Arap dünyasının gündeminde bu hafta İran-İsrail gerilimi ile Libya ve Mısır, Sudan ve Etiyopya arasında devam eden krizler ön sıralardaydı. 22 Mayıs’ta Filistin’de yapılması planlanan seçimler de bir başka önemli gündem başlığıydı.
Geçen hafta İran’ın stratejik Natanz üssünün “saldırıya uğramasının” ardından İran, saldırının sorumlusunun İsrail olduğunu açıkladı.
Arap basını, İran’ın Natanz üssünün hedef alınmasıyla ilgili ABD ve İran görüşmelerine işaret ederek İsrail’in olası bir uzlaşmayı baltalamaya çalıştığını yazdı.
Libya yönetiminin Türkiye ve başka ülkelere yaptığı ziyaret ve bu bağlamda Libya’daki çözüm arayışları Arap medyasında geniş yer buldu. Bazı yazarlara göre çözüm ancak Türkiye-Mısır uzlaşmasından geçer.
Filistin’de 22 Mayıs’ta yapılması planlanan seçimlerle ilgili tartışmalar giderek “seçimlerin ertelenmesi” ihtimali üzerinde yoğunlaşıyor. Fetih hareketinin üç farklı listeyle seçimlere girecek olmasının Hamas’ın seçimlerden zaferle çıkmasını beraberinde getirmesini engellemek için Mahmut Abbas’ın seçimleri çeşitli bahanelerle seçimleri ertelenebileceği konuşuluyor.
Mısır, Sudan ve Etiyopya arasındaki Nahda Barajı krizinde çözüme dair hala em ufak bir belirti yok. Bundan sonra Mısır ve Sudan’ın Etiyopya’ya karşı askeri çözüm ihtimalini devreye sokup sokmayacağı merak ediliyor.
'İsrail, İran’ın iç siyasetini etkilemeye çalışıyor'
İsrail’in İran’a ve bölgede ona ait hedeflere yönelik saldırı düzenlemeyi durdurmak zorunda kalacağına dair geçmişte beklentiler vardı. Bu yöndeki analizlere göre, İsrail geçmiş çaplı ve yakıcı bir savaştan çekindiği için saldırılarını durduracaktı. Ancak böyle olmadı. İsrail gelinen noktada daha fazla saldırganlaştı. İsrail ambargoları kaldırmaya ve nükleer anlaşmaya tekrar dönmeye hazır olduğunu söyleyen Biden’in kazanmasından sonra ABD'nin İran üzerindeki etkisinin azaldığını düşünüyor. Durum bununla da sınırlı değil. İsrail, ABD'nin Afganistan, Irak ve Suriye’den çekilmesiyle büyük bir güvenlik boşluğu doğacağını ve bu boşluğu doldurmak zorunda kalacağını düşünüyor.
İsrail artık sadece İran’ın nükleer programını hedef almakla sınırlı kalmak istemiyor. Bunun yanı sıra, İran’daki iç siyasete de etki etmeyi hedefliyor. İsrail, İran’da kendi şartlarını kabul edecek bir yönetimi arzuluyor ama bunun olmayacağını da çok iyi biliyor. Bu yüzden, saldırılarıyla dolaylı yoldan İran’da halk arasında bir öfke uyandırıp bu öfkeyle radikal muhafazakâr kanadın yükselişe geçmesini istiyor. Böylece İran’a ve nükleer programına karşı uluslararası bir ittifak kurmak da daha kolay olacak. (Cemal Zahalka / Kuds El Arabi Gazetesi )
'İsrail’in Natanz’daki mesajları'
Netanyahu hükümeti üç sene önce İran’ın gemilerine yönelik başlattığı savaştan sonra şimdi de İran’ın nükleer tesislerine yönelik saldırılarının çemberini genişletiyor. Altı aylık bir zaman dilimi içerisinde de İran’ın stratejik üslerinden Natanz'ı ikinci defadır vuruyor.
İsrail stratejik olarak İran’ın nükleer programına karşı savaş ilan etmiş durumda. Bu savaşın askeri alanda mı, sivil alanlarda mı devam edeceği önemli değil. İsrail’i ilgilendiren, ondan başka bir ülkenin nükleer teknolojiye sahip olmaması. İran bütün nükleer tesislerini BM gözetimine açsa dahi İsrail söz konusu olan ulusal güvenliğiyse hiç kimseye güvenmez.
İsrail’in Natanz saldırısı nükleer radyasyon yüklü birçok mesaj taşımaktadır. Bu mesajlardan biri ABD’deki Biden yönetimine yönelik ve ‘Tahran’la yakınlaşmalarını bozmak için her türlü silahı kullanacaklarını’ içeriyor. Diğeri de İran’a yönelik ve nükleer programının emniyette olduğunu zannetmemeleri ve İsrail’in yakın takibinde olduğu şeklinde. Bir diğer mesaj da, İsrail’in bölgedeki müttefiklerine yönelik. Bu mesajda, “Washington’un Trump’ın İran’la ilgili daha önceki vaatlerinden vazgeçmesi durumunda endişe etmeyin, İsrail gibi güvenli ve sırtınızı dayayabileceğiniz bir müttefikiniz vardır” denilmektedir. (Oraib El Rintavi / Ürdün El Destur Gazetesi)
'Libya’da çözümün anahtarı Türkiye ve Mısır’ın anlaşmasında'
Libya Başbakanı Abdülhamit El Dubeybe’nin 14 bakanıyla beraber Türkiye’ye yaptığı ziyaretin, Libya’yı yakından takip edenler acısından şaşırtıcı olduğunu zannetmiyorum. Zira Türkler, Libya’nın doğusunda gerek kara ve denizde konuşlanmış kuvvetleri ve operasyon odalarıyla, gerek birçok üste konuşlanmış paralı yabancı askerlerle gerekse de ekonomi ve ticaret üzerindeki nüfuzuyla sahadaki en aktif aktör konumunda. Her ne kadar bazıları Türkiye’yi Libya’da işgalci ve güçlerini çekmesi gereken bir ülke olarak görse de, bazıları onu koruyucu ve Libya’da istenen bir devlet olarak görüyor.
Hiç kuşkusuz Ankara ve Kahire, Libya’da bugünkü hükümetin kurulması ve yol haritasının belirlenmesinde büyük bir rol oynadı. Ancak Mısır’ın en net şartı, doğudaki komşusunun toprakları üzerindeki bütün paralı ve yabancı askerlerin çekilmesiydi. Esasen burada Türkiye’ye ait kuvvetleri kastediyordu.
Libya’da güvenlik ve siyasi açıdan gerçek bir çözüm ancak Türkiye ile Mısır’ın uzlaşmasıyla olur. Bunu da Libyalılar ve özellikle de elini her iki tarafa açan yeni yönetim çok iyi biliyor. Bu yüzden her iki taraf Libya’nın yeniden yapılandırılmasında yeni yönetim tarafından davet edilen ülkelerin başında geliyor. Atacağı bütün adımlarda her iki tarafla istişareyi esas alıyor. Ki son dönemlerde çok açıktır ki, Ne Türkler yeni yönetimin Mısır'la ilişkisini eleştirdi, ne de Mısırlılar Türkiye ile olan ilişkisini. (El Habib El Esved / Londra merkezli El Arab gazetesi)
'Filistin seçimleri ertelenecek mi?'
İsrail basınının sızdırdığı bilgilere göre ABD dışişleri bakanı Anthony Blinken ve İsrailli mevkidaşı Gabi Aşkenazi arasındaki telefon görüşmesinde Filistin’de 22 Mayıs’ta yapılması planlanan seçimler ele alındı ben her iki taraf da bu seçimlerin ertelenmesini veya iptal edilmesini umuyor. Bunun nedeni de Fetih hareketi içerisindeki parçalanmadan dolayı Hamas’ın seçimlerim kazanmasının neredeyse kesin olmasıdır.
Zira eğer bu sızan bilgiler doğruysa, Filistin devlet başkanı Mahmut Abbas ve etrafındaki Fetihçi halkanın yüreğine su serpecek.
Fetih Hareketi bu seçimlere üç farklı listeyle girecek. Birinci liste Devlet başkanı Mahmut Abbas ve hareketin ana omurgasından, ikinci liste esir Mervan Barguti’nin desteğiyle Nasır Kudve ve taraftarlarından oluşurken, üçüncü liste ise eski milletvekili ve Fetih hareketinin merkez komitesinden ihraç edilen Muhammed Dahlan’la temsil ediliyor. İkinci ve üçüncü listelerin ortak hedefi de Mahmut Abbas’ı zayıflatmak.
Bu sebeplerden dolayı Mahmut Abbas’ın ilerleyen günlerde İsrail’in işgal altındaki Kudüs’te seçimlerin yapılmasına izin vermemesi ya da korona virüsü salgını veya uluslararası koşulların uygun olmaması gibi gerekçelerle seçimleri erteleme yoluna gitmesi şaşırtıcı olmayacaktır. (Rai Al Youm gazetesi başyazı)
'Nahda barajı krizi nereye?'
Nahda Barajı krizi yeni bir döneme girdi ve bu kriz Etiyopya ile Mısır ve Sudan arasında bir askeri çatışmaya gidebilir. Etiyopya birkaç hafta önce, ister uzlaşmaya varılsın ister varılmasın Nahda Barajı’nın ikinci kısmını doldurmaya daha önce belirlendiği gibi Temmuz ayında başlayacağını açıkladı. Bu da büyük bir öfkeye neden oldu ki Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah El Sisi, Mısır’ın Nil sularındaki hakkının kırmızı çizgi olduğunu ve Mısır’ın hakkını korumak için hiçbir şeyden tereddüt etmeyeceği açıklamasını yaptı. Bu da Mısır'ın gerekirse askeri seçeneklere başvurmaktan geri durmayacağı anlamına geliyor.
Nahda Barajı'yla ilgili birçok kesim krizin Nil sularının paylaşılmasıyla olduğunu zannediyor ki bu yanlış.
Etiyopya’nın barajın ikinci kısmını doldurmaktaki ısrarı onun kötü niyetini ve meselenin bir kalkınma veya elektrik üretimi meselesi olmadığını gösteriyor. Ayrıca Mısır ve Sudan’a akan sular üzerinde de kontrolü eline almak istediğini ve Nil suları üzerinde istediği tasarrufta bulunma niyetini ortaya koyuyor. Bu da Mısırlılar ve Sudanlıların kaderini belirlemek anlamına geliyor. Özellikle de Mısırlıların sadece endişe etmesine değil, öfkelenmelerine de neden oluyor. Çoğunluğu da artık Etiyopya ile ilgili daha net ve sert bir tutum takınılması gerektiğini düşünüyor. (Hasan Nafia / El Arabi El Cedid gazetesi)
Gazete Duvar / 18.04.21