Siyasal İslam, kapitalist devleti ve ekonomiyi yönetmeye uygun bir siyasi ideolojik hareket değildir. Ancak bu akım devleti, ekonomi yönetimini ele geçirince toplumda önemli yapısal dönüşümler başlar. İslamcı entelijansiyanın bir kısmında “Ya bir karşı tepki gelir de kazandıklarımızı kaybedersek” kaygısı uyandıran kimi dönüşümler de Siyasal İslamın egemen kesimi içinde, bu sürece paralel olarak ilerler.
Dönüşümler ve sonuçları
Bu bağlamda, radikal İslamcı Yeni Akit gazetesi yazarı, Dilipak’ın “içerden biri” olarak, gözlemleri oldukça ilginçtir.
Dilipak bir süredir, İslamcı entelijansiyanın kapitalist tüketim ve haz kültürünün içine çekilmekte, bir anlamda “yozlaşmakta” olduğundan yakınıyordu. Geçen perşembe günü yayımlanan yazısında da tekrarladığı bu kaygılarına ek olarak bu kez, ona göre “olumlu” bir gelişmeye de dikkat çekti.
Dilipak’a göre, geleneksel olarak laik cumhuriyetçi muhalefeti temsil eden CHP’de, bir süredir (AKP iktidarı döneminde) İslamcı kültüre, düşünceye bir yakınlaşma yaşanıyor, ancak, hiç kimse, “İmamoğlu kadar CHP içinde İslam kimliği ile yüzleşmeyi sağlayamamıştı.” … “bugün CHP tabanı düne göre daha dindar. Bu din; Kur’an, siret ve sünnetle birebir örtüşmese de böyle.”
Dilipak, bu “olumlu” gelişmenin yanı sıra, kendisini kaygılandıran bir dönüşümü de şöyle özetliyor: “Servet ve iktidar Müslümanları bozdu. Müslümanım diyenlerin serveti ve gücü, aklının ve imanının önüne geçince çok büyük bir savrulma yaşandı ve inandıkları gibi yaşamayı bırakıp, yaşadıkları gibi inanmaya, iktidar ve servete ulaşmak için birbirleri ile yıkıcı bir rekabete giriştiler.”
Dilipak, belki farkında değil ama bu, “kâr makinesi” olarak sermayenin “vantuzlarını” yapıştırdığı her sınıf ve tabakanın kaçınılmaz kaderidir. Sermaye her şeyi tüketir, tüketirken dönüştürür.
Siyasal İslam, iktidar ve demokrasi
Shadi Hamid’in Temptation of Power -Islamists & Illiberal Democracy in a New Middle East (İktidarın baştan çıkarıcılığı- Yeni Ortadoğu’da İslamcı ve İlliberal demokrasi) Başlıklı çalışmasını hazırlarken, iki yıl boyunca bölgede yaptığı gözlemler, İslamcı entelijansiya ile yaptığı söyleşiler, siyasal İslam ile siyasi iktidar ilişkisine ışık tutuyor.
Özetle, Hamid, siyasal İslamın, ideolojisinin ve siyasi projesinin liberal demokrasiyle uyumlu olmadığını gösteriyor. Siyasal İslamın muhalefetteyken, seküler devletin koyduğu sınırların etkisiyle, ama projesinden vazgeçmeden, daha ılımlı kapsayıcı, eşitlikçi, demokratik bir dil kullanıyor, iktidara gelmeye başladığı zaman da hızla bu ılımlı, kapsayıcı, demokratik dili terk ederek kendi projesini topluma dayatmaya başlıyor. Hamid’in çalışması, bu eğilimin, iktidarda radikalleşerek güçlendiğini gösteriyor.
Bu süreci, yalnızca 17 yıllık AKP yönetimine bakarak değil, Mısır’da Mursi’nin başkan olduğu ve siyasal İslamın mecliste çoğunluğu kazandığı kısa sürede gündeme gelen yasalardan ve uygulamalardan, son yıllarda Endonezya’da hızla ilerleyen dönüşüm sürecinden de izleyebiliriz.
Hamid’in de “illiberal” kavramıyla işaret ettiği gibi, siyasal İslamın iktidarının toplumda başlattığı dönüşümler bireysel hakları ve özgürlükleri, parlamenter demokrasinin kurumlarını yok eder, toplumu giderek dinci kültürün, siyasal İslamın yörüngesine çekerken, siyasi iktidarı siyasal İslamın egemen sınıfının (İslamcı entelijansiyanın) elinde yoğunlaştırır.
Bu süreç, ekonomide “toplumsal artık- değere” el koyma noktasında ekonomi dışı zora dayanan pratikleri, buradan kaynaklanan “israfı” yaygınlaştır, böylece, kapitalizmin kriz dinamiklerini güçlendirir. Siyasal İslamın iktidarında siyasi baskı ve şiddet ile ekonomi yönetiminin (kapitalist sömürünün) kaynaşması bir tür “Yeni Faşizme” yol açar.
Bu “Yeni Faşizme”, siyasal İslamın kültürel dünyasıyla bir yakınlaşma arayarak, o dünyaya daha fazla gömülerek, bu arada salt ekonomik çıkarları ve sömürüyü, yolsuzluğu vurgulayarak direnilemez. Karşıt bir özgürlükçü, Aydınlanmacı kültürel “dünya”, söylem ve hegemonya inşa ederek direnilebilir. Karşıtına benzemeye başlayanın, siyaseti ve kimliği yok olur!
Cumhuriyet / 30.09.19