Devletin borçlanma astarı, yüzünden pahalıya gelmeye başladı. Hazine'nin iç borçlanma ile üstlendiği faiz yükü nisan ayında 1,75 trilyon TL'ye (120 milyar dolar) ulaştı ve çarpıcı biçimde 1,48 trilyon TL'lik anapara borç stokunu 17 puan geçti.
Bu olağanüstü durum özellikle enflasyonun sert sıçraması ile yaşandı. Yıllık enflasyon yüzde 61'e ulaşınca Hazine'nin bankalara sattığı enflasyon (TÜFE) endeksli tahvillerin faiz yükü katlandıkça katlandı. Kamu borç stokunun faizlerinin iç borç anaparasına ya da borç stokuna oranı yüzde 117'ye çıktı. Oysa bu oran daha 2021 sonunda yüzde 61 idi.
Yüksek enflasyonun ağır bir gelir transferine yol açtığı, özellikle izlenen politikalardan bankaların büyük kârlar sağladığını bir önceki makalemde belirtmiştim. 2021'in ilk iki ayında 9,2 milyar TL olan bankaların net dönem kârı, 2022'nin ilk iki ayında yüzde 323 artışla 39 milyar TL'ye yükseldi. Bu devasa kârı sağlayan, “TÜFE'ye endeksli tahvil” denilen Hazine enstrümanları oldu denilebilir.
Hazine yurtiçi yatırımcılardan döviz ve altınla borçlandığı gibi, Türk Lirası borçlanmalarını da üç enstrüman ile yapıyor. Bunlar sabit faizli, değişken faizli ve enflasyona endeksli tahviller. Banka kârlarının rekorlar kırmasının nedeni daha çok bu enflasyona endeksli tahviller oldu.
Hazine'nin borçlanma türleri içinde yüzde 23'lük bir paya sahip olmasına karşın TÜFE endeksli tahviller bankalara müthiş kârlar sağlarken Hazine’ye en ağır yükü getirdi. İç borç içinde dörtte bire varmayan payına karşın TÜFE endeksli tahvillerin bankalarda böylesine kâr patlaması yaratmasının nedeni, bekleneceği gibi önlenemeyen enflasyon kasırgası oldu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın faiz alerjisi biliniyor. “Faiz sebep, enflasyon sonuç” mottosunu daha 2018 seçimleri öncesi diline dolayan Erdoğan, bu takıntısını Eylül 2021’de eyleme geçirdi ve enflasyon yükselme hâlindeyken Merkez Bankası’nın yüzde 19’daki politika faizini dört ayda 5 puan indirtme yoluna gitti. TL faizi indirimi, birikimi TL’de olan tasarruf sahiplerini enflasyon fırtınası karşısında hızla dövize yöneltti ve rayından çıkan döviz ve yüksek enflasyonla bankaların elindeki TÜFE endeksli tahvillerin değerleri hızla arttı; ağır bir faiz yükü oluştu.
Daha 2020’de iç borçlanmada faiz yükü anaparanın yüzde 50’si dolayındaydı. 2020 enflasyonu yıl biterken yüzde 14,6 idi ve iç borç stoku 1 trilyon dolayında, faiz stoku ise 544 milyar TL dolayındaydı. 2021’de enflasyon tırmanışa geçti ve yıl biterken TÜFE yüzde 36’yı buldu. 2021 sonunda iç borç stoku 1,3 trilyon TL’yi görürken faiz stoku da 800 milyar TL’ye yaklaşıyordu. Bu da faizlerin anapara borçların yüzde 60’ına çıkması demekti. Ama esas zincir 2022’de enflasyonun hızla basamak çıkışı ile koptu. 2022 Mart ayı TÜFE’si yüzde 61’i görürken iç borç stoku nisanda 1,5 trilyon TL’ye yaklaşıyor ama faizler artık anaparayı geçmiş, 1,7 trilyon TL’ye çıkmış durumda. Bu, faizlerin anaparayı 17 puan geçmesi ya da faiz/anapara oranının yüzde 117’ye çıkması gibi dehşetli bir tablo demek.
Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi döneminde, yani 2018-2022 Nisan arasında iç borç anapara stoku 1,5 trilyon TL’yi buldu ve artış yüzde 158’e ulaştı. Enflasyonun artışıyla TÜFE endeksli tahviller nedeniyle de faiz yükünün bu sürede artış oranı yüzde 282’ye, tutarı da 1,7 trilyon TL’ye çıktı.
TÜFE’deki tırmanışın tahvil veriminde yaptığı dehşetli sıçrama bekleneceği gibi en çok bu tahvilleri alan bankalara yaradı ve olağanüstü kârlar elde edildi. Başka bir ifadeyle, banka kârlarının bir yılda üç katına çıkmasının en büyük nedeni, Hazine'den elde ettikleri faiz gelirlerindeki büyük artış oldu.
AKP'nin iktidarı kaybetmesi hâlinde bir enkaz olarak gelecek iktidara kalacak bu dehşetli iç borç yükü, daha 2022 Nisan ayında 1,5 trilyon TL’si anapara, 1,7 trilyon TL’si faiz yükü olmak üzere 3,2 trilyon TL’yi bulmuş durumda. Sadece bu iç borç yükü, 2021’in milli gelirine oranlanırsa ulaşılan veri yüzde 45’e yakındır. Ama bununla kalmıyor, bir de dış borç anapara ve faizleri var.
2018 Haziran ayından 2022 Nisan ayına kadar dövizin fiyatı üç kat arttı. Bu kontrolden çıkan artış, dış borç stokunu ve dış borca ödenecek faizleri de artırdı. Yabancı para olarak devletin dış borç stoku fazla artmadı. 2018’de 90 milyar dolardı, 2022 Nisan ayında 103 milyar dolar oldu. Ama TL’nin hızlı değer kaybı ile anapara TL olarak 2018’de 474 milyar TL iken 2022 Nisan ayında 1,5 trilyon TL’lik bir yüke dönüştü. Faizler de aynı sürede 245 milyar TL’den 665 milyar TL’ye çıktı. Böylece dışarıya olan borç ve faiz yükü de 719 milyar TL’den 2,2 trilyon TL’ye yükseldi.
Özetle, 2018'den Nisan 2022’ye kadar kamunun iç ve dış anapara borç ve faiz yükü 1,8 trilyon TL’den 5,4 trilyon TL’ye çıktı. Bu, dört yılda kamunun borç ve faiz yükünün üçe katlanması demek.
AKP iktidarının ileriye taşıdığı enkaz bununla kalmıyor. Dövizin artışını frenlemek için Aralık 2021’de başlatılan Kur Korumalı Mevduat (KKM) uygulamasının bütçeye yükü bir diğer önemli kara delik. Devletin muhasebe kayıtlarında KKM ödemeleri “mevduat ve katılma hesaplarının kur artışlarına karşı korunmasına ilişkin giderler” adı altında bir kalem oluşturularak gösterildi.
Hazine ve Maliye Bakan Yardımcısı Cengiz Yavilioğlu 8 Nisan 2022 tarihine kadar vadesi dolan hesaplara Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından 13,2 milyar TL, Merkez Bankası tarafından 1,6 milyar TL’lik bir destek ödemesi gerçekleştirildiğini belirtti. Yavilioğlu ayrıca şirketleri KKM’ye teşvik için 10,2 milyar TL’lik bir vergiden vazgeçildiğini de bildirdi.
Ayrıca TL mevduat faizlerinin stopaj tutarları düşürüldü veya sıfırlandı. Bunun bütçeye yıllık maliyetinin 25-30 milyar TL civarında olduğu hesaplanıyor.
KKM ödemeleri, vergi ve stopaj indirimi ile vazgeçilen tutarların yıl sonunda 100 milyar TL’yi bulabileceği hesaplanıyor. Bu, yıllığı yüzde 70’i bulmuş gıda enflasyonu yaşayan Türkiye’de, bütçeden yapılan tarımsal destek ödemelerinin (2021’de 33 milyar TL) tam üç katı büyüklüğünde bir tutar.
Yüklenilen ağır faizler, vergilerden ödenen “örtülü” faizler ve vazgeçilen gelirler, Hazine'nin manevra alanını iyice daraltırken gelecek iktidara da ağır bir enkaz bırakıyor.
27.04.22 / Al Monitor