Rusya lideri Vladimir Putin, 30 Eylül’de, Ukrayna’da işgal edilen Donetsk, Luhansk, Herson ve Zaporijya’nın ilhakını öngören anlaşmaları imzaladı. Anayasa Mahkemesi’nin hızlıca onayının ardından resmi prosedür bugün yarın federal parlamentodan geçecek yasalarla tamamlanacak.
Putin’in bu adımını sahadaki dramatik değişimler ve uluslararası alandaki gelişmelere bağlayan farklı çıkarımlar yapılabilir. Batı yakası “Cephede çöküşler yaşanıyor, bu çaresizliğin neticesi” diyerek savaşı gelişmiş silahlarla körükleyebilir.
Beri tarafta şu denebilir: Putin ucu açık bir stratejiyle yola çıktı ama önce Kiev, sonra Harkiv’den çekilmeler, genişleyen yaptırımlar ve dost ülkelerin bile “Artık yeter” demeye başlaması nedeniyle asgari hedefe göre hareket etmiş olabilir. Bu hedef de Rus ağırlıklı bölgelerin ele geçirilmesinden ibaret.
Biraz daha Rus idealizmine bel bağlayanlar ise Putin’in kolayca durmayacağını, ilhak edilen 4 bölgeyi güvenceye aldıktan sonra daha fazlası için uğraşacağını söyleyebilir.
Çıkarım ne olursa olsun Putin, Rus tarihine bırakmak istediği mirasın peşinde. Kayıplar ve tökezlemelere rağmen ilhak Putin’in mantık örgüsü içerisinde bir ilerleme. Mantığın temelinde bir bütün olarak eski Sovyet coğrafyasını ihya değil, tarihi Rus coğrafyasıyla sınırlı bir restorasyon var.
Bu yaklaşım ilhak kararının dayanaklarında da görülüyor:
Sovyet liderleri Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ni kurarken Rus ağırlıklı bölgeleri buranın sınırlarına katarak hata yaptı. Buralar Yeni Rusya (Novorossiya) olarak anılan bölgeler. Birlik içinde Rusların hangi cumhuriyette kaldıkları sorun değildi ama SSCB dağılırken bu durum Rusların felaketine dönüştü. Ukrayna’da kalan Rus bölgeleri 2014’te Batı destekli neo-faşist ve milliyetçi dönüşümle yeni bir felaketle karşı karşıya geldi. Kırım’ın referandumla Rusya’ya bağlanmasından sonra diğer bölgeler Rus kimliğini imha sürecini derinleştirdi.
2014-2015'te Normandiya Dörtlüsü'nün çıkardığı Minsk Anlaşmalarına göre Kiev’in fiili Luhansk ve Donetsk Halk Cumhuriyetleri ile oturup yeni statüyü belirlemesi gerekiyordu. Ama Kiev Batı’nın ayartması ve baskısıyla askeri yolda ısrar etti. Yani Ukrayna çatışmanın barışçıl çözümünü reddetti.
Bu durum karşısında Rus nüfus BM Şartı, BM Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme ve BM Devletler Arası Dostça İlişkiler ve İşbirliğine İlişkin Uluslararası Hukuk İlkeleri Bildirgesi’ne uygun olarak kendi kaderini tayin hakkını kullandı. Bu bakış açısı 4 bölgenin ilhak kararını onaylayan Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararına da yansıdı. (Detaylı bilgi için Hazal Yalın’ın yazısına bakılabilir.)
Elbette uluslararası hukuk kimi zaman egemen güçlerin yüzünde maske, kimi zaman elinde maşa. Rusya’nın kendi kaderini tayin hakkına ilişkin tutumundan hareketle federasyon içindeki herhangi bir cumhuriyetin barışçıl şekilde bağımsızlık yoluna gidebileceği sanılmasın. Bu yolu Çeçenistan, Dağıstan, Tataristan, Yakutistan veya Çuvaşistan tuttursa ne olacağını 1994-1996 Çeçen-Rus savaşından biliyoruz. Aynı şekilde Batı kanadı da Yugoslavya’nın parçalanması, Kosova’nın tek taraflı bağımsızlığının tanınması ve Sudan’ın bölünmesi örneklerinde olduğu gibi kendi kaderini tayin hakkını işine geldiği zaman destekliyor.
Belki sayfa Putin’in hayallerine göre açılıyor, kısmi sonuçlar tedirgin Ruslar arasında rahatlama yaratıyor ama hikâyenin nereye akacağı kestirilemiyor.
Son yazımda da belirtmiştim; Putin ilhak sürecini başarılı kılabilmek için nükleer silah tehdidiyle caydırıcılık oluşturmaya çalışıyor. Bundan sonra Batı’nın 2014’ten beri Ukrayna’nın parçalanması pahasına Rusya’yı çevreleme ve hırpalama siyasetinde daha ne tür başlıklar açılacağı önem kazanıyor. NATO bir taraftan nükleer tehdidi ciddiye aldığını not ederken diğer yandan Ukrayna’nın ateş gücünü artırmaya bakıyor. New York Times’a göre ABD, Almanya'da Batılı ülkelerin Ukrayna'ya dönük askeri yardımlarını koordine edecek bir komuta merkezi oluşturacak. Biden yönetiminin yeni silah sevkiyatı yolda. Almanya, Fransa ve İtalya da yeniden elini taşın altına sokuyor. Almanya ilk kez IRIS-T hava savunma sistemlerinden 4 takım gönderecek.
Yanı sıra Kuzey Akım I ve II boru hatlarında açılan deliklerle Rusya’nın Avrupa’yı ABD’nin baskısından uzaklaştırmaya yönelik en önemli kartı da ekarte edildi.
Putin, Ukrayna’da yenilgiyi Rusya’yı parçalayacak senaryosunun devreye sokulacağı nokta olarak gördüğünden şiddetini artırabilir. Can alıcı soru; Putin’in caydırıcılık kurma hamlesi, savaşta ısrar eden Anglosaksonları frenlemezse ne olacak?
Öte yandan Rusya içinde Kremlin’deki coşkulu nutkun üzerini örtemediği kasvetli bir tablo kendini ele veriyor. Dört bölgenin Rusya’ya katıldığı ilanından bir gün sonra Rus ordusu Liman kentinden çekildi. Donetsk, Luhansk ve Harkov bölgelerini bağlayan tren yolunun üzerinde duran Liman özellikle Donetsk için lojistik merkez olarak kullanılıyordu.
Çekilmenin yarattığı sarsıntı tepede sıra dışı polemiklere neden oluyor. Çeçenistan Cumhuriyeti Başkanı Ramzan Kadirov hezimetten açıkça Merkezi Askeri Bölge Komutanı General Aleksander Lapin'i sorumlu tuttu. Sahadaki Çeçen komutan Abdi Alauddin’den aldığı bilgiler ışığında yaklaşan bozgunu Genelkurmay Başkanı Valeri Gerasimov'a aktardığını, onun da Liman’dan çekilmenin söz konusu olmayacağı konusunda kendisini temin ettiğini uzun uzadıya anlattı. Sahadaki gerçek durumun Putin’e rapor edilmediğini savunan Kadirov, Lapin’e verilen Rusya Kahramanı madalyasını geri almasını, rütbelerinin sökülüp utancını kanla yıkaması için elinde tüfekle er olarak cepheye sürülmesini istedi. Putin’i ciddi ikilemde bırakacak bir çıkışma. Bir tarafta Rus generaller diğer tarafta cephede fedai gibi duran Çeçenler.
Kadirov ayrıca düşük etkili nükleer silah kullanılmasını da önerdi. İşlerin bu noktaya gelmesi ya çaresizlik ya çıldırmışlık ya da dangalaklık.
Putin’in durduğu yerden bakıldığında Ukrayna kendi topraklarında işgalci konumunda. Liman’la işgal daha da genişledi. Yaman bir durum! Şimdi Putin ne yapacak? Garip tabii Kremlin Sözcüsü Dimitri Peskov, dört bölge Rusya toprağı sayılırken Rus ordusunun kontrol ettiği sınırların mı yoksa Ukrayna anayasasına göre mevcut sınırların mı esas alındığı sorusu karşısında yuvarlak yanıtlar verdi. Pazarlık kapısını açık bırakmak için mi? Yoksa idari sınırları buluncaya kadar savaşa devam mı? Sadece Luhansk tamamen Rusya’nın kontrolünde. Donetsk’in yüzde 60’ı, Zaporijya’nın yüzde 70’i, Herson’un yüzde 90’dan fazlası Ruslarda. Kiev de pazarlık masasını olası görmediğine göre savaşa devam!
Putin’in kısmi seferberlik çağrısı da askeri kapasitenin biçareliğini ortaya saçıyor. Bazı yerlerde silahaltına alınanlara verilecek elbise, temel malzeme ve doğru düzgün silah olmadığı görüldü. Çok acemice ve şüphe uyandıran şeyler yaşanıyor. Mesela Dağıstan Cumhuriyeti Başkanı Sergey Melikov, Derbent’te “Bütün erkekler acilen pasaportlarını alarak asker alım merkezine gelmelidir” diye megafondan çağrı yapan yetkililerin sesini telefonda dinlettikten sonra “S… salakları! Siz s…. moronları mısınız? Size kim yetki verdi?” diye patlıyor. Ayrıca “Seferberlik kapsamında öğrenciler ve küçük çocuk babaları askere alınıyorsa, bu hatadan hemen dönülmeli” diye çıkışıyor.
Kafkasyalı gençleri kırdırmak üzere cepheye sürüldükleri yönünde haklı ya da haksız bir kaygı yayılıyor. Ve gençler kaçmanın yollarını arıyor. Kremlin’de Putin’in bütün karizmasıyla çizdiği ulvi misyonun Rus nüfusu içinde sahiplenme oranı yüksek olabilir. Ama tek bir kurşun atılmadan Rusya’ya katılan Kırım’ın aksine yıkım ve ölümün yol açtığı ağır tablo Putin’e beklediği heyecanlı katılımı sunmuyor. Rus devlet aklı içeride ve dışarıda savaşın bedelini yükselten durumu nasıl idare edecek? Her açıdan savaş çok kritik bir dönemece girmiş gözüküyor.
Putin son dönemde savaşın uzamasından dolayı endişelerini ileten Çin ve Hindistan’ın BM Güvenlik Konseyi’nde ilhakı kınayan karar tasarısıyla ilgili çekimser kalmasından kendisine nefes borusu olan ya da anlayış gösteren ülkeleri kaybetmediği sonucunu çıkarabilir. Ama Kırım’da olduğundan 10 kat daha sert bir duvarla karşı karşıya.
Ukrayna da ilhak kararına NATO'ya hızlandırılmış katılım başvurusuyla yanıt verdi. Rusya’nın çok da endişeleneceği bir durum değil. Malum NATO üyelik hedefinin anayasadan çıkarılması Putin’in barış koşullarından biriydi. Biden yönetiminin de hemen ön aldığı üzere savaş halinde bir ülkenin ittifaka girmesi mümkün değil. Kaldı ki savaş yokken bile buna yanaşmadılar. Bunun yerine izlenen strateji sürüyor: “Savaşı Ukrayna üniforması içinde yürütelim, silah bizden ölmek Ukraynalılardan. Bu vekâlet düzeni NATO-Rusya savaşına dönüşmesin yeter!
Lakin Papa Francis’in dediği gibi olup bitenin adını dürüstçe koymak lazım: "Devam etmekte olan bir savaş var. Bunu iyilerin ve kötülerin yer aldığı bir kovboy filmi gibi düşünmek hatadır. Aynı zamanda bunun Rusya ile Ukrayna arasında bir savaş olduğunu düşünmek de hatadır, o kadar. Hayır, bu bir dünya savaşıdır."
Gazete Duvar / 03.10.22