Sebebi sonucu muamma 'tarihi ziyaret!'- Hediye Levent

Biden ziyaretinden bir bölge barışı çıkacak mı? Hayır, aksine İsrail’in ve Suudi Arabistan’ın talebi ile İran’a karşı daha sert politikalar gelmesi oldukça yüksek ihtimal.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 14 Temmuz 2022
  • 11:10

Bu yazının yazıldığı saatlerde ABD Başkanı Joe Biden’ın uçağının İsrail’e inmesi bekleniyordu. Bütün Orta Doğu basını bu ziyareti konuşuyor. Elbette bir süper gücün başkanının ziyareti gündem olur, dizi dizi analize, deste deste habere konu olur. Ancak bu ziyaret daha başlamadan, ziyaretin sembolik önemine kıyasla içinin boş olduğuna dair bir hava oluştu. Yani iç boş olsa da kuru gürültü ile kotarılamayacak kadar ‘gereksiz, sebebi belirsiz’ bir ziyaret olacak gibi görünüyor. Son dakika, “Kamuoyuna sızdırmadık ancak başkan işte bunun için geldi” sürprizi ile çantadan bütün bölgeyi etkileyecek bir karar, iş birliği, yol haritası çıkmazsa genel hava bu yönde.

Öyle ki, Joe Biden bile ziyaretten 2 gün önce “Orta Doğu’ya neden gidiyorum?” başlıklı bir yazı yazdı ancak o yazının içeriğinin de bir başkanın bölgeye ziyaretini gerektirecek kadar dolu olmadığını düşünen bir hayli geniş bir çevre var.

Gerçi Biden’ı Amerika tarihinin en şanssız başkanlarından saymak da mümkün. Seçim kampanyasını yürütürken ve başkanlık koltuğuna oturduğu ilk birkaç ayda dış politikası oldukça net olan Biden, dünya siyasetindeki belirsizliklere adapte olamamış gibi görünüyor.

Dünya siyasetinde görüş mesafesini neredeyse sıfıra indiren süreç Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile tepe noktasına ulaştı ancak ondan önce Afganistan’dan çekilme var.

Şöyle ki; Biden ortalık bu kadar toza dumana boğulmadan önce Amerika’nın Orta Doğu’daki fiziksel varlığını mümkün olduğunca azaltacağını ve küçük ama etkili personel bırakacağını söylemişti. Biden’dan çok önce, George Bush döneminde dile getirilmeye başlanan “ABD’nin dikkati artık Çin ve Asya’ya yönelecek” yaklaşımının politikaya dönüştürülmesi bekleniyordu. Yine Biden’dan önce başlayan, Trump döneminde görüşmelerle nihayete vardırılan Afganistan’dan çekilme süreci hem bu yeni Amerikan politikasının ilk işaretiydi hem de çekilme sürecinde yaşananlar, Taliban’a ülkenin fiilen teslim edilmesi gibi gelişmeler Biden’ın hanesine eksi puan olarak yansıdı.

Gerçi Amerikalıların dış politikaya, hele de ülkelerinin hariciyesinin, Pentagon’unun hangi ülkede ne yaptığı ile ne kadar ilgilendiği meçhul ancak Trump gibi tek başına popülizmin sözlük karşılığı bir başkandan sonra Biden’ın ‘önce diplomasi’ eğilimi hayal kırıklığı yaratmış olabilir.

Neyse, bu arada Biden, İran ile nükleer müzakerelere dönülmesi, Orta Doğu’daki çekişmeleri ve krizleri büyük ölçüde bölge ülkelerine havale etme gibi niyetleri bölge ülkelerinin tepkisini çekti. Mesela İsrail ve Suudi Arabistan en başından beri nükleer müzakere sürecinin yeniden başlamasına karşı olduklarını defalarca dile getirdi.

Rusya ile de inişli çıkışlı da olsa diplomatik kanalları açık tutarak bir ilişki yürütmeyi hedefleyen Biden’ın hesabı tutmadı. Çünkü dünyada şartların hızla değiştiği, diplomasi yöntemlerinin ve dilinin askeri havaya büründüğü, ‘Tek kutuplu dünya sistemi er geç çökecek, altındaki zemini sarsıp krizi fırsata çevirelim’ diye düşünen ülkelerin hamlelerinin etkili olduğu bir dönemdeyiz.

Nitekim ABD’nin on yıllardır denediği ve az çok işe yarayan yöntemlerden şaşmak istemeyen Biden açısından kontrolü zor art arda depremlerin yaşandığı bir dönem başladı.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini kimse beklemiyordu. Fiziksel çatışmaların devam ettiği sahaya bakıldığında Rusya’nın yaptığı işgal midir işgaldir bence ancak daha yukarı bakıldığında Ukrayna’nın çok kutuplu dünyaya geçiş sancısı olmasa bile tek kutupluluk üzerinden şekillenen ittifakların, oluşumların, söylemlerin, politikaların ve hatta ekonominin test edildiği açık.

Elbette bu süreçlerin ABD’ye de bedelleri var. En başta Rusya’yı izole etmenin karşılığında üst perdeden ağır ithamlarda bulundukları Suudi Arabistan ile ilişkileri düzeltmek. Nihayetinde Avrupa’nın devasa enerji açığı varken insan hakları ihlalleri kimin umurunda. Aslında bu konu da en kibar ifadeyle ironik; Suudi Arabistan demokrasinin beşiğiymiş ve o yüzden yüce Amerikan değerleri ile örtüşen Suudi Arabistan ile ilişkiler hep çok iyiymiş de Cemal Kaşıkçı katledilince herkes şok olmuş gibi!

Neyse…

Biden ziyaretinden bir bölge barışı çıkacak mı? Hayır, aksine İsrail’in ve Suudi Arabistan’ın talebi ile İran’a karşı daha sert politikalar gelmesi oldukça yüksek ihtimal. İran oturup, ‘Dur bakalım, ne olacak?’ demiyor elbette, Rusya-Çin-Hindistan cephesi ile ilişkilerini derinleştirme çabalarını hızlandırdı.

Biden’ın çantasında Filistin-İsrail sorununun çözümü için bir yol haritası var mı? Hayır yok. Her ne kadar Filistin Yönetimi Lideri Mahmud Abbas ile görüşecek olsa da bu ziyaretten Filistinlilerin payına yıllardır raflarda bekleyen kimlik kartları, çalışma ve inşaat izinleri gibi taleplerin hızlandırılması düşecek muhtemelen.

Peki, bütün bunlara karşılık Biden, Körfez ülkelerini Rusya’nın yerini dolduracak seviyede petrol üretimine ikna edebilir mi? Hâlâ Ukrayna krizi sebebiyle arada kalmış gibi görünen İsrail’in Rusya’ya cephe almasını sağlayabilir mi? “Hedefimiz artık Asya” söylemlerinin öne çıktığı günlerde Çin ve Rusya ile bölge ülkeleri arasındaki ilişkiler hız kazanmış ve derinleşmişti. Yani, “ABD buradan çekiliyorsa yeni müttefikler bulmamız lazım” motivasyonu ile Çin ve Rusya ile yakınlaşan bölge ülkelerinin keskin bir U dönüşü yapması mümkün mü? Hem bölgede çıkarılan petrolün önemli bir kısmı Çin ile yapılan kontratlarla bağlanmışken hem de Rusya’nın OPEC’in ağır üyelerinden biri olduğu gerçeği ortadayken Biden umduğunu bulabilir mi?

Yazıyı buraya kadar okuyanlar, “Biden niye geliyor sorusunun cevabını vermediği gibi ek sorularla biten yazı mı olur?” diyebilirler ancak durum bu; Biden’ın neden geldiği belli değil, çantasında bir şey var mı belli değil, ziyaretin bölgeyi etkileyip etkilemeyeceği de tamamen muamma.

Bekleyip görelim!

Evrensel / 14.07.22