İngiltere’nin “Brexit” halkoylamasından sonra içine düştüğü kriz, halkoylamalarını kullanarak iktidara gelmeye çalışan Yeni Faşist eğilimlere karşı, özgürce işleyen bir meclisin, meclisi destekleyen sokağın direncinin ne kadar önemli olduğunu gösterdi.
Yeni Faşist işgal
İngiltere’de Muhafazakâr Parti’yi ve hükümeti Boris Johnson aracılığıyla ele geçiren ekibi Yeni Faşist olarak nitelerken “acaba abartıyor muyum” diye düşünmüştüm. Perşembe günü rahatladım. Muhafazakâr kesimden yazarlar, Boris Johnson (B.J.) ve ekibinin politikalarında, taktiklerinde, kullandıkları dile ilişkin yorumlarında, Yeni Faşizmin özelliklerinin hepsine değiniyorlardı.
Financial Times’dan Stephens, B.J’yi “yolunu yalan ve hileyle açan politikacı” olarak niteliyor, deneyimli “saygın, dürüst, ılımlı politikacıları”, “anlaşmasız Brexit’i” engelleyen yasa önerisini destekledikleri için partiden atarak, Muhafazakâr Parti’yi “İngiliz milliyetçiliğinin partisine dönüştürdüğünü” yazıyor, demagog, yabancı düşmanı, popülist sözcüklerini kullanıyordu. Stephens, yaşananlar için demokrasiyi hedef alan “dayatmacı” bir saldırı diyordu. The Economist, “partiyi ele geçiren fanatiklerden” , “radikal popülizmden” söz ediyordu.
Stephens’in yazısıyla birlikte yayımlanan karikatürde, Britanya Ulusal Partisi (BNP) militanları gibi giyinmiş (postal, paçaları kıvrık, askılı kot pantolon, kırmızı haçlı tişört) B.J., Muhafazakâr Parti’nin üzerinde tepiniyordu. The Times’ın bir karikatürü Boris’i Rees- Mogg ve Dominic Cummings arasında kalmış bir şaşkın olarak betimliyordu.
Farklı siyasi eğilimlerden birçok yorumcuya göre B.J. ve ekibi, AB’den anlaşmasız çıkmanın sonuçlarına, örneğin ekonomik krize, gıda-ilaç tedariki sıkıntılarına, İskoçya’nın ayrılma olasılığına, İrlanda’da şiddet olaylarının yeniden başlaması riskine aldırmıyorlardı. Bunlar işveren örgütlerinin, doktor örgütlerinin, sendikaların uyarılarına kulaklarını kapatmışlardı, AB’den anlaşmasız çıkabilmek için parlamentoyu askıya almışlardı. B.J’nin tek amacı, “anlaşmasız Brexit’in” ardından seçimlere gitmek, milliyetçiliği, yabancı düşmanlığını körükleyen bir kampanya ile Brexit Partisi’nin oylarını da alarak tek başına iktidara gelmekti. Cockburn’un The Independent’ta açık biçimde vurguladığı gibi, Türkiye’dekine benzeyen, “bir iktidarı işgal eden otoriter rejim projesi” söz konusuydu. Ülkenin kentlerinin meydanlarında, parlamentonun önünde “darbeyi durdur” sloganı yankılanıyordu.
Meclis ne işe yarar?
Yaşananlar, özgürce işleyen bir meclisin, hatta atanmışların (üst düzey bürokrasinin) direncinin, halkın itirazının, iktidarı ele geçirmek isteyen Yeni Faşist bir ekibe karşı güçlü bir savunma hattı oluşturmak açısından ne kadar önemli olduğunu gösteriyordu.
B.J. ve ekibi, 31 Ekim’de AB’den anlaşmasız çıkmalarını engelleyecek tartışmaları susturmak, oylamaları engellemek için meclisi askıya aldığında, halkın temsilcilerine, 31 Ekim’e kadar olan sürenin başında ve sonunda yalnızca birer hafta kalıyordu. Ancak AB’den anlaşmasız çıkmaya karşı olan, farklı partilerden temsilciler mecliste birlikte davranmayı başardılar.
Muhafazakâr Parti’nin en deneyimli temsilcilerinden 21 milletvekili partilerine karşı oy kullandı, biri yerinden kalkıp karşı saflara Liberal Parti’ye geçti. Muhafazakârların İskoçya Başkanı istifa etti. Bu istifaları, Eğitim Bakanı (B.J’nin kardeşi), Çalışma Bakanı izledi. Parti, Yeni Faşizmin elinde dağılırken, meclis, anlaşmasız Brexit’i engelleyecek yasa tasarısını onayladı. Meclis, “anlaşmasız Brexit’i” amaçlayan baskın bir erken seçim olasılığını da önleyerek şimdilik, “Yeni Faşist” saldırının ilk dalgasını kırdı.
Özgür bir meclis ve onu destekleyen “sokaklar”, hükümetlerin “çoğunlukçu” tutumlarını, “halkoylamalarında” kazananların kaybeden tarafı, yargının kararlarını yok saymasını, hatta siyasi darbeleri önleyebilir. Türkiye’de Meclis’in işlevsizleştirilmiş olmasının, “sokaklardaki” ağır baskının nedeni de budur!
Cumhuriyet / 09.09.19