Fanteziler gerçekleşirken umulan hazzın aksine beklenmedik düzeyde kötü sonuçlar yaratırlar. Yeni teknolojilerin, özellikle internetin katkısıyla, dünya ekonomisini bütünleştirecek, riskleri azaltacak, kültürleri kaynaştıracak umuduyla, adeta bir kader gibi sunulan liberal-küreselleşmeci fantezi, tam gerçekleşirken çökmeye ve karşımıza beklenmedik derecede kötü sorunlar koymaya başladı.
Bu durumda bir ironi ve bir de paradoks var. İroni: Küreselleşme çökerken karşımıza ancak küresel çapta çözülebilecek, çözülemezse yalnızca uygarlığın geleceğini değil, gezegende yaşamın varlığını tehlikeye atacak cinsten sorunlar koydu.
Dört yaşamsal sorun
Malların, sermayenin dolaşımını serbestleştiren, finansallaşmayı hızlandıran küreselleşme, bir taraftan finansal devreler, tedarik zincirleri, haberleşme ağlarıyla entegre olmaya başlayan bir küresel mekân yaratırken diğer taraftan kaynakların dağılımında tarihte görülmemiş bir eşitsizlik, artık Financial Times’in küresel ekonomi editörü Rana Foroohar’ı bile kaygılandıran bir servet kutuplaşması yarattı.
Bu kutuplaşma ülkelerin içindeki, ülkeler arasındaki ekonomik, politik dengeleri sarstı. Bu sarsıntı, küreselleşmenin dağıttığı toplumlardan gelen, çok kültürlü bir sığınmacı dalgasıyla çakışmaya başlayınca, Yeni Zelanda’da Müslümanları, ABD, El Paso’da latino nüfusu hedef alan katliamlarda, katilin yayımladığı manifestoların gösterdiği gibi, küresel çapta bir “Yeni Faşist” terör dalgası şekillenmeye başladı. Hem de özgürlük, eşitlik getireceği varsayılan internet ve sosyal medya ağları aracılığıyla...
Liberal küreselleşmeci fantezi, küreselleşme ilerledikçe iktidar merkezlerinin parçalanacağını, devletlerin gücünün kırılacağını iddia ediyordu. Küreselleşme sürecinde kurulan network’ler, bir süredir, IŞİD gibi dinci teröristlere dinci/ırkçı, “Yeni faşizme” düşüncelerini küresel çapta yaymak, eylemlerini koordine etmek, yeni militanlar kazanmak için çok uygun platformlar sunuyorlar. Harvard ve MIT’den H. Farrell ve A. L. Newman’ın çalışmalarında gösterdikleri gibi (International Security Yaz 2019), devletler bu network’leri, finans, bilişim, veri akışı alanlarında, kimi noktalarda biriken asimetrik güçler üzerinden, görece daha zayıf noktalarda bulunan devletlere karşı “silahlaştırıyorlar”. Kısacası küreselleşme ve yeni teknoloji faşizme, emperyalizme yol açıyor.
Dördüncü ve en önemli sorun, gezegende tüm yaşamı tehdit eden iklim krizidir. Bu da küreselleşmeyle yakında ilgili. Atmosfere karbon salınımının 1980’lerden (liberal-küreselleşme başlarken) bu yana, baş döndürücü bir hızla, giderek ivme kazanarak arttığını görüyoruz. Bu artış, sermayenin, malların dolaşımındaki genişleme ve hızlanmanın mal, insan taşımacılığına- hidro karbon kullanımına-getirdiği basınçla olduğu kadar, dünya üzerinde, daha çok elektrik, su, et tüketen, hidrokarbona (yakıtlar, plastikler ve diğer kimyasallar) bağımlı yeni üretim ve tüketim merkezlerinin ortaya çıkmasıyla da yakından ilgilidir.
Ve bir paradoks
Bu sorunlar, ekonomik çöküşler, savaşlar, katliamlar, soykırımlar, ekolojik çöküş gibi, hep birlikte ve tek tek tüm uygarlığın, hatta tüm canlıların varlığını tehdit ediyorlar. Hiç kimse, grup ya da devlet, hatta devletler grubu bu sorunları tek başına çözemez. Bu sorunların her biri küresel çapta bir işbirliği, koordinasyon, dahası uzun erimli plan program ve özveri gerektiriyor.
Ancak, liberal küreselleşme süreci bu sorunları yaratırken, aynı zamanda, önceki dönemlerin toplum çıkarı, dayanışma ahlakı duygularını ve yapılarını yıktı. Yıkarken de kısa dönemli, yalnızca kendi hazlarına odaklı, maddeci ya da bu dünyayı öbürüne gidene kadar tüketilecek kaynak olarak gören dinci ama, iki durumda da benmerkezci bir insan türü üretti. Bugün, insanlık bu iki insan türüyle, uzun dönemli, dayanışmayı ve işbirliğini gerektiren sorunları aşamaz.
Evrim sürecinde varlığının yumuşak karnına denk gelen bir sorunla karşılaşan canlılar yok olurlarmış. Belki insanlık yok olmaz, ama ırkçı, dinci, faşist rejimlerin totaliter dünyasına teslim olmak zorunda kalabilir.
Cumhuriyet / 12.08.19