Yenilenen İstanbul belediye seçimlerinin sonuçları belli olduktan sonra, 26 Haziran’da Washington Institute’de yapılan bir panelde Alan Makovsky, “Türkiye’de ekonominin ve politikanın dengesiz bir döneme girdiğini” vurguluyor, “Türkiye’nin tarihini düşününce, bu dengesizliğin yasadışı işler için bir formül oluşturmasından” korktuğunu söylüyordu.
Alan Makovsky, 1990’lardan bu yana ABD dışişleri ve istihbarat çevrelerine Ortadoğu ve Türkiye konularında danışmanlık yapan, Washington Institute’ün kurucularından çok deneyimli bir “siyasetçi”; sözlerini dikkate almak gerekir.
‘Durumun’ bileşenleri
Artık “Orta dönemdeyiz” derken (01.04.2019) aslında Makovsky’nin de vurguladığı dönemin, “durumuna” tabii kendi “teori çantamdaki” aletleri kullanarak işaret ediyordum. O saptamamdan bu yana gelişmeler, “durumun” bileşenlerini zenginleştirerek ve karmaşıklaştırarak devam ediyor.
Daha önceki saptamalarımı tekrarlamadan, üç gelişmeye dikkat çekerek devam edeyim. (1) Eski AKP’li liderlerin AKP’ye “alternatif” olma iddiasıyla yeni bir parti kurma çabaları hızlandı. (2) AKP Meclis grubu içinde vekillerin “bu başkanlık sistemi bizi işlevsizleştirdi” gibisinden yakınmaları, “revizyon”, “rehabilitasyon” arzuları, egemen sermayeden sonra, yerel/bölgesel Anadolu burjuvazisinin de AKP liderliğine olan güveninin aşınmakta olduğunu düşündürüyor. Ne de olsa bu milletvekilleri ile o burjuvazi arasında organik (finansal, akrabalık, kültürel) bir bağ var (aynı “habitus”u paylaşıyorlar).
AKP liderliğinin, uluslararası ve yerel egemen sermayenin isteklerine karşın faizleri indirmekteki ısrarı, bu yerel/bölgesel burjuvaziyi “iktidar bloku içinde” tutma kaygısıyla da ilişkilendirilebilir. Ancak faizleri indirmek, ithalata bağımlı ekonomide kayda değer bir rahatlama yaratmayacak; aksine getirdiği belirsizlik, yan etkileri, bu yerel/bölgesel burjuvaziyi de vuracak. (3) S-400’ler, Doğu Akdeniz krizleri AKP Türkiyesi’nin bir jeostratejik kavşağa, iki iskemleye birden oturma döneminin sonuna geldiğini gösteriyor. (1) ve (2) kolaylıkla birleşebilir; 3. gelişme bu birleşmeyi hızlandırmakta bir katalizör işlevi görebilir.
Analize spekülatif bir ‘giriş noktası’
AKP’ye alternatif yeni parti kurma projesinin lideri Babacan’ın, Devlet Başkanı Erdoğan’ı ziyareti sırasında, sarf edilen “ümmeti bölmeyin” ve “fazla da gecikmeyin” sözleri arasındaki çelişki bu “durumun” potansiyellerine ilişkin bir analize giriş noktası olabilir. Bu çelişki bir “bilişsel uyumsuzluğa” mı (cognitif dissonance) işaret ediyor? Öyle ya adeta “ümmeti bölmesinden korkulan” harekete “elinizi çabuk tutun” diyor. Ya da bu çelişki bir diyalektik hareket potansiyeli taşıyor.
Erdoğan’ın siyasi tecrübesini ve oyun kurma kapasitesini düşününce “bilişseluyumsuzluk” olasılığı bana gerçekçi görünmüyor. Bence “diyalektik hareketpotansiyeli” olasılığı üzerinde düşünmek gerekiyor.
Makovsky’nin korkularından hareketle şöyle düşünebiliriz: İktidarını, giderek çekirdek taraftarının desteğine ve “ümmet” düşüncesine dayanarak korumaya kararlı görülen AKP liderliği, tatsız sürpriz olasılıklarını azaltmak için, “Millet” düşüncesine daha yakın, kendine özgün bir tarihi, devlet ilişkileri olan MHP’ye bağımlılıktan bir an evvel kurtulmayı istiyor olabilir.
Erdoğan MHP’nin boşaltacağı yeri, egemen sermayenin desteğini almış, yerel/ bölgesel burjuvaziyi, “liberal” çeperinden kaçanları toplayabilecek bir parti ile koalisyonu koymayı düşünüyor olabilir. Bu da zaten AKP kurulurken, liberallerin desteğiyle zımnen kurulmuş bir koalisyonun, bu kez resmen kurulması anlamına gelecektir.
Ancak, o panelde Makovsky’nin yanında oturan TÜSİAD temsilcisi KemalKirişçi’nin, İmamoğlu heyecanı, AKP’nin fabrika ayarlarına dönme olasılığına uzaklığı, Erdoğan’a güvensizliği, bu projenin başarı şansının yüksek olmadığını düşündürüyor.
O zaman da yine Makovsky’nin, “dengesiz döneme”, bu dengesizliğin “yasadışı işler için bir formül oluşturmasına” ilişkin korkusuna geliyoruz. Bu noktada da “iktidarı” bir kenara bırakıp, muhalefetin sorunları üzerinde yoğunlaşmak gerekiyor. Devam edeceğim.
Cumhuriyet / 18.07.19