Biden’ın Ortadoğu turu… Sebepleri ve stratejik hesapları

ABD Başkanı Joe Biden’ın 13-16 Temmuz arasında Suudi Arabistan ve İsrail’i kapsayacak kısa turu daha başlamadan, nedenleri ve hedefleriyle ilgili tartışmalar, Arap basınını da alevlendirmiş durumda.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 11 Temmuz 2022
  • 12:30

ABD Başkanı Biden'ın Ortadoğu turu, Körfez İşbirliği Konferansı üyesi altı ülkenin yanı sıra Mısır, Ürdün ve Irak liderlerinin katılacağı bir toplantıyı da içeriyor. Bu ziyaretin ilk dikkat çeken noktası; Washington’un Çin’i kontrol altına alma ve Batı’nın Ukrayna’yı işgal etmesi nedeniyle Rusya’ya sert ekonomik yaptırımlar uygulamasının yansımalarıyla başa çıkma çabalarını yoğunlaştırdığı bir dönemde yapılması. Her ne kadar Biden yönetime geldiğinde dış politikada Ortadoğu’dan çekilme ve Çin Denizi’ne ağırlık verme yönünde karar alındığı ifade edilse de, değişen şartların ışığında Ortadoğu’yu ve bölge ülkeleriyle ilişkilerini yeniden tanzim etme hesapları öne alınmak zorunda kalındı. Ziyaret öncesi bölgenin durumunu ve Biden’ın beklentilerini madde madde ilerleyerek gözden geçirmeye çalışalım.

1. Rusya Ukrayna savaşı ve enerji krizi:

Rusya’nın şubat 2022’de Ukrayna’yı işgal etmesinin başta enerji sektörüne ve ABD dahil olmak üzere küresel ekonomiye yansımaları, Biden yönetimini, Suudi Arabistan ile ilişkilere yaklaşımını yeniden gözden geçirmeye sevk etti. Washington, Rusya’ya uygulanan ekonomik yaptırımlar nedeniyle ortaya çıkan petrol ve gaz ihtiyacının telafi edilmesi için Körfez ülkelerini ve özellikle Suudi Arabistan’ı petrol üretimlerini artırmaya ikna etmek istiyor. Arap Araştırma ve Politika Çalışmaları Merkezi, yayımladığı raporda bu adımla Rus enerji sektörünü vurmayı ve Moskova’yı gelirlerinden mahrum etmeyi amaçladığını vurguladı.

2. Ortadoğu NATO’sunun tesisi:

Biden yönetimi, Eski Başkan Donald Trump yönetimi tarafından “İbrahim Anlaşmaları” adı altında başlatılan Arap-İsrail normalleşme sürecini de ilerletmeye çalışıyor. Katar’a yakınlığıyla bilinen al Araby al Cedid  gazetesinden Mahmut Rimavi, Biden’ın bu turunu İran’a karşı “Ortadoğu NATO’sunu adım adım inşa etmenin” bir parçası olarak değerlendiriyor. Rimavi, kurulmak istenen bu kurumla ilgili “Bununla kastedilen, İsrail’le Arap ülkelerini içeren NATO tarzı bir ittifaktır. İsrail ile dört Arap ülkesi arasındaki İbrahim anlaşmalarının imzalanması, eğer bu ittifakı kurmamışsa bile bu vizyonun başlatılmasına izin verdi. Bu anlaşmalar sadece siyasi ve diplomatik normalleşmeyi değil, aynı zamanda askeri ve güvenlik alanları da dahil olmak üzere birçok hayati alanda kapsamlı iş birliğini de içeriyor” ifadelerini kullandı.

3. İran’la nükleer anlaşma:

Arap Araştırma ve Politika Çalışmaları Merkezi, İran ile bocalayan nükleer müzakerelerin ve İran’ın uranyum zenginleştirme seviyelerini hızlandırması konusunun Biden’ın bölge  turunda önemli bir yer işgal edeceği görüşünde. Araştırma Merkezi, hazırladığı raporda Biden’in amacını “Yönetimi burada iki hedefe ulaşmaya çalışıyor: Birincisi, bölgede askeri bir çatışmaya yol açabilecek bir şeyi yapmaktan kaçınmak için bazı Körfez ülkelerinin, özellikle BAE ve Bahreyn’in zımni desteğine sahip olan İsrail’e baskı yapmak. İkincisi, nükleer anlaşmaya varılsa da varılmasa da, İsrail’in engellemeye çalıştığı 2015 anlaşması ve Suudi Arabistan’ın deneyimini tekrarlamamak için İsrail ve bazı Körfez tarafları ile İran’la anlaşma yolundaki pozisyonları koordine etmek” ifadeleriyle özetledi.

Hatırlanacağı üzere İran’la sürdürülen nükleer müzakereler, yakın zamanda Viyana’dan Katar’ın başkenti Doha’ya taşınmıştı. Arap dünyasının tanınmış yazarı Abdulbari Atwan taşınmanın nedenini, “Doha’da başlayan ve nükleer anlaşmanın yeniden canlanmasına engel olan konuların ortadan kaldırılmasını amaçlayan dolaylı görüşmelerde yeni olan; öncelikle ‘ikili’ olmaları. İkincisi, iki ülke ile de dostane ilişkileri olan bir ülkede olması. Üçüncüsü, sadece nükleer teknolojiye değil, güvenlik konularına da odaklanması” diyerek üç sebebe bağladı.

4. Yemen Dosyası:

Araştırma Merkezinin al Araby al Cedid’te yayımlanan raporunda Biden yönetiminin Suudi Arabistan ziyaretinin, kırılgan ateşkesin üçüncü ayına girdiği Yemen’deki savaşı sona erdirmenin yollarının tartışılmasına da katkıda bulunacağına vurgu yapıldı. Hatırlanacağı üzere şubat 2021’de Biden yönetimi, Husi grubunu Trump yönetiminin yerleştirdiği ABD terör listelerinden de çıkarmıştı. Ayrıca geçtiğimiz yılın eylül ayında Washington, Husilerin balistik füzeleri ve insansız hava araçları tarafından defalarca saldırıya uğradığı sırada Suudi Arabistan’dan Patriot bataryalarını geri çekmişti. ABD, bölgesel planlarıyla uyumlu olmayan lakin Suudi Arabistan’ın en önemli önceliklerinden biri olan Yemen dosyasının kapatılmasını istiyor.

5. Filistin Davası:

Biden yönetimi; Trump yönetiminin “Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması, ABD büyükelçiliğinin Tel Aviv’e iade edilmemesi, Doğu Kudüs’teki ABD konsolosluğunun ve Filistin Kurtuluş Örgütünün Washington’daki ofisinin açılmaması” gibi birçok politikasını sürdürdü. Filistinli Yazar Dr. Saniye el Huseyni, her ne kadar ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken ziyaret öncesi Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’la telefonla görüşse de, yaklaşan ziyarette Filistin sorununun aslında Amerikan gündeminde yer almadığı ve en zayıf halkası olduğu görüşünde.

Ortadoğu NATO’sunu adım adım inşa etmek

Mahmut RİMAVİ
al Araby al Cedid

ABD Başkanı Joe Biden’ın yapacağı sınırlı Ortadoğu turu, iki yıldan kısa bir süre önce Beyaz Saray’a yükselişinin başlangıcında Washington tarafından yayılan tahminlerin aksine bölgemizin hâlâ Amerikan gündeminde özel ve yüksek bir önceliğe sahip olduğunu gösteriyor. Bölgedeki hiçbir ülkenin NATO üyesi olmamasına ve bölge ülkelerinin hiçbirinin coğrafi konumu nedeniyle Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü savaşın atmosferi ve koşulları ile herhangi bir bağlantısı bulunmamasına rağmen, dünyamızdaki gelişmelerin dikte ettiği, giderek artan hayati bir öneme sahip. Bu nedenle bir kez daha Washington’un stratejik çıkarlarının merkezine taşınıyor. Suudi Arabistan, Filistin toprakları ve İsrail’i içeren bu turun önemi ve dikkatin üzerinde odaklanmasının sebebi budur. Planlanmış bir zirve toplantısına ek olarak, misafir cumhurbaşkanı, dokuz Arap ülkesinin liderlerini Riyad veya Cidde’de bir araya getirecek. Körfez İşbirliği Konseyinin altı üyesine ek olarak Ürdün, Mısır ve Irak’ın liderleriyle buluşması, turun kapsamını gösteriyor.

Biden’ın turunun Tahran’ın nükleer dosyasına ilişkin müzakerelerin gelişmelerini ele alacağı biliniyor. Bu müzakereler uzun soluklu müzakereler. Son olarak, müzakerelerde bir ilerleme sağlamak amacıyla, iyi durumda olan Katar-İran ilişkilerinden yararlanmak için üstü kapalı bir girişimle Doha’ya taşındı. Tel Aviv, nükleer müzakereler konusunda sert bir duruş sergiliyor. Mümkünse, müzakereleri engellemek ve Washington’u Amerika’nın anlaşmadan çıkmasıyla ilgili olarak Eski Başkan Donald Trump’ın ilan ettiği konuma geri döndürmek istiyor.

Bu arada Tel Aviv; İran’daki hayati şahsiyetleri ve tesisleri hedef alarak ve Suriye topraklarındaki İran askeri varlığı periyodik saldırılarla hedef alarak Tahran’a baskı yapıyor. Washington, dikkatle hesaplandığı sürece bu istihbari ve askeri baskılara itiraz etmiyor. Aksine bu baskıları, Tahran’ı müzakere pozisyonunu yumuşatmaya ve olası herhangi bir anlaşmayı planlarken yaptırımları kaldırma ısrarını bırakmaya zorlamak için yardımcı bir faktör olarak görüyor. Bununla birlikte Rusya’nın Ukrayna’ya karşı savaşı koşullarında Washington; diğer ülkelerden petrol tedarikinin hızını artırmaya, yasaklı Rus petrolünü telafi etmeye, bu petrole olan ihtiyacı azaltmaya ve ayrıca bu stratejik metanın fiyatlarının düşürülmesine katkıda bulunmaya çalışıyor. Bunun bedeli, İran nükleer programını kısıtlamak ve uluslararası kuruluşların denetimine tabii kılmak olacaktır.

Suudi Arabistan’ın hâlâ ABD’nin genel olarak İran’a yönelik niyetlerine ve özel olarak da bu ülkenin nükleer dosyasına karşı temkinli olduğu bir sır değil. Dolayısıyla Riyad, iki taraf arasındaki silahlanma ve eğitim iş birliği ile Yemen’deki savaşa yaklaşımlar gibi diğer konularda olduğu gibi bu konuda da söz sahibi olacaktır. Suudi petrol arzını küresel pazarlara artırmak için tekrarlanan Amerikan talebini tartışmaya ek olarak. Körfez ülkelerinin yetkilileri, kendilerini misafir cumhurbaşkanı ile bir araya getiren zirve toplantısında -üç Arap ülkesinin liderlerinin de burada yer aldığını bilerek- uyumlu bir duruş sergilemeleri ve böylece toplantıda tartışılacak meselelerin kapsamını genişletmeleri muhtemeldir.

İşte Washington’ın sessiz kaldığı ve Arap kamuoyunda yaygın ve güçlü bir şekilde reddedilmesine yol açan “Ortadoğu NATO’su” projesi bu noktada ortaya çıkıyor. Bununla kastedilen, İsrail’le Arap ülkelerini içeren NATO tarzı bir ittifaktır. İsrail ile dört Arap ülkesi arasındaki İbrahim anlaşmalarının imzalanması, eğer bu ittifakı kurmamışsa bile bu vizyonun başlatılmasına izin verdi. Bu anlaşmalar sadece siyasi ve diplomatik normalleşmeyi değil, aynı zamanda askeri ve güvenlik alanları da dahil olmak üzere birçok hayati alanda kapsamlı iş birliğini de içeriyor.

Washington yönetimi, Pentagon ve güvenlik teşkilatlarıyla birlikte İsrail’in kademeli entegrasyonundan yana olacak.

Biden’ın bu turda, kamuoyunda bu tür ittifakları reddeden gerginliğe yol açacak bir “Ortadoğu NATO’su” kurulması çağrısı gibi dramatik bir konuyu gündeme getireceğine dair belirti yok. Ancak Washington’daki yönetim, Pentagon ve güvenlik kurumlarıyla birlikte İran tehdidinin karşısında durmak için İsrail’in bölge ülkeleriyle Washington’un sponsorluğunda bir güvenlik sistemine kademeli olarak ve mutlaka yavaş olmayacak şekilde entegrasyonunu destekleyecektir. Bunun anlamı, bu ittifakın resmi olarak ilan edilmeden, hatta ittifak adı verilmeden adım adım kurulabilmesidir.

Bu noktada, Biden yönetimi tarafından hayata geçirilen Filistin-İsrail çatışmasının siyasi bir çözüme kavuşturulamaması meselesi, Ramallah’ta turu için bir durak ayırmaya davetiye çıkarıyor. Bu adım, uzun bir açmazın ve İsrail’in Filistin haklarına yönelik sürekli agresif bir hırsı ve siyasi yolu seçmeyi kibirli bir şekilde reddetmesinin ardından bu dosyayı ileri taşımaya kararlı olduğunu gösteriyor. Gazeteci Şirin Ebu Akile suikastına ilişkin Amerikan raporunun yayımlanması, bir sonraki aşamadaki Amerikan eğilimlerini ortaya çıkardı. Rapor, merminin İsrail tarafından atıldığını, İsrail  Savunma Kuvvetleri liderliğindeki bir askeri operasyon sırasındaki trajik koşulların sonucu olduğunu aktardı. Burada kastedilen, suçu planlayan ve uygulayan İsrail tarafı için hukuki ve siyasi sonuçların hafifletilmesidir. Rapor hesap verme zorunluluğunu vurgularken, Filistinli ve İsrailli soruşturma makamları arasında iş birliği çağrısında bulunuyor. Filistin tarafının, kararın içeriğini ve sonucunu reddetmesi doğaldı. Ziyaretçinin, iki devletli çözümü, tek taraflı adımların reddini ve Filistin-İsrail müzakerelerinin yeniden başlatılması gereğini tartışması bekleniyor.

Bu eğilimler, işgalci gücün iki devletli çözümü reddetmesi, yeni yerleşimlerle işgalinin devam etmesi ve işgal altındaki Kudüs’ün zorla Yahudileştirilmesi gibi konularda bağlayıcı olmayan siyasi ve sözlü bir atıftan başka bir şey değildir. Kitlesel taciz ve ev yıkımları... Tüm bunlar, İsrail tarafının kasım ayı başında yapılacak meclis seçimlerine hazırlanırken bir geçiş evresinden geçtiğini öne sürmesinin yanı sıra, ciddi bir Amerikan önlemi veya tepkisini de gerektirmeyecek. 

Biden’in kötüleşen savaşın krizleri ışığında bölgeyi ziyareti

Dr. Saniye el HUSEYNİ
Rai al Youm

Bugün, küresel ekonomi, 2008-2009’dan bu yana en kötü mali krizi ve geçen yüzyılın yetmişli yıllarının ortalarından bu yana en karmaşık enerji krizini yaşıyor. ABD Genelkurmay Başkanı Mark Milley, nükleer süper güçler arasında büyük bir uluslararası çatışma olasılığının artığını öne sürdü. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres geçen hafta G7 zirvesinde yaptığı konuşmada, benzeri görülmemiş bir küresel kıtlık riski konusunda uyardı. Bunlar, Avrupa kıtasında sürmekte olan savaşın geleceğinin sonuçları ve okumalarıdır ve bu göstergeler, şiddetin azalmadan devam ettiğini ortaya koymaktadır. Peki önümüzdeki günlerde işler nereye gidecek?

Rusya-Ukrayna savaşı ve Rusya ile Batı arasındaki şiddetle devam eden enerji alanındaki mücadele, enerji fiyatlarının benzeri görülmemiş seviyelere yükselmesine neden oldu. Bu durum, gıda ve diğer hizmet fiyatlarındaki artışı etkiledi. Rusya, tahıl yüklü Ukrayna gemilerinin Ukrayna limanlarından hareket ederek dünyaya ulaşmasını engellediği için gıda sorunu da bu savaş sırasında daha da şiddetlendi. Geçen mayıs itibariyle, Almanya otuz yılı aşkın bir süredir, yani 1991’den beri ilk kez ithalatın ihracatını aştığı bir ticaret açığı kaydetti. Almanya Enerji Bakanı Robert Habeck, gazın birçok Avrupa Birliği ülkesinde “Nadir bulunan emtialar” arasında yer aldığını belirtti. ABD’deki enflasyon seviyesi; gıda maddeleri, temel mallar ve lüks mal fiyatlarındaki keskin artışın eşlik ettiği son kırk yılın en yüksek seviyesi olan yüzde 8.6’ya ulaştı.

Riyad, petrol piyasasının dengesini korumak için Rusya’ya başvurdu ve aynı zamanda petrolü için önemli bir pazar olan Çin ile iyi ilişkiler sürdürüyor. ABD, çerçevesinde İsrail’in rolünün önemli göründüğü İran tehdidine yönelik yaklaşımı yeniden etkinleştirmek için Riyad’ı eski haline getirmesi gerektiğine inanıyor. Bu, Biden yönetiminin İsrail ve Suudi Arabistan arasında normalleşmeyi sağlamak için bir yol haritası geliştirmesi ve ABD’nin himayesinde son zamanlarda Mısır’da üst düzey İsrail askeri figürlerinin Suudi yetkililerle buluşması hakkında konuşmayı açıklıyor.

Yaklaşan ziyarette Filistin sorunu aslında Amerikan gündeminde yer almıyor ve en zayıf halkası olarak görünüyor. Ancak mevcut yönetimin Suudi Arabistan’ı kontrol altına alma eğilimleri ve İsrail’in İran tehdidini güçlendirme veya harekete geçirme bağlamında bu rolde ona yardım etme ihtiyacı ışığında Filistinlileri memnun etmek önemlidir.

Evrensel / 11.07.22