ABD Başkanı Joe Biden, oğlu Hunter’ın baba kudretinin gölgesinde seks, uyuşturucu, pedofili, Ukraynalı ve Çinli enerji şirketleriyle tuhaf çıkar ilişkileriyle örülü skandal bulutunu arkada bırakarak ilk Orta Doğu turuna dün İsrail’den başladı. İsrail, Orta Doğu’da Amerikan siyasetinin Kâbe’si.
Kasımdaki ara seçimler yaklaşırken Ukrayna savaşı ve Rusya’ya yaptırımların olumsuz yansımaları Demokratları kara kara düşündürüyor. Petrol fiyatlarındaki artışla birlikte enflasyonist baskı artıyor. İlaveten Hunter kâbusu.
Biden’ın İsrail ve Yahudi lobisine ne denli sadık olduğunu göstermesi, beri tarafta enerji denklemi için Suudi Arabistan başta olmak üzere bölgesel ortaklarına biraz şirinlik yapması, İran’la nükleer müzakerelerin yol açtığı korkuları gidermesi lazım.
İsrail de bu ziyareti birkaç açıdan tepe tepe kullanmaya çok hevesli.
Filistin neden umutlansın ki!
İsrail-Amerikan ilişkilerini Cumhuriyetçi Parti’den bir kliğe bağlamış olan Benyamin Netanyahu’nun erken seçimlerde geri dönüşünü önlemek için ABD Başkanı’nın mevcut iktidar ortaklarına desteğini göstermesi önemseniyor. Biden, Netanyahu’ya soğuktu fakat bu ziyaret sırasında onunla da buluşacak. Seçime kadar başbakanlık koltuğuna geçen Yair Lapid’in siyasi çizgisi selefi Naftali Bennett’e kıyasla Biden’a daha yakın.
Biden, “Kudüs Deklarasyonu” ile İsrail’in güvenliğine sarsılmaz bağlılığını ve İran’ın nükleer programını durdurma kararlılığını teyit etmeye hazırlanıyor. Ne bu bildiri ne de Abraham Anlaşmaları, Orta Doğu barışını önleyen bariyerleri kaldırıyor. İsrail barış projesine ilgisiz, Filistin davası da lidersiz. Dünya hepten bigâne. Biden’ın Beytüllahim’de Filistin lideri Mahmud Abbas’la buluşma planı sadece denge politikası adına sahte bir görüntü yaratabilir. Biden’ın çantasında barış adına umutlanmayı gerektirecek bir şey yok.
Donald Trump ile Joe Biden’ın İsrail-Filistin meselesine bakışındaki farklılık, selefin İsrail’e kazandırdıklarını halefin tersine çevirmesini gerektirecek boyutta değil. Biden iki devletli çözüme inancını yineleyip Filistin’e 500 milyon dolarlık yardım fonunu tekrar devreye soksa da Trump’ın 2018’de Amerikan siyasetinde sapmaya yol açan kritik kararlarına dokunmadı. Trump, Kudüs’ü İsrail’in bölünmez başkenti ilan edip elçiliği Tel Aviv’den buraya taşımıştı. Batı Şeria’daki yasadışı yerleşimleri meşru ilan etmiş, Suriye toprağı Golan’ın ilhakını tanımış, Kudüs’te Filistinlilerin işlemlerini yapan konsolosluğu kapatmış, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) Washington’daki ofisine kilit vurmuştu. Biden bu kararları tersine çevirmeyerek başkenti Doğu Kudüs olan Filistin devleti hedefini imkânsız kılan politikalara ortak oldu. Üstelik Kudüs’te 1948’de Filistinlilerden gasp edilmiş bir arazi üzerine yeni Amerikan elçilik binasını kondurma planını onayladı. Barış görüşmeleri öncelikler arasında zaten değil. Biden’ın Trump’tan farkını göstermek için en azından Kudüs’teki konsolosluğu açması, FKÖ’yü terör örgütleri listesinden çıkarması ve Washington'daki ofise dönmesine izin vermesi gerekirdi. FKÖ 1987'de Kongre tarafından terör örgütü ilan edilmişti. Fakat 1993’teki Oslo Anlaşması’ndan itibaren Trump hariç tüm başkanlar FKÖ için muafiyet kararnamesi imzalamıştı. Biden yönetimi Amerikan vatandaşı gazeteci Şirin Ebu Akile’nin öldürülmesinde bile İsrail’i “Kasıt yok” diyerek temize çıkardı. The Jewish Democratic Council of America gibi kuruluşlar için “Güçlü ve uzun dönemli İsrail yanlısı siyasetler konusunda Biden'dan daha iyisi yok."
Dün Ben Gurion Havalimanı'ndaki karşılamada Biden "Siyonist olmak için Yahudi olmak gerekmiyor. Ben bir Siyonistim" sözlerini tekrarladı. Lapid de Biden’ı "Büyük bir Siyonist ve İsrail'in tanıdığı en iyi dostlardan biri" diye selamladı. 4 milyar dolarlık fonla İsrail’e tarihinin en büyük yardımını yapmakla övünen Biden’ın yasadışı yerleşimlere karşı duruşu lafta. Haklı olarak İsrailli insan hakları örgütü B’Tselem, Biden’ı, Ramallah ve Beytüllahim’de billboardlara yazdırdığı "Sayın Başkan, burası Apartheid" yazısıyla karşılıyor.
İsrail’in savaşına Arap ortak aranıyor
Ziyaretle ilgili asıl mesele yeni bölgesel güvenlik mimarisiyle ilgili. İsrail, İran’a karşı suikast, sabotaj, siber, füze ve SİHA saldırılarıyla yürüttüğü savaşın veçhesini değiştirmeye çalışıyor. ABD’nin desteğiyle Arap ülkeleriyle ortak cephe kurmak istiyor. İran’a karşı tehdit algısını büyüterek Abraham Anlaşmaları’nın yol almasını sağladılar. Trump’ın bu konuda ağırlığını koyması sayesinde 2020’de Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn, Fas ve Sudan gemiye bindi. Biden’dan da Suudi Arabistan’ı oyuna katarak gemiyi yüzdürmesi bekleniyor. İşte sadakat testi!
Biden, Trump’ın kaba saba yaptığını “Amerikan değerleri, insan hakları, demokrasi” cilasıyla yani daha sahtekârca sürdürüyor. Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ı (MbS) Kaşıkçı cinayetinde emri veren yetkili olarak ifşa edip alt düzeyde 76 kişiyi yaptırım listesine almak da bu sahtekârca siyasetin tekrarıydı. Sanki ABD’nin onlarca yıldır diktatörler ve darbecilerle ortaklık kurmasında Demokratlar işbaşına gelince bir kesinti yaşanmış gibi heyecan yarattılar. MbS’ye “parya” muamelesi yapmak Trump’a karşı yaratılan değerler diplomasisi balonunu şişik tutmak içindi. Şimdi petrol fiyatlarını dizginlemek için Suudilerden daha fazla pompa kullanması ve İsrail’le normalleşme sürecine katılması istenirken MbS’yle kucaklaşmak gerekiyor. Bunu da Amerikan siyasetinin guruları “reel politika ve pragmatizme dönüş marifeti” diye pazarlıyor.
Bölge uzmanlarına göre Suudilerin İsrail’le ilişkileri resmiyete dökmesi Kral Selman hayattayken zor. Kral’ın şartı belli: 2002 Arap Barış İnisiyatifi’nde öngörüldüğü üzere Doğu Kudüs’ün başkent olduğu bir Filistin devleti kurulmalı, buna karşılık tüm Arap Birliği İsrail’i tanımalı. Fakat “Küçük bazı adımlarla başlayalım” diyorlar. Beyaz Saray’dan verilen bilgilere göre İsrail-Arap normalleşmesi için bir yol haritası hazırlanıyor, öneriler zirvede tartışılacak ama bu iş zaman alacak. O yüzden hedefe aşama aşama gitmek lazım.
Bundan kasıt da şu: Suudi Arabistan hava sahası Çin ve Hindistan’a uçuşlar için İsrail uçaklarına açılabilir. Dahası iki ülke arasında doğrudan uçuşlar başlayabilir, özel sektör yatırımlarının önü açılabilir. Ortak güvenlik ve istihbarat forumu oluşturulabilir. Biden Cidde’ye doğrudan uçtuğunda bu yönde ufak bir başlangıç sağlayabilirse buz kırılmış olacak.
Adı konulmamış askeri ortaklık
Bütün bu tiyatro İran’ın en büyük tehlike olarak resmedildiği bir sahnede oynanıyor. İş tedricen İran’ın çevrelendiği bölgesel askeri ve istihbarat ortaklığına gidiyor. Trump bunun adını biraz da eğlenerek NATOME koymuştu. Şimdi İsrailliler İsrail’in Demir Kubbe ve Işın Kubbesi sistemlerini Arap ortakların sistemlerine entegre edecek planı MEAD (Middle East Air Defence) diye sunuyor. Yarın Amerikan-Arap zirvesinde Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) üyelerinin dışında Irak, Ürdün ve Mısır liderleri olacak. Burada ne yapmak istediklerini geçen martta Şarm el Şeyh’te CENTCOM’un gizli toplantısında paylaşmışlardı. O toplantıda Amerikalı ve İsrailli yetkililerin karşısında Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn, Katar ve Mısır’dan askeri kurmaylar vardı. Esasen ABD, Ocak 2021’de İsrail’i CENTCOM’a taşıyarak bunun ilk adımını atmıştı. Bu, Trump’ın giderayak İsrail’e yaptığı son iyilikti. İsrail’le askeri ortaklığın Avrupa’yı kapsayan EUCOM’dan Büyük Orta Doğu’yu kapsayan CENTCOM’un sorumluluğuna geçmesi, Arap-İsrail ortaklığının güvenlik ve istihbarat alanında tesis edilmesi demek. Bu adım Abraham Anlaşmaları’nın askeri ayağına işaret ediyor. İsrail halihazırda Araplara askeri teknoloji satışında bir hayli ilerledi. İki yılda satışlar 3 milyar doları aştı. İsrail, Demir Işın sistemini BAE başta olmak üzere Körfez ülkelerine satmak için ABD’den onay bekliyor. Sistem Körfez’e kurulduğunda İsrail bir anlamda İran’ın yamaçlarına konuşlanmış olacak.
İsrail-Amerikan ikilisinin gönlünde yatan ortak güvenlik ağına Suudi Arabistan, Umman, Kuveyt, Bahreyn, Katar, BAE, Irak, Ürdün ve Mısır’ın girmesi. Her şey İsrail için! Hesapta böyle bir ağ İsrail’e İran’ı yakından izleyip yanıt verme imkânı verecek. Sisteme dahil olan her bir ülke İsrail’e fazladan bir göz vermiş olacak. Bunun bölge için anlamı; bu ülkeler olası askeri tırmanışın ön cephesine dönüşecek. Sanırım şapkaların öne konulacağı nokta burası. Bir süredir Suudi Arabistan ve BAE, Tahran’la “iyi komşuluk” yolunu deniyor. Kolay değil ama o yol çalışırsa İsrail-Amerikan ayartması işlevselliğini yitirebilir. Yine de İsrail’le aleni askeri ortaklık konusunda bu ülkelerin göz ardı edilemeyecek çekinceleri var.
Başkanın gönlü başka şeyler de istiyor: Bölgesel ortaklar Rusya’ya karşı yaptırım cephesine katılsın ve Çin’le stratejik ortaklıklar geliştirmekten uzak dursun. Afganistan, Irak, Suriye ve Libya’nın içine düşürüldüğü durumdan sonra Amerikan ortaklığının dünü, bugünü ve yarını müttefikler nezdinde de tartışma konusu. Bölge ülkeleri ittifakları çeşitlendiriyor. ABD’nin sonsuz garanti ve desteğine rağmen İsrail bile Çin’le stratejik ilişkiler geliştiriyor. Biden’ın oğlu Hunter ve kardeşi James'in Çin’in enerji şirketi CEFC ile işler çevirdiği ve birlikte 4.8 milyon dolar ödeme aldıkları ortaya çıktı. Haliyle bölgesel ortaklara “Çin’i bırakın” demenin karşılığı hınzırca bir kahkaha olabilir. Neyse Orta Doğu yine biniyor bir alamete…
Gazete Duvar / 14.07.22