Erdoğan ile dört yıl: Döviz şokları, yüksek enflasyon- Mustafa Sönmez

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin dört yılına döviz şokları, kontrolden çıkan enflasyon ve yoksullaşma damga vurdu.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 23 Haziran 2022
  • 10:55

Recep Tayyip Erdoğan’ın “tek adam” olarak Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne (CHS) geçişini başlatan 24 Haziran 2018 seçimlerinin üzerinden dört yıl geçti. 

Bu dört yılda yasama, yürütme yetkilerini ağırlıkla tek elde toplayan Erdoğan, yargıya da doğrudan etki etme gücü elde etti. Ekonomide “tek adam” yetkileriyle birikmekte olan sorunları aşacağını taahhüt eden Erdoğan’ın seçmene şu vaadi hâlâ belleklerde: “24’ünde bu kardeşinize yetkiyi verin, ondan sonra faizle, şunla bunla nasıl uğraşılır göreceksiniz.” Ancak bu sözlerin dördüncü yıl dönümünde görülen ise döviz şokları, ardından gelen ağır enflasyon ve derin yoksullaşma oldu. Bu sorunlarla bunalan seçmenin Erdoğan’ı belki de beşinci iktidar yılını tamamlamadan bir erken seçim ile iktidardan indirme ihtimali hızla artıyor. 

Uzun zamandır inşasını planladığı CHS ile biriken sorunları, topladığı yetkilerle hemen halledebileceğini, bununla da toplumdan büyük takdir sağlayacağını uman Erdoğan, özellikle ekonomide Merkez Bankası’nın bağımsızlığını tanımayacağını ve “faiz sebep, enflasyon sonuç” şiarıyla hareket edeceğini 15 Mayıs 2018’de Londra’da Bloomberg’e verdiği mülakatla dış piyasalara duyurdu. Yabancı fonları “bekle gör” durumuna geçiren bu demeç, Erdoğan iktidar olduktan sonra sermaye girişini oldukça zayıflattı.

Erdoğan, yeni iktidarının ilk döviz şokunu 2018 Ağustos ayında "Papaz Brunson krizi" ile yaşadı. Dönemin ABD Başkanı Donald Trump’ın sert çıkışlarına neden olan Brunson’un tutukluluğu, dolar fiyatını iki ayda sert biçimde tırmandırdı ve 1 dolar 4,6 TL’den 6,4 TL’ye çıktı. Bu şok ile TL yüzde 28’e yakın değer kaybetti. Kriz ancak 13 Eylül 2018’de TL faizinin 6 puandan fazla artırılarak yüzde 24’e çıkarılması ile kontrole alınabildi. 2018 enflasyonu ise yüzde 20’nin üstüne çıkarak bir tehdit hâline geldi.

Erdoğan’ın yüz yüze kaldığı ikinci döviz şoku, pandemi sonrası “128 milyar dolar” skandalının derinleşmesinin ardından Kasım 2020’de yaşandı. 2019’da yine yabancı kaynak girişi sağlayamayan Erdoğan iktidarı, dövize yönelişleri, Merkez Bankası’nın rezervlerini eriterek karşılamaya çalıştı. Kamu bankaları üzerinden eritilen rezervler, giderek Merkez Bankası’nı swap yoluyla ödünç rezerv bulma noktasına getirdi. Dolar fiyatını 6 TL’den 8 TL basamağına çıkaran kur şokunu, Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın Hazine ve Maliye Bakanlığı’ndan istifası izledi. Onun yerine getirilen Lütfi Elvan ile yeni Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal parasal sıkılaştırmaya giderek döviz şokunun önünü kesmeye çalıştılar. Ağbal 19 Kasım 2020'de politika faizini yüzde 10,25'ten yüzde 15'e çıkardı. Ağbal’ın görevden alınacağı 18 Mart 2021’e kadar yüzde 19’a çıkan faizler, yüzde 16-18 bandında seyreden enflasyona yakın duruyordu.

CHS’nin ilk yılında ancak yüzde 3 büyüyebilen Türkiye milli geliri, 2019’da yüzde 1’in altında kaldıktan sonra 2020’de patlak veren COVID-19 salgınının getirdiği şartlar altında da ancak yüzde 1,8 büyüyebildi. 

İktidarının ilk üç yılında ortalama yüzde 2 bile büyütemediği Türkiye ekonomisinin gidişatından hoşnut olmayan ve seçmen erimesini fark eden Erdoğan, 2021’de yüksek büyüme, bunun için de faizleri düşürme kararı aldı. Mart ayında Merkez Bankası Başkanı’nı, aralıkta da Maliye Bakanı’nı değiştiren Erdoğan, Eylül 2021’de enflasyon yüzde 20 dolayında iken faiz indirimi komutu verdi ve izleyen dört ayda faizler 5 puan indirilerek yüzde 14’e düşürüldü. Ancak bu akıldışı karar, döviz fiyatını patlattı ve dolar fiyatı Eylül 2021’de 8 TL basamağından Aralık 2021’de 18 TL basamağına kadar çıkarak üçüncü bir döviz şokunu yaşattı. 

2021 sonu döviz şokunun yol açtığı yangın, 20 Aralık’ta TL birikimlerine döviz getirisi garanti eden “kur korumalı mevduat” (KKM) enstrümanı ile kontrole alınmak istendi. Hazine’ye örtülü faiz yükü getiren KKM, dolarlaşmayı yavaşlatmakla birlikte yeni riskler üretti. 

Dövizdeki hızlı sıçrama, ithal girdi maliyetlerini, dolayısıyla tüketici fiyatlarını sert biçimde yükseltti. 2021 yılı, yüzde 36 tüketici fiyat artışı ile tamamlandı. Ancak tırmanma 2022’de hızlandı ve Mayıs 2022’ye kadar tüketici fiyatlarındaki yıllık artış yüzde 73,5’u buldu. Gıda enflasyonu yüzde 91’e ulaşırken, ulaştırmadaki yıllık fiyat artışları yüzde 105’in üzerine çıktı. Yükselen enflasyona, Şubat 2022’de baş gösteren Rusya-Ukrayna savaşının yol açtığı dünya fiyatlarındaki artışlar da etki etti. 

2021 yılında pandemi sonrasının artan talebi, yükselen enflasyona karşı stok için talep ile çakışırken ekonomi canlı seyretti ve 2021 büyümesi yüzde 11’i buldu. 2022 ilk yarıda da büyüme temposu yüksek. Ne var ki yükselen enflasyon içinde yaşanan bu büyüme, pastadan işgücünün payını artırmadı, aksine azalttı. Ücretler, yükselen enflasyon karşısında hızla eridi. 2022 başında yapılan yüzde 50,5 oranındaki asgari ücret artışı da pek işe yaramadı. Toplumda sayıları 8 milyonu bulan geniş tanımlı işsiz kitlesi, yüksek enflasyon tarafından açlığa mahkûm edilirken mutlak bir yoksullaşma süreci, hem alt hem orta kesimlerden çalışanları ve emekli tüm kesimleri içine aldı. 

Erdoğan iktidarının enflasyonla mücadele gibi bir stratejisi yok. Bunun yerine Erdoğan enflasyon içinde büyüme tercihiyle seçim sandığına ulaşmayı hedefliyor. Enflasyondan mağdur olanlar için ücret-maaş artışlarına gideceğini bildiren Erdoğan’ın temmuz ayında yasal olarak yapılacak enflasyon farkı zammını memurlara ve emeklilere ödemenin yanında, asgari ücrete de bir zam yapması bekleniyor. Yine de bu artışlar, yüksek seyreden enflasyon karşısında seçmen şikâyetlerini azaltacak gibi görünmüyor. 

Erdoğan'ın dört yılında Hazine, dış denge verileri de kötüleşti. Bu dört yılda Hazine’nin toplam iç borç stoku 1,5 trilyon TL’yi, faiz yükü ise anaparayı geçerek 2 trilyon TL’yi aştı. Bu, 2018’e göre yüzde 250 artış demek. Türkiye’nin dış borç stoku da 2018’deki 426 milyar dolarlık düzeyinden gerilemedi, 2021 sonunda 441 milyar dolara çıktı. 

2018 başından bu yana Türkiye ülke risk priminde derin bir negatif ayrışma yaşadı. 2019’da 28’e inmiş görünen ülke risk primi (CDS), 2022 Haziran ayında 818’e kadar çıktı ve Türkiye açısından dışarıdan borçlanma, en az 8 puanlık bir faiz maliyeti artışı anlamına geldi. 

Seçime giderken büyüme hırsı cari açığı da tırmandırdı. 2022’nin ilk dört ayının 21 milyar doları aşan cari açığı, 2018’in tamamının cari açığına ulaşmış durumda. Önümüzdeki 12 ayda çevrilmesi gereken dış borç ise 182 milyar dolar. TL dört yılda dolara karşı yüzde 73 değer kaybetmişken bunlar, yeni bir döviz şokunu yaşatacak tehditler. 

Son dört yılın seçmen gözündeki puanını tüketici güven endeksinden izlemek de olası. Temmuz 2018’de 92 olan tüketici güven endeksi 2022 Haziran ayında 63 değerine kadar gerilemiş durumda.

Al-Monitor / 22.06.22