Mülteci sorunuyla ilgili son zamanlarda birçok olaya eşlik ettik. Mantıksal olarak olaylar birbiriyle bağlantılıydı ve hiçbiri mültecilerin çıkarına görünmüyordu. Avrupa’da, Türkiye’de yabancı karşıtı popülizmin yükseldiği süreçte ve Afgan mülteci kafilelerinin peş peşe Türkiye topraklarına geldiği sırada Ankara’da, Suriyeli mültecilerle talihsiz olaylar yaşadı.
Mültecilerle ilgili olaylar dizisi; her vatandaşın günlük yaşamını etkileyen ve endişe duymasına yol açan kafa karıştırıcı bir süreç olarak gelişti. Mülteci meselesi, yalan haberlerin ve yalan tepkilerin konusu haline getirildi. Sosyal medya ve hatta basın takipçilerini hem yurtiçinde hem de yurtdışında şaşırtacak bir takım çelişkili haberlere boğdu.
Rusya ve mülecilerin dönüşü konferansı
Rusya’nın himayesinde faaliyetlerine devam eden Şam’da düzenlenen “Suriyeli Mültecilerin Dönüşü Uluslararası Konferansı” geçen yıl düzenlenen aynı konferansın devamı niteliğindeki ikinci konferans oldu.
Ruslar, mültecilerin dönüşü konulu uluslararası konferansın, Şam’ın geleneksel müttefikleri (Rusya, Çin, İran) dışında uluslararası katılımın gerçekleşmeyeceğini gayet iyi biliyorlardı. Ancak, Rus diplomasisi tamamen başka bir amaca oynuyor. Bu amaç, uluslararası topluma Suriye’nin krizinden çıktığı mesajını vermekle özetlenebilir. Silahlı muhalefet üzerinde ezici bir zafer elde etti ve ulusal uzlaşma yol haritası (Suriye/Suriye) olarak adlandırılan sürece öncülük etti. Bu, Suriye’de güvenlik ve barışın sağlanacağı ve Suriyeli mültecilerin sağ salim evlerine dönme zamanının geldiği anlamına geliyor. Rusya’nın yapmak istediği “Artık Suriye güvenli bir yer. Rahatça dönebilirsiniz” mesajı vermek ve Esad’ın elini güçlendirmek. Ama gerçeklik böyle değil, gerçekte Suriye’de bir siyasal birlik ve halkın yaşamını sürdüreceği ekonomik bir temel yok.
Rusya ırkçı partilerle ilişki kuruyor
Öte yandan Rusya, siyasi programları nefret söylemine dayanan ve mültecileri sınır dışı etmeye ve sınırları kapatmaya odaklanan Avrupa ve Amerikan popülist sağının yükselişinden yararlanıyor. Rusya dünyada demokrasiden yana değil, ırkçılıktan yana tutum alıyor.
Dünyanın her yerinde ırkçı, gerici partilerle ilişki kuruyor. Nitekim Batı’daki ve komşu ülkelerdeki popülist akımlar, Suriye’deki konferansa memnuniyetle baktılar. Suriye’de barış çözümlerini teşvik etmekten ve mültecilerin acilen geri gönderilmesine duyulan ihtiyaçtan vazgeçmeyen Batılı ve bölgedeki popülist medyadan anladığımız şey bu. Rusya’nın; sağcı siyasi partiler ve baskı gruplarıyla kurduğu ilişkilerden bahsetmeye bile gerek yok. Bunu, Avusturya sağ partisinde olduğu gibi, Fransız sağ partisinin ve Almanya için Alternatif’ partisinin siyasi söyleminde açıkça görüyoruz. ABD’nin eski sağcı Başkanı Donald Trump ile Rusya’nın ilişkileri hakkında uzun süredir bir tartışma sürüyor.
Suriye hâlâ kırılgan ve parçalı
Suriye gerçeğine gelince, gelişmeler aksini gösteriyor. Her ne kadar böyle bir konferans yapılmışsa da ortada, gerçek Suriye vatandaşların dönebileceği güvenli ve yaşanabilir bir Suriye yok. Fiilen üçe bölünmüş, üç ayrı bölge olan ve siyasi birliği olmayan parçalı ve yıkıma uğramış bir ülke söz konusu. Rusya’nın gözetiminde gerçekleşen uzlaşmalar hâlâ kırılgan ve sağlam değil. Zaman zaman çatışmalar çıkıyor. Bu çatışmaların sonuncusu, birkaç hafta önce güneydeki Dera şehrindeydi. Suriye coğrafyasının Suriye makamlarının kontrolünde olmadığından bahsetmiyoruz bile. Fırat’ın doğusundaki bölge (Suriye coğrafyasının üçte birine tekabül ediyor) halen ABD’nin etkisinin olduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin kontrolünde. Buna ek olarak Türkiye tarafından kontrol edilen kuzey bölgelerine ek olarak, İran’ın Şam’a ulaşmak için kullandığı uluslararası yolun üstünde bulunan Irak’la sınır al-Tanf bölgesi tam olarak ABD kontrolü altında. Milislerinin yoğun olarak faaliyet gösterdiği Güney Suriye’de İranlıların nüfuz alanları mevcut. Hatta Rusya’nın kendisi, Lazkiye’deki Hmeymim hava üssünü ve Tartus limanındaki askeri üslerini Rus devletinin bir parçası olarak görüyor. Bu çatışan güçler, doğaları gereği her an bir savaş çıkarmakla tehdit etmektedir.
Esad’ın tutumu…
Suriye yönetimi, Suriye’de yaşananların kendisine karşı küresel bir komplo olduğu konusunda ısrar etmeye devam ediyor. Esad bu yaşanan iç savaşta bir değişime uğramadı, daha geri bir noktaya savruldu. Demokratikleşme yönünde bir ilerleme sağlamadı. Birçok kesimi hain ilan ediyor. Esad, en sağdan en sola kadar tüm muhaliflerini hâlâ “mikrop” olarak nitelendiriyor ve gülünç seçimlerden sonra yaptığı son yemin konuşması bunu kanıtlıyor. Bir cumhurbaşkanı tarafından yapılması mümkün olmayan tuhaf bir küfür konuşmasında muhalefeti “öküzler” olarak nitelendirdi. Konuşmasında, Suriye vatandaşının her saat ve her dakika içinde yaşadığı siyasi ve ekonomik krizle ilgili herhangi bir şey söylemedi. Suriye yönetimi yetkilileri ve savaş ağaları tarafından desteklenen adam kaçırma, yağma ve soygun milislerinin yayılmasından söz etmiyoruz bile. O açıdan bugün Suriye kendi vatandaşlarının, birçok ülkede kalmak zorunda olan mültecilerin döneceği koşullara sahip değil. Esad’ın hakim olduğu bölgede de çok derin ekonomik sorunlar var.
Yeniden inşa ve mültecilerin dönüşü
Suriyeli mültecilere ev sahipliği yapan ülkelerdeki politikacılar, Suriye’nin durumunu iyileştirmek ve mültecileri geri göndermek için Batı’dan yardım getireceklerini söylediler. “Mültecileri göndereceğiz” deniliyor ama alt yapısı yok. Suriye, geriye dönüş için uygun durumda değil ve kısa sürede bu koşullara sahip olması kolay görünmüyor. Suriye’de insanlar açlıkla, yıkımla baş başa. Ne Rusya ne Batı, Suriye’yi yeniden yapılandırmak için adım atıyor.
“Yeniden inşa”, iç savaş sonrası dönemde askeri olarak mağlup edilen Güney’i yeniden inşa etme projesini yürüten Abraham Lincoln’e kadar uzanan bir terimdir. İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde savaşın harap ettiği Avrupa’nın Marshall Planı’yla yeniden inşasında gündeme yeniden gelmiş ve ardından Doğu Avrupa’da Soğuk Savaş’ın sona erdiği renkli devrimlerden sonra aynı kavram tekrarlanmıştı.
Uluslararası siyaset dünyasında giren “yeniden inşa” terimi; çatışma sonrası yeniden yapılanma ve gelişmeyi ifade eder. Etkilenen nüfusun ihtiyaçları da dahil olmak üzere, çatışmalardan çıkan devletlerin ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan kapsamlı bir önlemler dizisidir. Çatışmaların tırmanmasını önlemek; şiddetin yeniden başlamasını önlemeyi, çatışmanın temel nedenlerini ele almayı ve sürdürülebilir barışı teşvik etmeyi içerir. Bu, Birleşmiş Milletler himayesinde uluslararası bir fonun tahsisi (Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası, Uluslararası Finans Kurumu, Uluslararası Yatırım Anlaşmazlıklarının Çözümü Merkezi diğerleri) ve uluslararası finans kuruluşlarının katkısı anlamına gelir. Ekonomik ve insani durumu, maliyetleri ve prosedürleri belirleme konusunda uzmanlaşmış uluslararası kuruluşlar tarafından birleştirilir. Uygulanacak program, ülkelerin ve ortaklıkların pastadan pay almak için yarıştığı bir projedir.
Suriye’nin ekonomik durumu ve yeniden inşanın önündeki engeller
Dünya Bankası verilerine göre, Suriye’nin maruz kaldığı toplam zararın 226 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor. İngilizceden birebir çeviri olan “Savaşın Görünür Etkileri Buzdağının Görünen Kısmı Olabilir” başlıklı bir raporda belirtildiği gibi yeniden yapılanma 100 ila 350 milyar dolar arasında değişiyor. Bunlar, yatırım alanlarındaki sınırlı iş birliği anlaşmaları dışında, Şam’ın müttefiklerinin sağlayamayacağı meblağlardır. Batı’nın tutumuna gelince, Suriye’nin siyasi çözümüne ilişkin 2254 sayılı BM Kararı’nın uygulanmasına kadar yeniden yapılanma için herhangi bir yardım sağlamayı açıkça reddediyor. ABD, Fransa, Almanya ve İngiltere’den Suriye’deki iç savaşın sekizinci yıl dönümünde yapılan ortak açıklamada, “geri dönüşü olmayan, inandırıcı, nesnel ve gerçek bir siyasi süreç başlayana kadar Suriye’nin yeniden inşası için herhangi bir yardım sağlamayı veya desteklemeyi düşünmeyeceğimizi açıkça ifade ediyoruz. Suriye halkı için adalet ve uzlaşma sağlamak için iç savaş sırasında işlenen suçların hesabını sormaya devam edeceğiz” denildi.
Cenevre’deki müzakereler bugüne kadar herhangi bir ilerleme olmadan durduruldu ve bu nedenle Avrupa Birliği veya ABD’nin Suriye’deki yeniden inşayı finanse etmek için en ufak bir niyeti yok gibi görünüyor. Görünen o ki, kapitalist-emperyalist ülkeler, Suriye’de siyasi bir çözüme katkıda bulunmayacak, aksine onu daha da karmaşık hale getirmek için daha çok çalışacak. İşte Afganistan! Bize, 2 trilyon dolara, on binlerce Afgan kurbanına mal olan kötü bir Hollywood filminin en iyi örneğini veriyor. Sonunda ise; ABD ve kapitalist dünya tarafından yeni bir kan, cinayet ve organize suç sayfası açılacaktır.
Bundan da öte, ABD ve Rus emperyalizminin, Suriye’nin “yeniden inşasını” finanse etme derdi yok. Suriye’nin yeniden yapılandırılmasında, birliğinin sağlanıp demokratikleşmesinde Batılı emperyalistlerin bir çıkarı yok. Onun için oraya para harcamak istemiyor. Çıkarları barışı değil, savaşı finanse etmekte yatmaktadır. Son on yılda olan da budur. Yakın zamanda da bir tavır değişikliği olacak gibi görünmüyor.
Üstelik kapitalist Batı, Suriye’ye boğucu ekonomik yaptırımlar uygulamaktadır. Unutulmamalıdır ki ekonomik yaptırımlar, savaş ticaretinden de zenginleşen yönetimi değil, Suriye halkını hedef almaktadır. Esad ve çevresinden oluşan bir azınlık, varlık içinde yaşarken, Suriyeli bir somun ekmek bulamıyor. Aksine, egemen rejim arasında savaşı sürdürmek ve körüklemek için gece gündüz çalışan zengin, nüfuzlu ve yozlaşmış yeni bir seçkinler grubu da ortaya çıktı. Bunu durdurmak istemeyenler ve Suriye rejimi çevrelerindeki bu savaş eğilimi, Rus tarafını çok rahatsız ediyor ve bu durum Rus resmi açıklamalarında zaman zaman karşımıza çıkıyor.
Ayrıca Suriye topraklarında faaliyet gösteren uluslararası kuruluşlar, yıkılan evlerin yeniden inşasını ve yerinden edilmiş kişilere yardım etmeyi reddediyor. Savaşı başlatan ve finanse eden ve Suriye halkına yönelik yaptırımları kaldırmayı bile reddeden Batılı ülkeler, yeniden yapılanmanın finansmanına nasıl katılabilirler? 2254 sayılı BM Kararı uygulansa bile, Avrupa Birliği ülkelerinin, ABD’nin ve tüm emperyalist güçlerin yeniden yapılanmanın finansmanına katılacaklarının garantisi yok. Önümüzde, 2005 yılından bu yana yeniden inşa projesini bekleyen ve bir tek adım atılmamış olan Irak gibi canlı örnekler var. Tam tersine emperyalizm, Irak’ta daha fazla iç savaş çıkmasına katkıda bulundu. Teorik olarak siyasi değişimin sağlandığı, ancak bitmek bilmeyen savaşların sürdüğü Libya ve Yemen’den bahsetmiyoruz bile. Buna göre, yeniden yapılanma için Batı fonlarını çekmekle ilgili tüm konuşmalar, yalnızca yanılsamalar, seçim oylarını satın almak ve nefreti alevlendirmektir içindir.
Suriyeli mülteciler geri dönmek istiyor mu?
Tek kelimeyle evet! Bir insan, “mücbir bir sebep” olmadan nasıl vatanını ve ülkesini terk edebilir? Ülkelerine geri dönüş dünyadaki tüm mülteciler için bir haktır. Ancak, Suriye’nin daha önce bahsedilen nedenlerle içinde bulunduğu krizden kısa sürede çıkması mümkün gözükmüyor. Suriye bugün güvenilir bir şekilde insanların döneceği bir noktada değil.
Suriye’ye yeniden dönebilmek için Suriye’nin yapılandırması lazım. Bunun için büyük bir kaynak gerekiyor ama ne Avrupa Birliği’ne mensup olan ülkeler ne ABD ne de Rusya böyle bir kaynak aktarıyor.
Evrensel / 21.08.21