Arap dünyası; birçok kritik gelişmenin yaşandığı lakin istikrarsızlığın devam ettiği bir haftayı daha bıraktı. Bu gelişmeleri sayarsak;
Türkiye’de yurt dışına asker gönderme tezkeresi tartışılırken, olası Suriye operasyonunun gerçekleşebilirliği ve sebepleri tartışıldı.
Suriye’nin başkenti Şam, uzun bir aradan sonra tekrar saldırılara maruz kaldı.
Husilerin ilerleyişinin devam ettiği Yemen’de, Husiler ile İhvan arasında varılan mutabakatlar sonucunda, Baihan, Usaylan, Ain ve Harib kentlerinden sonra kritik bir öneme sahip Şebve kentinin tamamını kontrol etmesi gündemde.
Libya’da Parlamento ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerine iki aydan az bir süre kala, Ocak 2020 ve Haziran 2021’de düzenlenen Berlin konferanslarında anlaşmaya varılan yol haritasını uygulamak üzere müdahil ülkelerin bakanları başkentte bir araya geldi. Alınan kararlar arasında milislerin dağıtılması ve yabancı güçlerin ülkeden çıkarılması da mevcut.
Halk desteği için Suriye’ye operasyon
Türkiye uzmanı olarak bilinen Muhammed Nureddin, Suriye’de operasyonları yürüten 5 generalin emekliliğini isteyerek istifa etmesinin Eylül’ün ortalarından itibaren ısınan İdlib dosyasıyla eş zamanlı olmasına dikkat çekti. Nureddin, Türkiye’nin Menbic ve Tel Rıfat’a yönelik operasyon hazırlıkları devam ederken Putin’in Soçi zirvesinde onay vermediğini yazdı. Nureddin operasyonla ilgili olarak; “Erdoğan, Tel Rıfat’ta veya Münbiç’te, hatta Ayn İsa’da bir Türk askeri harekâtının giderek erozyona uğrayan halk desteğini yeniden kazanacağına inanıyor” dedi. Nureddin ayrıca Türkiye’nin taahhüt ettiği M4 yolunu açma karşılığında Tel Rıfat ve Münbiç’i askeri operasyonla alarak Kürt bölgeleri arasında iletişimi koparmayı hedeflediği yorumuna yer verdi.
Şam’daki patlamalar
Şam uzun süren bir aradan sonra son günlerde yeniden ardı ardına patlayan bombalarla sarsıldı. Şam’ı hedef alan son intihar saldırıları 2017’de gerçekleşmişti. Al Araby al Cedid gazetesi, sorumluluğun “Saraya Qasiun” grubunun üstlendiğini yazdı. 2019 yılının başlarında kurulan “Saraya Qasiun” rejim güçlerine karşı zaman zaman çoğu suikast ve patlayıcıların infilak ettirilmesi olmak üzere operasyonlar düzenleyen silahlı bir grup. 14 kişinin öldüğü son patlamayla ilgili olarak Rai al Youm gazetesi “Başkentin göbeğinde şafak vakti meydana gelen son saldırıyla ilgili ön bilgiler, arkasındaki güçlerin son derece organize, operasyonel ve istihbarat konusunda son derece yüksek eğitimli olduklarını gösteriyor” dedi.
Yemen; Husiler ile İhvan’ın uzlaşısı
Kritik gelişmelerin yaşandığı diğer bir Arap ülkesi Yemen’de 6 yılını geride bırakan iç savaşta Husiler özellikle Müslüman Kardeşlerin Yemen koluyla vardıkları uzlaşıdan sonra art arda birçok bölgeyi almayı başardı. Bilindiği gibi Yemen İhvanı iç savaş başladığından bu yana Husilere karşı başını Suudi Arabistan’ın çektiği koalisyonun yanında yer almıştı. Al Arab gazetesi yayınladığı haberde Husiler ile İhvan liderleri arasında beyan edilmemiş temaslardan sonra Baihan, Usaylan, Ain ve Harib’in alındığını ve Ma’rib vilayetine komşu daha fazla bölgenin el değiştirebileceğini yazdı. Gazete, Türkiye’de Müslüman Kardeşler’e bağlı medya kuruluşlarının Ma’rib ve Şebve vilayetlerini Husilere teslim etmesini talep eden çağrıların artmasının ardından, Arap koalisyonunun gelişmeleri yakından izlediğini ifadelerine yer verdi. Aynı gazeteden Hayrullah Hayrullah Yemen’in şu anda öncekilerden farklı olarak yeni bir aşamadan geçtiğini ve İran etkisinin artık yadsınamayacak bir noktaya geldiğini belirtti. Hayrullah, “Husiler (Ensar Allah grubu), 2018 sonunda Birleşmiş Milletler himayesinde imzaladıkları Stockholm Anlaşması’nı lehlerine yapmayı başardıktan sonra Kızıldeniz’de güçlü bir şekilde yer aldılar” dedi.
Libya’da “istikrar” konferansı
Geçtiğimiz perşembe günü Libya’nın başkenti Trablus önemli bir gelişmeye ev sahipliği yaptı. Ocak 2020 ve Haziran 2021’de düzenlenen Berlin konferanslarında anlaşmaya varılan yol haritasını uygulamak üzere müdahil ülkelerin bakanları başkentte bir araya geldi. Bu toplantıda parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 24 Aralık’ta zamanında yapılacağını, tüm yabancı güçlerin ve paralı askerlerin geri çekilmesi gerektiğinin ve seçimlerin yapılması için vazgeçilmez bir başlangıç olarak milislerin dağıtılmasının gerekliliğinin altı çizildi. Lakin seçimlere iki aydan az bir süre kalmasına rağmen bu kararlar uygulanmadı. BM Güvenlik Konseyi’nin aldığı 2570 ve 2571 sayılı aynı içeriği taşıyan kararlar da hayata geçmedi. BAE’de yayınlanan el Halic gazetesi baş yazısında ülkede süren kaosun son nedeninin yabancı askerler ve milisler olduğuna dikkat çekti ve İstikrarın sağlanmasının birinci adımının bu güçlerle ilgili alınan kararın uygulanması olduğunu vurguladı.
Türkiye takas etmeyi teklif ediyor: Tel Rıfat’a karşılık “M4” yolu
Muhammed Nureddin/ al Ahbar
20 Eylül'de, “Fırat Kalkanı” bölgesinin komutanı Tümgeneral Hakan Öztekin, Tuğgeneral Mustafa Enis Koç ve Tuğgeneral Orhan Akkurt onlara Metin Eştürk ve Ercan Çorbacı eklenmeden önce emekliliğini isteyerek istifa etti. Böylece istifa edenlerin sayısı beşe yükseldi. Yetkililerin onları kararlarından vazgeçirme çabalarına rağmen, emekli olmakta ısrar ettiler ve istediklerini aldılar. Eylül ortasında İdlib cephesinin ısınmasıyla aynı zamana denk geldiği için istifaların zamanlamasının üzerinde durmak mümkün. Ancak bu, birçok analize göre daha da önemli olan, Suriye'de birbiri ardına yapılan askeri operasyonlar dışında net bir Türk politikasının olmamasına da atfedilebilir.
Son zamanlarda, Türk-Rus temasları en üst düzeyde yoğunlaştı. Ardından geçen ayın sonunda Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rus Lider Vladimir Putin'i Soçi’de “Ankara’nın 5 Mart 2020 anlaşması kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmesi gerekliliği” başlığı altında bir araya getiren bir zirve gerçekleşti. Yani militanları geri çekerek Halep ile Lazkiye arasındaki M4 yolunu açılması talep edildi lakin sızdırılan sonuçlara göre zirve “hiçbir sonuç olmadan” sona erdi. Ancak gelişmeler sahnesinde Türkiye'nin Fırat'ın batısındaki bölgelere Halen Kürt Halk Koruma Güçleri ve Suriye Demokratik Güçleri'nin kontrolünde olan (Tel Rıfat veya Münbiç) askeri operasyon başlatma niyetini açıklamasıyla birlikte başka bir şey daha ortaya çıktı.
Türk askeri uzmanlarına göre bu bölge Türkiye için lojistik öneme sahip:
Tel Rıfat, İdlib ve Afrin bölgeleri ile “Fırat Kalkanı” bölgeleri arasındaki “rahat” coğrafi yakınlıkta bir boşluk oluşturmaktadır.
Menbiç’in kontrolü halinde Fırat’ın batısı ile doğusu arasındaki Kürt iletişimini tamamen kesiyor ve Kürtler doğu bölgelerine hapsoluyor.
Tel Rıfat’ın kontrol altına alınması, Halep’in kuzeyinin daha fazla Türk etkisi ve baskısı oluşması anlamına gelecektir.
Böyle bir operasyondan elde edilmesi beklenen faydalara paralel olarak, Türkiye’nin özellikle Rus hava kuvvetlerine bırakılan hava sahasını kontrol etmemesi gerçeğinde temsil edilen lojistik komplikasyonlar var. Bu nedenle, yalnızca herhangi bir kara operasyonu başarısızlığa; Türk askerleri daha fazla ölüme maruz kalacaktır. Bu, Moskova’nın böyle bir operasyona ilişkin tutumu, kabul edip hava sahasını Türk uçaklarına mı açacağı yoksa karşı mı çıkacağı sorusunun kapısını aralıyor. Şimdiye kadar edinilen bilgilere göre Putin, Soçi zirvesinde Türkiye'nin böyle bir operasyon başlatmasına karşı çıktı. Lakin diğer taraf hazırlıklarına devam ederken yaklaşan saldırı tehdidi nedeniyle insansız hava araçlarıyla Tel Rıfat’ın üzerine halkı bölgeyi terk etmeye çağıran broşürler bile attı.
Moskova ve Şam, Ankara’yı 5 Mart 2020 anlaşmasını uygulamamaktan sorumlu tutuyor. Buna karşılık Türkiye de Rusya’nın, Erdoğan ile Putin arasında Soçi’de imzalanan 22 Ekim 2019 tarihli “Barış Pınarı” konusundaki yükümlülüklerini yerine getirmediğini düşünüyor. Bu mutabakatın altıncı maddesine göre Kürt savaşçıların Tel Rıfat, Münbiç ve Fırat'ın batısındaki bölgeden çekilmesi gerekiyor. Dolayısıyla Türkiye, söz konusu anlaşmaya dayanarak Kürtlere yönelik herhangi bir askeri operasyonu meşru görmektedir. Ancak Tel Rıfat ve Münbiç cephesi neden şimdi ısınıyor?
Kürtler, Türk ordusunun Tel Rıfat ve Münbiç'i işgal etmesi durumunda bununla kalmayacağını, verilerin gösterdiği gibi Fırat'ın doğusunda bölgeyi son Kürt savaşçıdan “temizlemeye” kadar yeni operasyonlara başlayacağını biliyor. Buna göre, “Fırat Kalkanı”, Afrin, “Barış Pınarı” ve İdlib'den sonra beşinci operasyon gerçekleşirse son olmayacak ve gelecekte gerçekleştirilecek çeşitli hedefleri içeriyor:
M4 yolunun açılmasıyla ilgili takas, böylece Türkiye’nin buradan çekilmesi bir yenilgi gibi görünmüyor, özellikle Erdoğan kendisi için bir başarı olarak kabul edilen yeni bir alan kazanacak.
Erdoğan'ın her türlü başarıya acilen ihtiyacı var.
Neo-Osmanlıların 1920 tarihli Misakı Milli sınırlarına uygun olarak kuzey Suriye, Tel Rıfat ve Münbiç bölgelerini Türkiye’ye ilhak etme tarihi hedefini gerçekleştirmek.
Türk ekonomisi zaman zaman acı darbeler alıyor, bunların sonuncusu liranın değerindeki önemli düşüş yaşanıyor. Yapılan kamuoyu araştırmalarının hemen hemen hepsi Adalet ve Kalkınma Partisinin halk desteğinin azaldığı oy birliği ile hemfikir.
Bu nedenle Erdoğan, Tel Rıfat'ta veya Münbiç’te, hatta Ayn İsa’da bir Türk askeri harekâtının giderek eriyen halk desteğini geri kazanacağına ve kamuoyuna askeri bir zafer olarak yansıtacağına inanıyor.
Son Şam bombalamalarının arkasında kim var?
Başyazı/Rai al Youm
Son birkaç gün içinde Suriye’yi hedef alan çok ciddi üç saldırı gerçekleşti. Bunlardan ilki İsrail'in Palmyra şehrine ve Humus’taki T-4 hava üssüne baskınlarıydı. İkincisi, Humus-Hama yolu üzerinde bulunan bir ordu mühimmat deposunda bakım sırasında meydana geldiği söylenen gizemli bir patlama. Bu patlamada altı kişinin öldü ve dört kişi de yaralandı. Ancak çarşamba günü şafak vakti meydana gelen ve Şam’ın göbeğindeki bir köprünün yakınında bir askeri otobüsü hedef alan ve en az 14 askerin ölümüne yol açan bombalama en ciddisiydi. Buna ek olarak, yıllarca süren güvenlik ve istikrarın ardından Suriye başkentini istikrarsızlaştıracak başka patlamaların olasılığına işaret ediyor.
Başkentin göbeğinde şafak vakti meydana gelen son saldırıyla ilgili ön bilgiler, arkasındaki güçlerin son derece organize, operasyonel ve istihbarat konusunda son derece yüksek eğitimli olduklarını gösteriyor. Hedeflenen otobüse patlayıcılar takıldı ve büyük olasılıkla uzaktan patlatıldı.
Şam’ı hedef alan son intihar saldırıları 2017’de gerçekleşti. Bunların arasında iki polis karakoluna düzenlenen ve düzinelerce kişinin öldüğü iki intihar saldırısı da vardı. IŞİD bu saldırıların arkasında olduğunu açıkladı. Ancak bu saldırılar, Suriye Arap Ordusu’nun yakındaki Duma kasabası üzerinde kontrolü yeniden ele geçirmeyi başarması ve tüm silahlı unsurların bölgeden çıkarılmasının ardından azaldı. Bazı Arap ve yabancı analizler, bu baskınları ve patlamaları, militanları ve teröristleri İdlib şehrinden çıkarması ve Suriye'nin diğer bölgelerinde olduğu gibi, üzerinde resmi egemenliğin yeniden sağlanması hedeflenen Suriye-Rus saldırısıyla ilişkilendiriyor. Aynı zamanda, Türkiye'nin Suriye ordusunun ve Kürtlerin (SDG) ülkenin kuzeybatı ve doğusundaki mevzilerine kapsamlı bir askeri saldırı başlatma hazırlıklarıyla ilgili haberlerle de bağlantılı. Kesin olan şu ki şafak vakti askerlerin otobüsüne yapılan saldırı, arkasında büyük bölgesel ve uluslararası istihbarat servislerinin bulunduğu profesyonel hücreler tarafından planlanıp yürütülen bir güvenlik ihlalini yansıtıyor.
Sonuç olarak, bombalamaların Suriye başkentine geri dönmesinin her düzeyde endişe kaynağı olduğunu söylüyoruz. Bununla birlikte, Suriye Arap Ordusu ve diğer güvenlik birimlerinin bu konuda sahip olduğu deneyim ve büyük başarılar nedeniyle, onları kontrol etme ve bunlarla mücadele etme olasılıkları yüksek olmaya devam ediyor.
Yemen’de Husiler ile İhvan arasında uzlaşma
Hayrullah Hayrullah/al Arab
Husiler, Kuzey Yemen’de, yani 1990'da birlik olmadan önce Yemen Arap Cumhuriyeti olarak bilinen bölgede şu anda ne kadar geniş alanları ellerinde tuttuklarını kanıtlamak için Peygamber’in doğum gününden yararlandı. Hudeyde limanındaki deniz askeri geçit töreni, ona el koymanın doruk noktasıydı ve bir donanma kurmadaki başarıları küçümsenemez. Husiler (Ensar Allah grubu), 2018 sonunda Birleşmiş Milletler himayesinde imzaladıkları Stockholm Anlaşmasını lehlerine yapmayı başardıktan sonra Kızıldeniz’de güçlü bir şekilde yer aldılar.
Açıkçası, Husiler uluslararası oyunun kurallarını biliyor. Arkalarında kendisini Pers genişleme projesinin hizmetine koyan bir İran aklı var. O sadece fırsatların değerlendirilmesinde ustalaşmakla kalmaz, aynı zamanda bu projede nerede ilerleyebileceğini ve nerede geri çekilmesi gerektiğini de bilir. Bu tutum, Husilerin Muha’dan geri çekilişlerini açıklıyor. Bu nokta; Stratejik Bab el-Mendeb Boğazı’nın kontrol edilebildiği Yemen limanıdır. İran, bu limanın stratejik konumu nedeniyle dünyanın Muha’daki varlığını kabul edemeyeceğini fark etti ve bu nedenle Husileri, yenilgiyi kabul etmeye zorladı.
Dönemin Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin elçisi Martin Griffiths’in nezaretinde yapılan Stockholm Anlaşması sonucunda Husiler ateşkesi ve aynı zamanda Hudeyde’yi ve limanını elde ettiler. Griffiths, şehri ve limanı geri almak için Tarık Muhammed Abdullah Salih liderliğindeki Yemen kuvvetlerinin başlattığı saldırıyı durdurmayı başardı.
Bugün Yemen’de yaşananların temelinde Müslüman Kardeşlerin Şubat 2011’de Ali Abdullah Salih’e karşı gerçekleştirdiği darbe var. Planları o zamanki Yemen cumhurbaşkanının yerini almaktı. Sonunda İran'ın bir aracı olan Husilerin bir aleti haline geldiler.
Aslında, Husilerin Marib şehrini ele geçirmesi durumunda neler olabileceğine dair iki görüş var. İlk görüşe sahip olanlar, “Ensar Allah”ın güneye yöneleceğine ve kendilerine sadık ailelerin bulunduğu petrol ve gaz zengini Şebve vilayetine daha da nüfuz edeceğine inanıyorlar. Bu görüş hafife alınamaz. Ancak diğer görüşün sahipleri, Husilerin Marib şehrinin düşmesinden sonraki bir aşamada Yemen ile Krallık arasındaki sınır bölgelerinde Suudi Arabistan Krallığı'nda doğrudan tacize odaklanacağını söylüyor.
Her halükarda, Yemen’in şu anda öncekilerden farklı olarak yeni bir aşamadan geçtiği açıkça görünüyor. Husiler hafife alınamayacaklarını ve İran'ın Yemen'deki varlığıyla bir arada yaşamanın bir gerçeklik haline geldiğini kanıtladıktan sonraki aşama çok tehlikeli.
Seçimler ve Libya ordusunun birlik bahsi
Başyazı/al Halic
Gözlemciler, Avrupa ile Afrika arasında çok stratejik bir bölgede yer alan Libya’nın Doğu ve batı Libya'daki çatışan tarafların 23 Ekim 2020’de Cenevre’de ateşkes anlaşması imzalamasından bu yana durumun son derece karmaşık doğası konusunda hemfikirdir. Siyasi ve güvenlik durumu hala belirsiz ve Sözde “Arap Baharı” bağlamında Kaddafi rejiminin düşmesinden sonra Fransa ve İngiltere liderliğindeki Atlantik İttifakı’nın neden olduğu kaosa yakında bir son vermek zor.
İstikrarsızlık durumu; artan bölgeselleşmenin bir sonucu olarak etkili aktörlerin askeri yığınağının doğrudan bir sonucu olduğu açıktır. Yabancı silahlı grupları ve paralı askerleri destekleyen bölgesel ve uluslararası güçlerin müdahalesine ek olarak, Libya toplumunun tüm bileşenlerini birleştirebilecek ve temsil edebilecek merkezi devlete ilişkin fikir birliğinin de olmaması neticesidir.
Sonuç olarak, geçtiğimiz yıllarda barışçıl bir siyasi geçiş girişimlerinin başarısız olması, Libya dosyasını takip edenleri, yerel sahnedeki Libyalı aktörlerin planlanan tarihteki 24 Aralık 2021’de seçimleri yapma kabiliyetini sorgulamasına neden oldu. Özellikle Trablus’taki Danıştay’ın seçim kanunu üzerinde net bir uzlaşma sağlanamaması nedeniyle seçimlerin en az bir yıl ertelenmesi talebinin ardından.
Evrensel / 25.10.21