Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad, dışişleri bakanı ve kalabalık bir heyetle Moskova’daydı. Her zamanki gibi görüşmelerin detaylarına ilişkin sınırlı bilgi paylaşıldı ancak ziyaret gündemindeki başlıklar ve görüşme sürelerinin uzunluğu ziyaretin oldukça yoğun geçtiğini gösteriyor.
Türkiye’de ziyaretin ana gündeminin İdlip olduğuna dair yorumlar, haberler çoğunlukta ancak Esad Moskova’ya İdlip için gitmedi.
İdlip, Rusya-Suriye temaslarında ele alınan standart başlıklardan biri ve son görüşmelerde de değerlendirilen konular arasında ancak en önemli konu değil.
Şu anda Şam’ın en önemli, en hayati, bütün adımlarını bloke eden en ölümcül sorunu ekonomi. Esad’ın Moskova’ya gidişinin ana sebebi de bu!
Suriye ekonomisi 2011 yılında başlayan Arap Ayaklanması öncesinde de iyi gitmiyordu. Zaten ayaklanmayı tetikleyen sosyoekonomik faktörlerin başında kötü ekonomi politikaları, her yeri sarmış olan yolsuzluğun patlaması, hızlı fakirleşme, işsizlik gibi sebepler geliyor. Neredeyse 10 yıl süren şiddetli vekalet savaşı iyi kötü devam eden iç üretimi ve yerel ekonomiyi yerle bir etti. Tesisler, yollar, altyapı, hastaneler, okullar, fabrikalar yerle bir oldu; talan edildi, yağmalandı. Bu da yetmezmiş gibi ABD yeni yaptırım paketini yürürlüğe koydu. Üstüne bir de Covid salgını patladı. Suriye artık sıcak savaştan çok daha kötü bir dönemi yaşamaya başladı.
Bütün dünya ülkelerinin mülteci akınları ihtimalleri ile diken üstünde oturduğu bu dönemde Suriye’ye sağlık malzemesinin bile giremeyecek kadar şiddetli yaptırımlar uygulanmasına ses eden de olmadı!
İran, Rusya, Çin gibi ülkeler zaman zaman Suriye’ye yardımlarda bulunmayı sürdürdü ancak ülke ekonomisinin yeniden toparlanabilmesi için gerekli olan teknoloji, ham madde, para transferleri ağır yaptırıma tabi. Suriye zaten on yıllardır yaptırım altındaydı ancak Rusya’dan Lübnan’a, bazı Körfez ülkelerinden Asya’ya kadar çeşitli ülkelerden ihtiyaçlarını temin edip para transferlerini dolambaçlı yollardan da olsa gerçekleştirebiliyordu. Son Sezar Yaptırımları, Suriye ile doğrudan veya dolaylı iş yapan Rus, Lübnanlı, Arap, Asyalı velhasıl bütün iş çevrelerini kara listeye alınma riski ile karşı karşıya bıraktı.
Yine de önceki yıl Moskova ve Şam arasında 50’ye yakın anlaşma imzalandı. Elektrik ve su altyapısının tamiri, enerji ihtiyacını karşılayacak tesislerin rehabilitasyonu, su arıtma ve nakil hatlarının tamiri ve inşası dahil onlarca ortak projeyi öngörüyordu bu anlaşmalar.
Çin dahil çeşitli ülkelerle de yoğun temaslar devam etti ancak ABD başkanlık koltuğunda Trump vardı. Şimdi uzun uzun Trump’ın diplomasiden uzak politikalarını anlatmaya gerek yok. En azından üçüncü dünya savaşı çıkmadan Trump dönemini atlattığımıza şükredip devam edelim!
Onlarca ülke gibi Suriye ve Rusya da anlaşmaları, projeleri, yeni atılımları Trump sonrası döneme erteleyip beklemeye başladı.
Ve nihayet Joe Biden başkanlık koltuğuna oturdu. Şam da Biden döneminde Trump dönemine göre daha makul politikalar yürütülmesini bekleyenler arasındaydı.
Biden, Trump döneminde tüy dikilen yaptırımlar silsilesini kaldırmayacaktı ancak ayaklanma öncesi dönemde olduğu gibi bazı kanalların açılmasına göz yumabilirdi. Ki, Arap Ayaklanması’nın yaşanmadığı ama ayaklanmanın yıkıp geçtiği tek ülke olan Lübnan göz göre göre ‘Elden gidiyordu.’
Nihayet Biden yönetiminden Şam ve Moskova’nın epeydir beklediği ilk olumlu sinyaller gelmeye başladı. Evet, Suriye üzerindeki yaptırımlar kalkmayacaktı ancak bu defa Lübnan’ı kurtarmak için Suriye’nin Ürdün ve Mısır ile siyasi ve ticari ilişkilerinin başlamasına göz yumulacaktı. Ki, Suriye on yıllardır bütün tedarik ve para nakli ihtiyaçlarını Lübnan üzerinden gerçekleştiriyordu. Suriye’ye yönelik Sezar Yaptırımları, Lübnan’daki krizin fitillerinden biri oldu; Suriye ile iş yapan on binlerce insan işsiz kaldı, iş yerleri kapandı, iş insanları iflas etti.
Esad Moskova’ya işte bunun için gitti; Lübnan’ın ambulanslara kontak kapattıran, fırınlara kepek indirten yakıt krizi Mısır gazının Ürdün, Suriye hattından Lübnan’a ulaştırılması projesini yeniden gündeme getirdi. Proje gündeme gelir gelmez Suriye, Ürdün, Mısır ve Lübnan arasında doğrudan temaslar başladı zaten. 4 ülke de projenin kendi toprakları içinde kalan kısmının durumunu kontrol edip hazırlıkların ne kadar sürede tamamlanabileceğine kafa yoruyor bugünlerde.
Şam, Moskova’dan bu hattın Suriye içinde kalan ve tamamlanmamış olan küçük bir kısmının inşası, savaş döneminde hasar gören kısmın tamiratı için destek istiyor. Ayrıca Moskova ziyaret gündeminin başlıkları arasında yer alan elektrik altyapısı, trafo merkezleri ve küçük santrallerin tamiri gibi konuların da konuşulduğunu biliyoruz.
Bu projenin yeniden canlanması Suriye’ye bölge diplomasi masalarına geri dönüşün kapısının açılması demek! Ekonomik açıdan Suriye’nin ne kazanacağı kısmı henüz belirsiz olmakla birlikte transfer ülke olma karşılığında gaz alması bile enerji krizinin hafiflemesini sağlayacaktır.
En önemlisi de, Sezar Yaptırımlarının bir yerden delinmesi; gerisi gelecektir. Eskiden de Suriye’ye yaptırım uygulayan ülkelerin Suriye’ye doğrudan satış yapması yasaktı ancak bir ürünün mesela Mısır’da menşeini değiştirmek zor değil. Yeter ki, yaptırımları uygulayanlar çok sıkı denetim yapıyor olmasın!
Kaldı ki, Rusya ve Çin gibi ülkeler de Trump gidene kadar beklemeye aldıkları projelerini raflardan indirmeye başladı.
Elbette Moskova’da İdlip de konuşuldu, Fırat’ın doğusu da. Ancak her ikisi için de zaten devam eden bir süreç var. Mesela İdlip’e yönelik yıllık ortalama bir büyük askeri operasyon yapıldığı ve cihatistana dönen İdlip’teki grupların Türkiye sınırına doğru itildiği biliniyor. İdlip’e yönelik nihai bir operasyon ihtimali şimdilik zayıf ancak yabancı cihatçıların elindeki Cisr Eş Şuğur gibi kasabaların Şam’ı Halep’e bağlayan otoyola baskı yaptığı biliniyor. Bu nedenle, M-4 ve M-5 karayolları üzerindeki baskının hafifletilmesi için sınırlı bir operasyonun başlaması gayet olası.
Fırat’ın doğusundaki durum ise yine Biden yönetiminin yeni politikasının belirginleşmesine bağlı olarak yeniden şekillenecek gibi görünüyor. ABD’nin “Kürtler yerel müttefiğimiz” yaklaşımı konusunda kafası karışık gibi. Bugünlerde Fırat’ın doğusundaki öz yönetim de ABD ile ilişkilerinin derinliğini ve boyutunu kestirmekte güçlük yaşıyor!
Velhasıl Suriye’de yeni bir dönem yavaş yavaş görünür olmaya başlıyor. “Sınır namustur” gibi sürekli el yükselten söylemlerle bir Libya’ya bir Afganistan’a savrulan Türkiye hariciyesinin kendi sınırında olan bitenden pek haberi yok gibi görünüyor. Geçtiğimiz günlerde İdlip’teki TSK birliklerine yönelik bir saldırı daha yapıldı ve (Bildiğimiz kadarıyla) iki asker hayatını kaybetti. Şehitlik gibi kavramlarla, sınırdan parmak sallamak gibi hamasi hamlelerle kapatılamayacak kadar ciddi sorunlarla karşı karşıya Türkiye. Saldırıyı El Kaide uzantılı bir grup üstlendi ancak önceki saldırılarda olduğu gibi resmi açıklamalarda bu grupların ne adları zikredildi ne de saldırıyı yapan taraf!
Afganistan’da Taliban ile anlaşmaya hevesli yurdum hariciyesinin hâlâ “Gelin Esad’ı birlikte devirelim” açıklamaları yapmalarını anlamak imkansız.
Türkiye’nin Suriye politikası Türkiye’ye çok şey kaybettirdi. Türkiye içinde ekonominin durumu ortadayken Suriye’de on binlerce sicili kapkaranlık silahlı milisin maaşını, masrafını karşılamaya devam etmek Suriye politikasının faturasını daha da kabartacak.
Evrensel / 16.09.21