İngiltere’de Brexit (Avrupa Birliği’nden çıkma) referandumu yaklaşırken, tartışmalar ABD’ye, AB’ye sıçradı. Financial Times, Wall Street gibi yayınlara, Der Spiegel’in“N’olur gitme” başlığına, Le Monde’un “Mali krizden bu yana Avrupa için kötü haberinsonu gelmiyor” yorumuna bakınca derin bir korku seziliyor. Çünkü “Brexit” gerçekleşirse, yalnızca AB’de değil, dünya ekonomisinde de dağılmayı hızlandıracak!
‘İmparatorluk-ertesi’ sendromu
Kapitalizm, artık işlemediği son IMF raporunda da kabul edilen neo-liberalizmi aşarak kriz yönetim modelini yenileyemiyor. Gelir dağılımı bozulmaya devam ederken, neo-liberal varsayımlarla oluşan küreselleşmeci “bilişsel harita” çözülüyor; özellikle orta sınıflarda korku, paranoya yayılıyor.
Diğer taraftan, II. Dünya Savaşı’ndan bu yana kapitalist sistem Birleşmiş Milletler, NATO, IMF, Dünya Bankası, Avrupa Birliği, Dünya Ekonomik Forumu gibi uluslar üstü, uluslararası kurumlarla, kimi ortak kurallarla yönlendiriliyordu. ABD merkezli bir ekonomik model, diplomatik ortam, enerji kaynaklarını, ticaret yollarını denetleyen askeri güvenlik sistemi; ABD hegemonyası üzerinde bir “yapılandırılmış bütünlük” söz konusuydu. Bir süredir bu çözülüyor.
Bu gelişmeler, popülist protestoların, yerel iktidarların, alternatif hegemonya merkezlerinin ortaya çıkmaya başladığı bir “imparatorluk ertesi” (Roma İmparatorluğu’nu anımsayarak) dağılma sendromu yaratıyor.
Çin’in yükselmesi, Rusya’nın nüfuz alanları restorasyonu hamlesi, ABD hegemonyası (imparatorluk) “düzeni” döneminde baskı altında tutulan etnik, dinci basınçların serbest kalmasıyla patlak veren yerel savaşlar, nihilist-terörist yapılar, kitlesel göç hareketleri bu sendromun bileşenleri. Brexit gibi, küreselleşmenin, (neo-liberalizmin “yapılandırılmış bütünlüğünün”) prototipi kabul edilen Avrupa Birliği’ni terk etme eğilimleri de..
“Brexit” yalnızca İngiltere’ye özgü bir gelişme değil. PEW araştırma merkezinin, sonuçlarını yayımladığı bir araştırma, Birliğe olumsuz gözle bakanların oranınınözellikle merkez de 2004’ten bu yana sürekli arttığını gösteriyor. 2016 Mayısı’nda, yüzde olarak şöyle: Fransa - 61, İspanya - 49, Almanya ve İngiltere - 48, Hollanda - 46, İtalya - 39.
Ulus devlet ve barış
Sermaye ne kadar küreselleşirse küreselleşsin, yerel sermayeler yok olmaz, sınıf mücadelesi de her zaman öncelikle yereldir. Yerel düzeyde, hem çıkarlarını korumak isteyen ülke halklarının, farklı sınıfların, hem de iktidarlarını korumak isteyen egemen sınıfların ellerindeki en etkin “araç” ulus devlettir.
Bu “araç”, yalnızca yerel düzeyde, denetimi, disiplini (“bütünlüğü”) sağlamakla kalmaz, aynı zamanda, ülkenin kapitalizminin kriz dinamiklerini dışsallaştırmaya, örneğin kapasite fazlasını, aşırı birikmiş mali sermayeyi diğer ülkelerin ekonomilerine ihraç etmeye, diğer ülkelerin benzer reflekslerine karşı da korunmaya çalışır. Bu çok kaba betimlemeler bile, ulus devletlerin, “yapılandırılmış bir bütünlük” (hegemonya, hatta imparatorluk sistemi) içinde değillerse - uzun süre barış içinde yaşayamayacaklarını gösteriyor.
Bu zeminde, İngiltere gibi merkezi bir devletin AB gibi bir “yapılandırılmış bütünlükten” çıkması, diğer çıkma eğilimlerini güçlendirecek, parçalanmayı hızlandıracak “imparatorluk ertesi” dağılma sendromunu daha da güçlendirecektir.
Bugün egemen sermayenin, sağ popülist / faşist hareketlerden tedirgin olmasının nedeni budur. Ancak yarın bir sol hareket yükseldiğinde, mali sermaye, kolaylıkla bu faşist hareketlerin arkasına geçecektir.
Cumhuriyet / 13.06.16