Ortadoğu, hiç kuşkusuz, dünyanın en karmaşık, en değişken, hatta en patlayıcı bölgesidir. Cumartesi günü, dünyanın petrol endüstrisinin “kalbine” yönelik, zamanı ve etkinliği açısından çok şaşırtıcı bir hava saldırısı “taşları” yine yerinden oynattı.
Gelişmeler, dünya enerji piyasalarında jeopolitik risklere ilişkin yeni bir paradigmanın şekillenmekte olduğunu gösteriyordu.
Büyük güçler arası rekabet...
Bence, bu gelişmeleri, uluslararası ilişkiler alanında artık egemen olan “Büyük güçler arası rekabet paradigması” içinde değerlendirmeye çalışmak gerekir.
Bu bağlamda, içinde, emperyalizm teorilerine aşina olanlar için yeni bir şey olmasa da üretildiği yer açısından anlamlı bir çalışma yardımcı olabilir. ABD Ulusal Savunma Üniversitesi (NDU) bünyesinde çıkarılan Joint Forces Quarterly’nin (Birleşik Güçler dergisi) eylül sayısında yayımlanan “Küresel Riskler ve Fırsatlar: Büyük Güçler Arası Rekabet Paradigması” başlıklı çalışmayı, US Merkez Komutanlığı, Strateji, Plan ve Politika Direktörlüğü’nde stratejik analist Mark D. Miles ve bölümün 2. direktörü Tuğgeneral Charles S. Miller birlikte kaleme almışlar.
Yazıda, büyük güçler arası rekabet “paradigması” üç merkez üzerine kuruluyor. Ekonomik ve askeri büyük güç düzeyine yükselmekte olan Çin, yeniden büyük güç statüsüne yükselen Rusya ve ABD. Yazı büyük güçler arası rekabet ortamının dinamiklerini tanımlarken, 19. yüzyılın ve Soğuk Savaş döneminin deneylerine dayanıyor. Bu deneylerde, büyük güçler arası rekabetin, önce, bu güçlerin kendi topraklarının dışındaki bölgelerde, esas olarak diplomatik yollarla, casusluk gibi araçlarla sürdüğünü gösteriyor (biz bunu dünyanın “paylaşılması” aşaması olarak niteleyebiliriz).
Yazı, sonuç bölümünde bu rekabetin bugün Ortadoğu, Orta Asya, Latin Amerika ve Afrika’da yoğunlaştığına, bu aşamada bile askeri gücün önemine işaret ediyor; askeri gücün dostlara güven vereceğini, askeri işbirliğinin bölgesel entegrasyonu güçlendireceğini ve diplomatik, ekonomik gücü destekleyeceğini vurgulayarak bitiyor.
Yazıda, Rusya ile rekabet bağlamında Büyük Ortadoğu öne çıkıyor. Yazı Ortadoğu’da özellikle 2015’ten sonra Rusya’nın “sert” ve “yumuşak güç” alanındaki kazanımları, Suriye, İran, Suudi Arabistan, Libya ve Süveyş Kanalı bağlamında Mısır ile ilişkiler değerlendiriliyor. Ancak çok ilginçtir, bu değerlendirmelerde hatta yazının içinde, “stratejik derinliğe” sahip bir büyük güç ve “Sünni dünyasının kalbi’ olduğuna inanan AKP Türkiyesi’nin adı geçmiyor.
Şimdi, ABD İran’ı suçluyor. Rusya misilleme kabul edilemez derken, İran, ABD’nin Körfez’deki savaş gemilerini vururuz diyor. “Büyük güçler arası rekabet paradigması” içinde, ABD’nin bölgedeki egemen güç olmaya devam etme kapasitesi yeni bir sınava giriyor.
Bu silahlar ne işe yarıyor?
Savunma harcamaları geçen yıl 83 milyar dolara ulaşan (dünyada 3.) Suudi rejimi, bölgenin en gelişkin hava kuvvetlerine sahip. Yine de Yemen’de bir başarı elde ettiği söylenemez. Aksine, Husiler savaşı IHA’lar ve füzeler yoluyla, Suudi Arabistan topraklarına taşımaya başladılar son saldırıyı da üstlendiler.
Suudi rejiminin AWACS casus uçağı, 16 Patriot füzesi bataryası, füzeler ve IHA’lar ile gerçekleşen, büyük tahribat yaratan saldırıları durduramadı. Bu fiyasko, yalnızca ABD’den büyük paralarla satın alınan hava savunma araçlarının değil, genel olarak tüm füze savunma sistemlerinin, çok alçaktan uçabilen füzelere ve İHA gibi araçlara karşı etkinliğine ilişkin yeni soruları, gündeme getirdi. Hem de Rusya’nın, ABD müttefiklerine (geleneksel müşterilerine) S-400 satış çabalarının, silah piyasasında rekabetin hızlandığı bir dönemde...
Füzelere karşı savunma konusunda çalışan uzmanların, “bunları önlemenin tek yolu, daha yola çıkmadan yakalamaktır” saptamaları da akla “acaba büyük güçler arası rekabetinin ürünü vesayet savaşlarında, İHA saldırıları yoğunlaşacak mı? Bu savaşta, ‘önleyici vuruş’ (önce vur sonra sor) taktiğine giderek daha çok mu başvurulacak” sorularını getiriyor.
Ortadoğu’da taşlar yine yerlerinden oynadı. Bu oynama, büyük bir savaşa, dünya ekonomisini de peşinden sürükleyecek, bir yıkıma yol açacak mı? Sanırım birkaç hafta içinde göreceğiz.
Cumhuriyet / 19.09.19