2024’te şu ana kadar damgasını vuran toplumsal mücadele gündemini Avrupalı çiftçi protestoları oluşturdu. Geçtiğimiz hafta başta binlerce traktörün yolları bloke ettiği AB başkenti Brüksel olmak üzere, Paris, Berlin, Lyon gibi birçok kent çiftçi eylemlerine sahne oldu. Protestolar giderek Güney Avrupa’ya İtalya, İspanya, Portekiz’e yayılmaya başladı.
Tarımın yapısal sorunları
Geçici önlemlerle hafta sonu bir sükunet hâkim olduysa da, Avrupa tarımının yapısal sorunları orta yerde duruyor. Birincisi, küresel enflasyon belirgin biçimde gerilese de, yaşam pahalılığı krizi, yani geniş halk kitlelerinin satın alma gücünün gerilemesi sorunu can yakmayı sürdürüyor. Dar gelirli ailelerin öncelikli masraf kalemi mutfak olduğu için artan gıda fiyatları toplumsal memnuniyetsizliği derinleştiriyor. En son, AB’nin Güney Amerika ülkelerinin oluşturduğu Mercosur blokuyla serbest ticaret anlaşması imzalayarak, başta et olmak üzere, gıda maddelerini aşağı çekme çabası bu kapsamda değerlendirilmeli.
İkincisi, tarım sektörü Avrupa’nın sera gazı salımlarının %11’ini oluşturuyor. 2050 yılında Avrupa’yı karbon nötr hale getirmek, yani atmosfere yeni salımlar eklememek anlamında tarım sektörüne de sorumluluk düşüyor. Çünkü küresel iklim değişikliğinin doğrudan olumsuz sonuçlarını en yakından çiftçiler hissediyor. Son aylarda İspanya ve Portekiz’de yaşanan kuraklık ve bunun tarım için gerekli sulamayı kısıtlama tehlikesi, bu gerçekliğin en son yansıması. Yeşil dönüşüm kapsamında tarıma getirilen düzenlemeler gerekli olsa da, kısa vadede zaten kâr marjları iyice daralmış tarım üreticilerine yeni maliyetler yüklüyor, dolayısıyla son zamanlarda yükselen tepkilerin ana kaynaklarından birini oluşturuyor.
Üçüncüsü, AB’nin 60 yıldan beri uygulanan, yıllık maliyeti 55 milyar avro civarında seyreden Ortak Tarım Politikası (OTP), yani kapsamlı bir tarım sübvansiyonu sistemi bulunuyor. Gelgelelim OTP ölçek ekonomisine ve çok ayrıntılı ortak standartlara dayalı bir tasarım. Bu da yardımların büyük ölçüde büyük çiftliklere gitmesine, küçük ölçekli işletmelerin tasfiyesine yol açıyor. Büyük tarım şirketlerinin devreye girmesi, piyasada oligopol oluşturan market zincirlerinin sürekli fiyat kırması, ayakta kalabilmiş küçük tarım işletmelerinin belini iyice büküyor. Nitekim Eurostat verilerine göre, çiftlik çıkış fiyatları 2023’ün üçüncü çeyreği sonunda bir yılda ortalama %9 düşüş kaydetti.
Tarımda güncel sorunlar
Yukarıda sıraladıklarımız noktalar Avrupa tarımının, Türkiye de dâhil dünya tarımının kolay aşılamayacak yapısal sorunları. İsterseniz bir de Avrupalı tarım üreticilerinin son zamanlarda öfkesini kabartan güncel gelişmelere bir göz atalım.
Birincisi, Ukrayna Savaşı ile birlikte enerji, gübre ve taşıma maliyetleri ortalama enflasyonun da üzerinde artış sergiledi.
İkincisi, önemli bir tarım üreticisi, özellikle hububat deposu olan Ukrayna, Rus işgali sonrası AB’nin kotaları ve gümrük vergilerini kaldırması sonrası Avrupa piyasalarına nüfuz etti. Bu da fiyatları kırdı, üye ülke çiftçilerinin pazarlık gücünü azalttı.
Üçüncüsü, yeşil dönüşüm kapsamında gübre kullanımını %20 azaltma, tarım ilaçları kullanımını yarıya indirme, organik tarım üretimini ikiye katlayarak %25’e çıkarma önlemleri devreye girdi. Ayrıca ekilebilecek toprakların %4’ünü nadasa bırakma şartı getirildi.
Dördüncüsü, Arjantin, Brezilya, Paraguay ve Uruguay gibi Mercosur ülkeleri ile bir serbest ticaret anlaşması imzalayarak, özellikle ucuz et ithal etme planı açıklandı. Avrupalı tarım üreticileri buralarda Avrupa’da yasaklanan hormonlar, antibiyotik ve tarım ilaçları kullanıldığından yola çıkarak itirazlarını sürdürüyorlar. Gerçekten Arjantin ve Brezilya ile başta sığır eti olmak üzere, tarım fiyatlarında rekabet çok güç. Ancak bu konu daha kapsamlı bir tartışma gerektirmekle birlikte, bu ülkelerin uygulanan neoliberal politikalarla sanayisizleştirildiklerini, doğal kaynaklarıyla küresel ekonomide tutunmaya çalıştıklarını hatırlatalım. Şimdilerde Brezilya sığır eti, soya fasulyesi ve demir cevheri ile anılan bir ekonomi.
Protestolar sonuç veriyor
Çiftçi protestoları ilk elden sonuç verdi ve AB 2024 için %4 nadasa bırakma zorunluluğunu ve tarım ilacı kullanma kısıtlarını kaldırdı. Berlin, mazot sübvansiyonlarını kaldırma planını gevşetti. Fransa 150 milyon avroluk çiftçilere yardım planını açıkladı ve mazot fiyat artışlarını erteledi. İtalya tarıma yönelik vergi ayrıcalıklarını kaldırma planını özellikle düşük gelirli çiftçilere yönelik gözden geçirdiğini açıkladı. Mercosur Anlaşması’nın devreye girmesi de, özellikle Fransa muhalefet ettiği için rafa kaldırdı. Kısaca çiftçe eylemleri kısa sürede sonuç verdi.
Avrupa seçimleri yaklaşıyor
Siyasetçilerin çiftçi tepkilerine kısa sürede kulak vermelerinin başlıca nedeni, Haziran 2024’te gerçekleşecek Avrupa Parlamentosu seçimleri. Özellikle son dönemlerde yükselişe geçen aşırı sağ partilerin tarım kesiminin oylarını alacağı korkusu.
Hollanda’da Çiftçi Yurttaşlar Partisi, tarımda nitrojen kullanımına getirilen kısıtları lanetleme talebi üzerinden yükseldi. Şimdi aşırı sağcı Geert Wilders ile koalisyon pazarlığı yürüten kesimler arasında. Almanya’da aşırı sağcı AfD ve Fransa’da Marine Le Pen’in Ulusal Parti’si ile çiftçi taleplerini desteklediklerini, Avrupa Yeşil Anlaşması’nın kalkmasından yana olduklarını ilan ettiler.
Aslında aşırı sağın komploculuğa yatkın ideolojisine uygun bir iklim var. Çünkü onların iklim değişikliğini reddeden zihniyeti ile çiftçilerin bazı çevreci uygulamalara karşı çıkan tutumu kesişiyor. Aynı şekilde aşırı sağın AB’yi elitler kulübü olarak nitelendiren, teknokrat egemenliğine karşı “milleti” koyan anlayışı ile çiftçilerin Brüksel bürokrasisinden şikayetleri, formalitelerin ağırlığından duydukları rahatsızlık da örtüşüyor.
Çiftçi protestolarına nasıl bakmalı?
Gelgelelim, tarım üretiminin AB’de ağırlığı %1,4 olmasına karşın çiftçilerin “Sizin karnınızı biz doyuruyoruz, sofranızı bir donatıyoruz” argümanları doğru. Ayrıca küresel iklim değişikliği gerçeğini kavrayan ekolojist bir yaklaşımla organik tarım yapan çiftçiler, ilerici tarım kooperatifleri, Via Campesina Avrupa Koordinasyonu gibi örgütlenmeler de söz konusu.
Bazı çiftçiler Mercosur ile olası bir anlaşmaya, tepkici bir tutum çerçevesinde yaklaşsalar da, ekolojik bir bakış açısı Şili’den binlerce kilometre kat ederek Avrupa’ya ulaşan elmaya, kiraza, Brezilya-Arjantin menşeli dana etine haklı gerekçelerle karşı çıkar.
Çiftçi protestoları aynı 2018’de boy veren Sarı Yelekliler hareketi gibi, haklı talepler üzerinde yükselen bir içeriğin yanında tutucu, tepkici bir ruh haline de sahip. Bu nedenlerle kendi başına ilerici bir dinamik sayılmasa da, emeğin haklarını eşitlikçi, ekolojist, toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı bir çerçeveden savunan, kapitalist küreselleşmeyi ve dayandığı neoliberal ideolojiyi reddeden bir direniş hareketinin önemli bir bileşeni olma potansiyeline sahip. Bugünkü haliyle ise, desteğimiz daha çok demokratik protesto haklarının arkasında durmak şeklinde olabilir.
BirGün / 13.02.24