Libya bıçak sırtında seçimlere hazırlanırken...- Hediye Levent

Libya'nın bu şartlarda kağıt üzerinde mükemmel görünen bir yol haritası ile salaha eremeyeceğini tahmin etmek güç değil elbette.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 18 Kasım 2021
  • 10:19

Libyalılar 2020 yılının sonlarında BM’nin arabuluculuğunda varılan ateşkes süreci ile birlikte biraz nefes almıştı. Çatışmaların durması, darmadağınık ülkenin ve devlet kurumlarının yeniden inşası girişimlerinin başlaması, şiddetli savaştan geriye kalan harap alt ve üst yapının imarı gibi geleceğe dair ‘ümit veren’ bir dönemin de başlangıcı olmuştu. Ancak Libyalılar başta olmak üzere herkes ülkeye kolay kolay huzurun gelmeyeceğinin de farkındaydı.

Nitekim BM arabuluculuğunda ancak arka planında petrol zengini Libya’dan petrol sevkiyatının güvenliği, yeni göç dalgaları riski, artık iyice kontrolden çıkmış olan çatışmaların bölge ülkelerine sıçramaya başlaması gibi sebeplerle tedirgin olan ülkelerin/tarafların bastırması ile ilerleyen sürecin oldukça kırılgan olduğu aşikar.

2020 yılında varılan uzlaşma ile fiilen iki yönetimli, iki ordulu Libya’daki taraflar tek masa etrafında toplanmış ülkeyi seçimlere taşımakla görevli bir geçiş yönetimi ve hükümeti kurulmuştu. Bu uzlaşmaya göre Libyalıların 2021 yılının Aralık sonunda yeni parlamentosunu ve devlet başkanını seçmek üzere sandık başına gitmesi gerekiyor.

Ancak bu takvimlendirme ile birlikte yeni bir savaş da başlamış oldu. Kaddafi döneminin güç sahibi politik figürleri, öne çıkan aşiretler, ayaklanma dönemi ve sonrasında ekonomik ve siyasi açıdan güçlenen isimler, yerel gücüyle yetinmeyip bölgesel ve uluslararası platformda ‘müttefiklik’ ilişkileri kuranlar ve elbette Libya’ya yıllarca akıtılan ekonomik/siyasi/askeri yatırımlarının karşılıksız kalmasını istemeyen çok sayıda ülke…

Libya’nın bu şartlarda kağıt üzerinde mükemmel görünen bir yol haritası ile salaha eremeyeceğini tahmin etmek güç değil elbette.

Ve nihayet sandıkların kurulması gereken 24 Aralık tarihine haftalar kala aylardır konuşulan çatlaklar iyice belirginleşmeye başladı.

Şimdilerde “Libya’da seçimler mutlaka yapılmalı”, “Hayır, bu şartlarda seçim yapılamaz. Mutlaka ertelenmeli” tartışmaları gündemde.

Tartışmaların alevlenmesinin sebebi ise, BM arabuluculuğunda şekillenen yol haritasında belirtilen ve seçimlere kadar tamamlanması gereken şartların büyük ölçüde gerçekleşmemiş olması. Mesela, dağınık durumdaki silahlı yapıların tek çatı altında toplanıp ulusal bir ordu kurulması, idari yapılardaki çok başlılığın sona erdirilmesi ve kanuni alt yapının tamamlanması, kamu kurumlarının birleştirilmesi gibi aslında Libya’da tek bütün unsurları ile tek bir devletin kurulması olarak özetlenebilecek bir sürecin tamamlanmış olması gerekiyordu.

Ancak sahada her ne kadar çatışmalar sona ermiş olsa da 2020 yılı sonlarından bu yana yabancı silahlı milislerin ülkeden çıkarılması bir tarafa ülke içindeki silahlı grupların bekasının ne olacağı bile netleşmiş değil. Bu nedenle, ateşkes dönemi ile birlikte sessizleşen silahlı tarafların her an yeni bir çatışmaya hazır durumda oldukları sıkça yapılan yorumlardan.

Kaldı ki, seçimlerde aday olarak öne çıkan isim listesi mevcut yönetimin başbakanı Abdulhamid Dbeybe, Halife Hafter, Kaddafi’nin oğlu Seyf ül İslam, Türkiye kamuoyunun bildiği isimlerden Fethi Başağa şeklinde devam ediyor.

“Seçim mutlaka yapılmalı” diyen taraflar “gerçekçi olunması gerektiğini, ülkedeki şartların kolay kolay ve kısa süre içinde değişmeyeceğini ancak seçimlerin değişim sürecinin ilk adımlarından olabileceğini” savunuyor. Haksız da sayılmazlar aslında. En azından “geçiş hükümetinin hali hazırda en azından ikiye parçaya bölünmüş bir ülkeyi birleştirip seçime hazırlaması ve bunu da 1 yıldan az sürede yapması” gerçekçi değildi.

“Seçimler ertelenmeli” diyenlere göre ise, “Libya’da geçtiğimiz 1 yıl içinde pek bir şey değişmedi. Düne kadar savaşan taraflar daha seçimin nasıl yapılacağı konusunda bile uzlaşma sağlayamadı. Özellikle başkanlık için öne çıkan isimlerin yeni bir çatışma sürecini tetiklemesi mümkün. Çünkü Hafter’den Başağa’ya kadar birçok ismin ülke içinde ve dışında silahlı ve siyasi gücü uzlaşma döneminde daha da arttı.” Bu görüşte olanlar da haklı. Sonuçta geçiş dönemi ile nefes alan ülkenin savaş döneminin öne çıkan taraflarından birinin seçilmesi halinde tekrar savaş alanına dönmesi de mümkün.

Libya’da hâlâ 20 binden fazla yabancı savaşçı ve paralı asker olduğu tahmin ediliyor. Hafter dahil öne çıkan birçok ismin kendisine bağlı ve Libyalılardan oluşan paralı askerler bu sayıya dahil değil elbette. Herhangi bir kriz sinyali bu yerli ve yabancı paralı askerlerin çok kısa sürede tekrar savaşa hazır hale getirilmesini sağlayabilir.

Buna benzer birçok risk sebebiyle Libya, Libya’da aktif olarak bulunan veya düzenli petrol sevkiyatının sağlanması gibi çıkarları olan ülkelerin gündeminde. Geçtiğimiz hafta Paris’te yapılan Libya konferansı hem ülke içindeki risklerin ve tehlike altındaki seçim sürecinin hem de Libya sahasındaki ülkelerin çakışan çıkarlarının konuşulduğu bir platform oldu.

Konferansta alınan kararlardan birinin “Libya içinde ya da dışında seçim sürecini ve siyasi geçiş sürecini engellemeye, zayıflatmaya, manipüle etmeye ya da geçersiz kılmaya yönelik kişi ya da entitelere yönelik yaptırım uygulanması” olması dikkat çekici.

Katılan ülkeler arasında Berlin zirvesinde olduğu gibi yine ‘yabancı askerlerin çekilmesi’ yönünde tartışmalar eksik olmadı. Ancak bu tartışmalar yine karşılıklı suçlamalarla, ‘önce diğeri çekilsin’ mesajları ile sınırlı kaldı.

Velhasıl Libya bir seçime hazırlanıyor ancak seçimin yapılıp yapılmayacağı bile kesin değil.

Bu arada Türkiye ve Birleşik Arap Emirlikleri Libya’daki gidişatın seyrini etkileyen ülkeler arasında. Gerçi BAE açıkça Hafter tarafını desteklemiş ve askeri desteğini istihbarat paylaşmak ve doğrudan operasyon yapmak seviyesine taşımıştı. Mısır ve Suudi Arabistan ile birlikte BM’nin müzakere sürecini de destekleyen BAE politikasını oldukça esnetti ve Libya içindeki bütün taraflarla iletişim kurma niyetiyle hareket ediyor ancak hâlâ Libya’da etkili ülkelerden biri.

Türkiye ise, Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni açıkça desteklemiş ve BAE’nin doğrudan desteklediği silahlı güçlerle çatışan diğer tarafın safında yer almıştı.

24 Kasım’da BAE Emiri Muhammed Bin Zayed El Nahyan’ın Türkiye’ye gelmesi bekleniyor. Ziyaretin gündemine dair Türkiye tarafından yapılan birçok değerlendirme ve tahmin basında yer alıyor. Ancak BAE tarafından henüz ziyarete dair yorum yapılmadı.

Arap basınında bu ziyaretin gündeminin öne çıkan başlıklarından birinin Libya olacağına dair değerlendirmeler yer alıyor. Gerçi Arap basınında BAE’nin son yıllarda art arda gerçekleştirdiği diplomatik ataklar üzerinden “Dubai Ankara’nın yeni bölgesel müttefiki olur mu?” gibi sorular üzerinden yorumlara da rastlamak mümkün. Ancak ziyaret gerçekleşmeden bu yorumları yapmak için hâlâ erken.

Evrensel / 18.11.21