanmamış olması, amacının rejimi devirip Albay Kaddafi’yi öldürmek olduğu ve Libya halkının son endişeleri olduğu anlamına geliyor.

Seyfülislam, Amerikan gazetesine verdiği röportajda, 10 yıllık kaostan sonra Libya’da kaybedilen birliği “canlandırmak” için iktidara dönmek gibi siyasi emelleri olduğunu doğruladı. Şu anda Libya’yı yöneten siyasi sınıfın liderlerinin güvenliği, emniyetli bir yaşam sağlayamadıklarını ve  ülkeye sefaletten başka bir şey getirmediklerini ifade etti. Libya’da yaşananların bir devrim olmadığı, bilakis “iç savaş ya da kötü günler” olarak adlandırılabileceği vurgusunu yaptı. 2017’de serbest bırakılmasından bu yana artık özgür olduğunu ve korumalarının (onu tutuklayan Zintan milisleri!) arkadaşları haline geldiğini söyledi. Herhangi bir cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmaya hazır olduğunu ima etti.

Hiç şüphe yok ki çoğu Libyalı arasında geçmişe dönme özlemi var ve birçoğunun dediği gibi, babasının rejiminin devrilmesinden pişmanlık duyuyorlar. Ancak Seyfülislam, herhangi bir siyasi program ortaya koymadı. Hâlâ en güçlü kartının, rahmetli cumhurbaşkanının oğlu olması ve  42 yıllık iktidarı boyunca Libyalılara mevcut kötü koşullara kıyasla sağladığı güvenlik ve istikrar durumu olduğuna inanılıyor.

Geçmişe duyulan özlem ve bunun sağladığı güvenlik ve istikrar, ülkenin petrol zenginliğinin en azından bir kısmından faydalanmak ve Libya’yı özellikle Afrika kıtasında dünya haritasına sağlam bir şekilde yerleştirmek yeterli değil. Dünya değişti ve 40 yıl önce uygun olan bugün uygun olmayabilir. Libyalılar da değişti ve gençlerin yüzde 60’ından fazlası otuz yaşın altında ve yarısından fazlası Albay Kaddafi’nin zamanını bilmiyor. Kaddafi rejiminin de kusurları vardı. Özellikle de diktatörlük, özgürlüklerin olmaması, diğer görüşlere izin verilmemesi ve  kurumlardan oluşan devletinin inşa edilmemesi gibi.

Libya’daki “NATO” savaşında üç kardeşini ve müttefiklerini kaybeden Seyfülislam Kaddafi’nin babasının yerini almaya aday olduğu sırada, ülkede demokratik, ekonomik ve siyasi reformlar gerçekleştirmeye çalıştığını söylemek doğru olur. Muhalif figürlerin hepsi olmasa da çoğuyla iletişim kurdu. Düzinelerce siyasi tutukluyu serbest bıraktı ve sürgünlerin dönmesi için ülkenin  kapılarını açtı. Bazıları devlet kurumlarına alındı. Ancak, “reform” projesi, babasının ve çevresindeki grubun muhalefeti nedeniyle birçok engelle karşılaşmaya devam etti ve sonuçları sınırlı oldu.

Güçlü bir şekilde ortaya çıkan soru şu: Kaddafi’nin oğlunun iktidara dönmesi için bir fırsat var mı? Yerel ve uluslararası alanda bu alandaki hedeflerinin önünde duran engeller nelerdir?

Olumlu yönlerden başlayacak olursak, “isyancıların” ve destekçilerinin son on yılda Kaddafi yönetimine alternatif bir model sunamaması, iktidara ulaşmak için aralarındaki iç mücadele, Libya’daki parçalanmış siyasi durum, yaygın yolsuzluk, Libyalıların yüzlerce milyarının yağmalanması  ve milislerin yarattığı kaos gelecekteki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmasına izin verilirse “genç” Kaddafi’nin iktidara dönmesinin önünü açacak faktörlerdir. Özellikle Libya halkını ülkeyi birleştirip ilerletebileceğine ve halkının meşru taleplerini karşılayabileceğine ikna edebilecek rakip “karizmatik” bir figürün yokluğunda hâlâ önemli bir kişiliktir. Aynı zamanda aşiret desteğine sahip olduğunu ve aşiretlerin Libya’da önemli bir faktör olduğunu da unutmamalıyız.

Ancak engellerden bahsedecek olursak, bunlar da aynı zamanda çoktur. Özellikle de Uluslararası Ceza Mahkemesinin insanlığa karşı savaş suçları işlemekle suçlaması ve yargılanmak üzere iade edilmesini talep etmesi en önemli engellerden. Kardeşlerinden farklı olarak askeri bir görev üstlenmediğini, bir tabura komuta etmediğini ve belki de bu dosyadaki en güçlü kartının ABD dahil birçok ülkenin bu mahkemeyi ve kararlarını tanımadığını iddia edebilir. Rakiplerinin ve babasının yönetiminin, babasının işlediği suçlardan daha ciddi suçlar işlemesi ve ardından onu devirmesi ve Libya’yı dünyanın en yozlaşmış on ülkesi arasına sokması ironiktir.

Kısacası Seyfülislam Kaddafi’nin siyasi emellerine ulaşması ve yeniden iktidara dönmesi için uzun bir yolu olduğunu söyleyebiliriz. Belki de New York Times muhabirinin, kendisinin tarif ettiği üzere hayatını riske ederek onun şatafatlı ikametgahında ziyaret etmesi ve gazetenin röportaja neredeyse tam bir sayfa ayırması, geri dönüşünün tamamen dışlanmadığını doğrulayan göstergelerden biridir.

“Kuzey Yemen” sizi Kuzey Yemen’e davet ediyor!

Salih el Baydani
Al Arab

Yemen’deki siyasi çevreler, Husilerin kendi kontrol bölgelerine girmek isteyenler için vize oluşturma kararını, isyancıların Kuzey Yemen’de dayatmaya  çalıştığı “Kuzey Yemen” devletinin sınırlarının çizilmesine yönelik bir adım olarak nitelendirdi. Özellikle de askeri dengeler nedeniyle Yemen’in biri kuzeyde diğeri güneyde olmak üzere iki otoriteye bölünmesinin fiili bir hal almasından  sonra...

Husiler tarafından yakın zamanda yayınlanan bir belge, Eylül 2014’te devlete karşı yapılan darbenin ardından uyguladıkları fiili yetkileri artıran daha fazla önlem alma eğilimlerini ortaya koydu.

Yemenli aktivistler tarafından sosyal medyada paylaşılan belgede; Husilerin al Bayda’daki Afar ve Taiz’deki al-Rahda bölgelerinde kendi kontrolleri altında Göç ve Pasaport Dairesine bağlı ofisler kurdukları görülüyor. Bu ofisler tarafından verilen vizeler dışında herhangi bir Yemenli veya yabancı yolcunun kontrolleri altındaki  bölgelere geçişi engelleniyor.

Yemenli aktivistler ve medya mensupları, Husilerin ani tedbirini tek taraflı bir siyasi ayrılık ilanı olarak değerlendirdi. Bu adım, Husi milislerin kontrolleri altındaki bölgelerdeki hakimiyeti güçlendirmeyi hedefliyor. Meşru hükümet kurumlarının siyasi, idari ve ekonomik etkinliklerinin etkisizleştirilmeye çalışmanın yanı sıra milisler tarafından yönetilen uluslararası alanda tanınmayan kurumların otoritesini sağlamlaştırmak diğer bir amaç.

Yemenli siyaset araştırmacısı Faris al Bayl, al Arab’a verdiği demeçte gelişmeleri bir oldubittiyi dayatmaya yönelik yeni bir Husi girişimi olarak nitelendirdi. Milis gücünün, halkın otoritesini ve yönetimini ortadan kaldırmak ve nüfuzu ile varlığını dayatmaktan başka bir şey istemediğini belirtti. Bu nedenle kendi bekası için devletin boşluğundan faydalanmaya çalıştığını ifade etti. Bayl, “Görünüşe göre Husi milisleri, insanların vize veya onay dışında seyahat etmelerini veya geri dönmelerini engelleyerek, onları küçük düşürmeyi ve tüm hareketlerini kontrol etmeyi amaçlıyor” dedi.

Husiler, iktidara karşı darbelerinden bu yana geleneksel Yemen devletinin yapısını değiştirmek amacıyla birçok karar aldı. Aldıkları kararlarla askeri ve güvenlik müessesesinin doktrinini değiştirmeyi, kültür ve eğitim kurumlarının kimliğini farklılaştırmayı amaçladılar. Aldıkları bir sürü tedbirle “devleti yeniden kurma” projesini gerçekleştirmek istediler.

Husilerin bu kapsamda aldığı tedbirler, uluslararası kabul görmüş Aden hükümetine bağlı Yemen Merkez Bankasının çıkardığı paranın tedavülünün engellenmesini de içeriyor. İsyancıların kontrolündeki bölgelerin sınırlarında vergi ve gümrük merkezlerinin oluşturulması; meşru hükümetin yönettiği kurum ve sektörlerin hiçbirini tanımadıklarının ve bunların etkinliğini ve içeriğini boşalttığının bir işareti.

Husilere bağlı Toplu Taşıma Kurumu; uluslararası ve yerel toplu taşıma şirketlerinin ve araç kiralama ofislerinin yöneticilerine bir genelge gönderdi. Genelgede, Başkent Sana’a’daki Göç ve Pasaport Dairesinden pasaportunda çıkış veya dönüş vizesi olmadığı sürece hiçbir yabancı veya Arap şoförün otobüs kalkış noktasından hareket etmemesini şart koştu.

Yemenli gazeteci Hamdan al Ali, al Arab’ a yaptığı açıklamada, bu önlemlerin İran’ın tüm ülkeyi kontrol etme projesiyle çelişmediğini ifade etti. Bu önlemin “Yemenliler ve Yemen mıntıkaları arasındaki engelleri artırmayı amaçlayan aşamalı bir taktik önlem” olduğuna dikkat çekti.

Dera iki kader arasında: Anlaşma veya askeri çatışma

Emin el ASSİ
El Araby el Cedid

Suriye’nin güneyindeki Dera kentindeki Dera el-Balad bölgesinin mahalleleri birkaç gündür iki kader arasında gidip geliyor. Ya halkı ve bu mahallelere girmek için fırsat bekleyen rejimi tatmin eden bir anlaşma ya da Rusya’nın himayesinde devam eden müzakerelerin başarısız olması. Böylesi bir gelişme ise tüm Suriye’nin güneyindeki kartları yeniden karacak ve onu yeniden başa döndürecek açık bir çatışma anlamına geliyor. Tüm veriler, geçtiğimiz pazartesi günü, müzakere turunun başarısızlığının duyurulmasıyla karşı karşıya gelmenin bir seçenek olduğunu gösterdi. Rejimin Dera el Balad mahallelerine kontrolünü dayatmada ısrar ettiği koşullar ışığında, savaşçılar ve yerel direniş grupları seferberlik ve uzun bir savaşa hazır olduklarını ilan ettiler.

Ancak medya aktivisti Ahmed al Masalma, al Araby al Cedid ile yaptığı röportajda, Rus tarafının salı günü Dera’da 24 saat boyunca yeni bir ateşkes ilan ettiğini doğruladı. Bölge Müzakere Komitesi, rejim görevlileri ve Rusya arasındaki müzakerelerin seyrini yeniden canlandırmak için çalıştı. Al Masalma, Dera halkı için müzakere heyetinin “Pazartesi akşamı, yeni bir teklifle Rusların 5. Kolordusu’ndaki 8. Tugay unsurlarına ek olarak Suriye ordusunun 15. tümeninin Dera al Balad ve diğer mahallelerde konuşlandırılmasını sağlayan yeni bir öneri sunduğunu” söyledi. Yerel medya ajansı Nabaa’ya göre, komite “bazı yerleşim bölgelerinde komite üyeleri eşliğinde bir teftiş süreci yürütmek” de dahil olmak üzere başka önerilerde de bulundu. Rejim ve Rusya’nın önümüzdeki saatlerde müzakere heyetinin önerisine yanıt vermesi beklenirken, sürecin yerini geçici bir sükunete bırakması olasılıklar arasında.

Suriye rejimi, geçtiğimiz hafta Dera el Balad mahallelerindeki halkı temsil eden bir komite ile varılan anlaşmayı veto ederek, orta ve hafif silahların teslim edilmesi ve güvenlik sağlanması karşılığında yaklaşık 11 bin aileye yönelik kuşatmanın kaldırılmasını öngörmüştü. Güvenliği sağlamak için bu mahallelerde askeri noktalar konuşlandırdı. Ancak rejim, mahalleleri zorla ele geçirmek ve büyük çaplı misillemeler yapmak amacıyla güvenlik güçleri tarafından aranan bazı kişileri Kuzey Suriye’ye göndermekte ısrarcı. Rejim, Dera el-Balad mahallelerinde IŞİD bağlantılı grupların varlığını iddia ederek çıkışlarını talep ederken; yerel kaynaklar 2011’in sonundan beri rejimin tamamen kontrolü dışında olan bölgeye kendi iradesini zorla kabul ettirmek için bu iddialardan başka bir şey bulamadığını ifade etti.

Al Araby al Cedid’e bilgi veren kaynaklar, Başkan Beşar Esad’ın kardeşi Mahir al Esad’ın liderliğindeki Dördüncü Tümen’in, al Omari Camii’ni ele geçirmek istediğini doğruladı. Rejimin bayrağı, devrimin yenilgiye uğratıldığına dair açık bir medya mesajı olarak caminin üzerinde dalgalanmış olacak.

Evrensel / 09.08.21