Kredi kartları çoktan beridir yaşamımızın bir parçası. Türkiye’de 35 milyon 271 kişi cebinde bireysel kredi kartı (KK) taşıyor. Bazılarımızın çokça KK’si bulunduğu için toplam sayı 109 milyon 297 bini buluyor.
KK’lerin bir ödeme aracı fonksiyonu var. Bundan yararlanmak aslında oldukça akılcı. Çünkü cebinizde tomarla nakit bulundurmuyorsunuz, alışveriş tarihi ile hesap kesimi arasındaki süreye kadar ödemenizi maliyetsizce erteleyebiliyorsunuz. KK’lerin bir de borçlanma enstrümanı işlevinden söz edebiliriz. Asgari ödeme tutarı zorunluluğunu karşıladıktan sonra, bakiyeyi kredi kartı faizi üzerinden borçlanıyorsunuz. Bu özellik sizin gündelik masraflarınız yanında, mobilya, beyaz eşya benzeri göreceli yüksek bedelli alımlarınızın ödemelerini zamana yaymanızı sağlıyor.
Aslına bakarsanız kredi kartları piyasa toplumunun şişirdiği tüketim kültürünün önemli bir enstrümanı. Cebinde bir KK bulunduranlara, acısı sonra çıkmak üzere, gelirinin ötesinde bir harcama olanağı sunuyor. KK ile kendinizi daha güvenli hissediyor, örneğin cebinizde tek kuruş yokken dahi sevgilinizi yemeğe çıkarma fırsatını kaçırmıyorsunuz. Veya işsiz dönemlerinizde mülakata girmeden yeni giysiler alıp, iki dirhem bir çekirdek görücüye çıkabiliyorsunuz. Son versiyon cep telefonunu kayda değer bir birikiminiz olmadan anında satın alabiliyor cümle aleme havanızı atabiliyorsunuz. KK’ler size hayatın dertlerini, sorunlarını, yoksulluğun getirdiği çaresizliği bir süre erteleme olanağı sunuyor. Sonra bedelini dilim dilim, taksit taksit fazlasıyla tahsil ediyor.
İnsanlar borçlanmaya yönlendirildi
Şu ana kadar konuştuklarımız genel doğrular. Gelgelelim, ekonomik veriler KK borçlarının önümüzdeki aylarda önemli bir toplumsal sorun olarak ülkenin gündemine oturacağını düşündürüyor. Daha önce de altını çizdiğimiz gibi,28 Mayıs seçimlerine kadar, AKP rejimi kurları baskılayarak, faizleri suni bir biçimde düşük tutarak ve dolaylı vergileri erteleyerek halkın hayat pahalılığını, gelirlerindeki reel düşüşü tam anlamıyla hissetmesinin önüne geçti.
KK aylık faiz oranları nakit çekim ve kredili mevduat hesapları dahil sadece %1.36 idi. Gecikme faizi dahi çok makul düzeyde %1.66’da tutulmuştu. Bu elverişli koşullar dar gelirlilerde bir “narkoz etkisi” yaratarak, mal ve hizmet taleplerini canlı tuttu. Normalde yüksek maliyetli KK borçlanmasını tercih etmeyen, finansal okur yazarlığı yüksek orta - orta üst gelir grubundakiler de, madem finansal koşullar bu kadar uygun neden yararlanmayayım diyerek limitlerini zorladı. Hatta nakit çekimle borsaya, dövize yöneldi. Bu iç talepte dolaylı bir canlılık yarattı. Çünkü kredili harcamalar sayesinde cirolar arttı, karlar patladı, istihdam sınırlı da olsa genişledi. Böylelikle seçimlere ekonomi temelli tepkiler yeterince yükselmeden gidildi.
Soğuma dar gelirliler üzerinden sağlanacak
Bilindiği gibi seçimler sonrası RTE’nin göreve getirdiği yeni ekonomi kadrosunun “rasyonel” politikaları sonucu, faizler keskin biçimde artırılmaya başlandı. Mehmet Şimşek; KK, konut kredileri ve taşıt kredilerini hem fiyatlama, hem miktar olarak sınırlayacaklarını söyledi. KK hacminin yıllık %140 artışından şikayet etti. Anlaşılan ekonomide soğumayı geniş halk kesimlerinin talebini zayıflatarak sağlayacaklar.
Yanlış anlaşılmasın; esas olan ücretlilerin mal ve hizmet alımlarını cari gelirleriyle gerçekleştirmesidir, borçlanarak değil. Ancak ücretler zaten düşerken, borçlanma olanaklarının da daralması yaşam standardında belirgin bir gerileme yaratacağı için tercih edilmez. Bilindiği gibi politika faizi yükselince, KK faiz oranları da, referans faiz aracılığıyla otomatikman artıyor. Şu anda KK aylık faizleri %3.26, nakit çekimde ise oran %4.02. Bu yıllık %50 civarı bir bileşik faiz demek. Üzerine %15 KKDF ve %5’ten %15’e yükseltilen BSMV’yi ekleyince maliyeti toplam %65’i buluyor.
KK’nın bireysel borçlarda ağırlığı artıyor
BDDK’nın Temmuz ayı verilerine göre ayda 657 milyar TL’lik kredi kartı harcaması yapılmış. Bunun 102 milyar TL’si market ve AVM’lerde, 45 milyar TL’si benzin ve yakıt istasyonlarında, 42 milyar TL’si gıda alımlarında, 41 milyar TL’si giyim ve aksesuarda gerçekleşmiş. Yani insanlar gündelik yaşamlarını KK kullanımlarıyla sürdürmüşler.
Asgari ücret ve diğer ücret artışlarına paralel KK limitleri de otomatik yükseltilerek insanlar adeta daha fazla harcama yapmak için baştan çıkarılmış. En son verilere göre 18 Eylül itibarıyla KK borçları yıllık %181.6 artışla 924.7 milyar TL’ye dayanmış. Bu toplamın 424.3 milyar TL2si taksitli, 502,3 milyar TL’si taksitsiz alımlardan kaynaklanıyor.
Toplam tüketici kredileri ise, konut kredileri 446.6 milyar TL, taşıt kredileri 86.8 milyar TL, ihtiyaç kredileri 895.9 milyar TL olmak üzere KK’den daha sınırlı %50.6 artışla 1429.6 milyar TL’de. Diğer bir ifadeyle toplam bireysel borçlar içerisinde KK’lerin ağırlığı %39.4. Bu oranın daha 2021 sonunda %21.3 olduğunu hatırlatırsak, KK’lerdeki patlamayı daha net algılayabiliriz.
KK kullanımları düşük limitlerde, diğer bir ifadeyle dar gelirlilerde daha belirgin. Merkez Bankası Mayıs 2023 Finansal İstikrar Raporu’na göre, 2023 yılının ilk çeyreğinde 25 bin TL ve altı kredi kartlarında limit kullanım oranı %52.4 düzeyinde iken, 100 bin TL ve üstü grupta önemli ölçüde gerilemişti. Şu anda 25 TL altı limitlerde asgari ödeme oranı %20, üzerinde ise %40.
KK’lerin ihtiyaç kredileriyle dönüşümlü kullanıldığı biliniyor. Yani ihtiyaç kredisini cari gelirlerinizle karşılarken, günlük harcamalarınızı KK ile yapabiliyorsunuz. Veya ihtiyaç kredisini KK’den nakit çekerek kapatıyorsunuz vb… İhtiyaç kredisi faizleri de yılın ilk çeyreğinde %30 dolaylarında seyrederken, şimdi %60’a yaklaştı. 15 Eylül haftasında %58,8’di. Bu diğer maliyetlerle %80’e yaklaşıyor. O nedenle hala göreceli ucuz kalan KK’ye yüklenme sürüyor.
Kişi başı KK borcu 26.319 TL
35 milyon 271 bin kişiden hesaplarsak, kişi başına KK borcu 26.319 TL. Ancak bu ortalamaya benim gibi her ay tüm bakiyesini sıfırlayanların da katıldığını düşünürsek, borçlu başına tutar daha yüksek. Temmuz sonu itibarıyla ihtiyaç kredisi kullananların sayısı ise 14.3 milyon kişi. Ortalama borç bakiyesi de, 53.843 TL. 70 bin TL’nin üstü kredilerde bankalara menkul kıymet tutma zorunluluğu bulunduğu için ihtiyaç kredileri de, alt ve orta gelir gruplarında yoğunlaşmış durumda.
Tüm bunlara karşın takibe giren alacak oranları tüketici kredilerinde %1.9, KK’lerde %1.3 olmak üzere tarihsel en düşük düzeylerde. Borcunu ödememiş gerçek kişi sayısı da 2023’ün ilk altı ayında geçen yılın aynı dönemine göre bireysel kredilerde 584 binden 399 bine, KK’lerde 471 binden 380 bine inerek belirgin biçimde geriledi. Çünkü düşük faiz ortamında insanlar ne pahasına olursa olsun borçlarını ödemeyi seçtiler. Finansal İstikrar Raporu’na göre, asgari ödeme oranı ve üzerinde ödeme yapılan kartlarda gecikmeye bırakılan borçların toplam karta bakiyesine oranı %11.5’e, asgari ödeme oranının altında ödeme yapılanlarda ise %6.5’e kadar geriledi.
Şimdi yükselen faizlerin yanı sıra, temmuz zamlarının yarattığı alım gücünün de dizginlenemeyen enflasyonla buharlaşmasıyla, borç geri ödeme sorunları yaygınlaşacak. Nitekim Bankalar Birliği verilerine göre, Temmuz ayında bireysel kredilerini ödeyemeyenler 78 binden 96 bine, bireysel KK borcunu ödeyemeyenler 100 binden 114 bine sıçradı. Bu eğilimin ilk belirtileri ortaya çıktı.
Sıra borçlular hareketinde
Bilindiği gibi tek adam rejiminde her sorun ortaya çıktığında Cumhurbaşkanından himmet bekleniyor. Geçmişte RTE’nin “Kredi kartı mağdurları ifadesini kullanıyorlar. Kusura bakmasınlar kredi kartı mağduru olmaz. Kredi kartıyla borçlananlara dürüst gözüyle bakmam” sözlerini hatırlarsak, bir kez daha, ona bel bağlamanın beyhudeliğini anlarız.
Önümüzdeki aylar emekliler hareketinin dinamizminden gözlemlediğimiz gibi toplumsal hareketlerin yükseldiği bir dönem olmaya aday. KK sorunları yaşayanlar da pekala “mağdur değil mağrur” bir tavırla, kendilerini bu duruma hükümetin çarpık politikalarının düşürdüğünü ilan edebilir, somut talepler etrafında örgütlenebilirler. Latin Amerika’da yaygın kullanılan “borçluyum, ödeyeceğim, lakin adil olanı” sloganıyla sokaklara çıkabilirler.
BirGün / 26.09.23