Yıllardan beri avronun dolardan daha değerli olmasının avantajını kullanan Türkiye, şimdi tam tersi durumda. Parite eşitlenmesi, Türkiye'yi dış ticaret, turizm ve dış borç boyutlarında olumsuz etkiliyor. Dolarlaşma, soruna tüy dikiyor. Dolar-avro paritesi dolar lehine makası açtıkça olumsuz etkilenme süreceğe benziyor.
COVID-19 salgını ve onun arkasından gelen Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle yaşanan türbülansın küresel ekonomide derin sarsıntılar yaratması şaşırtıcı olmadı. Üst üste gelen arz açıkları, küresel üretim zincirinin halkalarındaki kopmalar, önemli maliyet artışlarına, o da küresel düzeyde görülmedik fiyat artışlarına, küresel bir enflasyona yol açtı. Kısa adı OECD olan Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’na üye kalburüstü ülkelerin yıllık enflasyonları ortalama yüzde 9’un üstüne tırmandı. ABD’deki tüketici enflasyonu beklentilerin çok üzerine tırmandı ve yüzde 9,1’i buldu. On dokuz üyeli avro alanının yüzde 9’a yaklaşan enflasyonu daha da tırmanma eğiliminde.
Yükselen enflasyon karşısında faiz silahına sarılan ABD, yüzde 1 olarak öngördüğü faiz artışı hedefini artırmak durumunda kaldı. Fed faiz artırdıkça ve parasal sıkılaştırmaya gittikçe dolar da güçlendi ve küresel yatırımcılar açısından cazibesi arttı. Aynı enflasyon belasından muzdarip avro alanında ise enflasyona karşı aynı çevik davranış gösterilemedi henüz. Son tahlilde 19 ülkenin merkez bankası olan Avrupa Merkez Bankası (ECB), güçlüsü, az güçlüsü ile ülkeler arasında bir uyum yakalamak durumunda. Bu da hızlı ve kararlı davranmayı güçleştiriyor. ECB faiz artırmada geciktikçe, buna karşılık dolar artırılan faizlerle güçlendikçe dolar-avro paritesi farkı kapanmaya, giderek eşitlenmeye vardı. Beklenti, ECB’deki her yavaş adımın doları öne geçireceği yönünde.
Bu durumda Türkiye gibi döviz geliri daha çok avro üstünden olan, buna karşılık döviz gideri ve yükümlülükleri dolar üstünden olan ülkelere ek yükler geldi. Hem dış ticaret, hem hizmet ihracı (özellikle turizm) hem de dış borç stokları üstünden dolar yükümlülüğü yüksek olanların zararı büyüyor. Güçlü dolara eğilim artıyor, bu da yerel paraları dolar karşısında zor duruma sokuyor. Yerel para faizini artırarak kalkan oluşturmaya çalışanlar var ama Türkiye faiz silahını alet çantasından fırlatıp atmış olduğu için ihtiyacı olan kalkanı oluşturamıyor ve parite eşitlenmesinden de ağır darbeler yiyor, yemeye de devam edeceğe benziyor.
Parite makasının kapanması, hatta dolar lehine seyretme ihtimali Türkiye’yi öncelikle dış ticaret üstünden vuruyor. İhracat ayağından bakıldığında görünen şu: İhracatta dolar ve avronun payı neredeyse eşit. İhracat gelirlerinin yüzde 45’i avro, yüzde 48’i dolar üzerinden ama ithalatın yüzde 28’i avro, yüzde 71’i dolar üzerinden. Geriye kalan dış ticaret payı öteki paraların. Ama öteki paralar da dolara karşı değer kaybettikleri için olumsuzluk eksilmiyor. Türkiye’nin avro pazarını koruyabilmesi için ihracatçı dampinge zorlanabilir. Bu da yeni bir yoksullaştırıcı ihracat darbesi.
İthalatta denge tümüyle dolar lehine. Doların ithalattaki payı özellikle bu yıl çok arttı ve ilk beş aylık verilere göre yüzde 71’i buldu. Küresel düzeyde enerji fiyatlarının artması ve TL’nin hızlı değer kaybı, enerji faturasını hızla yükseltti. Enerji yükü özellikle 2022'de çok ağırlaştı ve ilk beş ayın net ithalatı 34 milyar doları buldu. İlk beş ayın cari açığının 28 milyar dolar olduğu anımsandığında net enerji faturasının nasıl ağır bir yük olduğu anlaşılacaktır.
Paritelerin eşitlenmesinden Türkiye turizmi de olumsuz etkilenmeye başladı. 2022 yılı turizm gelirlerinin yüzde 25-30 milyar dolar arasında gerçekleşmesi bekleniyor. Son yıllarda Orta Doğu ülkeleri kaynaklı yabancı ziyaretçi sayısında büyük artışlar gözlense de hesaplanan turizm gelirlerinin Almanya öncelikli avro gelirleri olduğu görülüyor. Turizm gelirinin yüzde 70 kadarı avro cinsinden. Yüzde 30’un önemli bir kısmı dolar, küçük oranlarda da başka dövizler var. Turizm girişimcisi avronun değer kaybı nedeniyle avro ile yapılmış kontratlar üstünden umduğundan düşük TL ciro elde edecek. Umduğunu elde edebilmesi için daha çok turisti ancak fiyat kırarak ağırlamak isteyecek. Bu da ihracatta fiyat kırmak gibi turizm paketi satarken de dampinge zorlanmak, yoksullaştırıcı ihracattan sonra yoksullaştırıcı turizm demek.
Dolar-avro parite eşitlenmesi, Türkiye’yi dış borç stoku üstünden de olumsuz etkiledi. 2022’nin ilk çeyrek dış borç stok verilerine göre Türkiye'nin 132.1 milyar dolar kısa vadeli, 319.1 milyar dolar da uzun vadeli olmak üzere toplam 451.2 milyar dolar dış borcu var.
Kısa vadeli dış borcun yüzde 44,3’ü dolar, yüzde 25,9’u avro cinsinden. Uzun vadeli borçta dolar ağırlığı çok daha belirgin. Dolar üstünden uzun vadeli dış borç, 319 milyar doların yüzde 64’ünü aşıyor. Dolayısıyla 451 milyar dolarlık dış borcun yüzde 58’i Amerikan doları, yüzde 30’u avro cinsinden. Geri kalan öteki paralar da dolar karşısında değer kaybettikleri için Türkiye’nin yükü hafiflemiyor, ağırlaşıyor.
Dolar-avro parite makasının kapanması, doları cazip hâle getirirken avrodan soğuttu. Türkiye’de mevduatını döviz olarak tutanlar açısından avrodan çıkıp dolara yönelmek eğilimi hızlandı. Kısa adı BDDK olan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu verilerine göre Temmuz 2022 itibarıyla gerçek kişilerin 149 milyar dolar döviz mevduatı var. Bu tutarın yüzde 40’ının avro cinsinden olduğu Merkez Bankası kaynaklarında yer alıyor. Avronun değer kaybı, birikimini avro olarak tutanları dolara dönme yönünde hareketlendirdi. Bu kayıtlı avro mevduatının yanında yastık altında tutulan dövizin de önemli bir kısmının avro olduğu tahmin ediliyor. Özellikle Avrupa’daki göçmen işçilerin yurda gönderdikleri dövizlerden yastık altında tutulanların çoğunun avro olması anlaşılır bir olgu.
Dolardan avroya yöneliş, Türkiye’de dolar fiyatının üstünde yeni bir basınç oluşturdu ve dolar kuru düzenli artışlarla 17,50 TL’nin üstünü zorlamaya başladı. Benzer yönelişin avro alanında da yaşandığı ve dolara yönelişle beraber dolarlaşmanın avro alanı için de önemli bir tehdit hâline geldiği biliniyor. Bunun ECB’yi faiz artırmaya zorlayıcı etkisinin ne olacağı da merak ediliyor.
Özet olarak, parite eşitlenmesi, yükümlülükleri ağırlıkla dolarla olan Türkiye ekonomisine ek bir yük getirdi. Dolar fiyatını yukarı doğru zorladı. Bu, mal ve hizmet maliyetlerini artıran, önce üretici, sonra tüketici fiyatlarını tırmandıran yeni bir rüzgâr demek. Yıllığı yüzde 138’e ulaşmış üretici ya da sanayici fiyatlarının dolardaki güçlenme ile yeni tırmanışlar yaratması ve zamana yayılmış bir yansıma ile yıllığı yüzde 79’a çıkmış tüketici fiyatlarını daha da yukarı taşıması kaçınılmaz görünüyor.
Al-Monitör / 16.07.22