Merkez Bankası’nın 500 baz puanlık bir artışla politika faizini yüzde 50’ye çekmesi piyasacı yorumcuların bu büyük cesarete alkış tutup, adeta bayram etmesine yol açtı. Enflasyonu düşürmekteki kararlılıktan, Merkez’in araç bağımsızlığını kanıtlamasına kadar çeşitli övgüler yağdırıldı. Halbuki belli ki seçim öncesinde dövize rağbetin önü alınamadı, Saray’a 1 Nisan’a kadar bile tahammül edecek takatimiz kalmadı denildi ve böyle bir hamle caiz bulundu. Daha önceki yazılarımızda bu tarz keskin faiz artışlarının ekonomide nasıl derin bir durgunluğa neden olabileceğini, durgunluk içinde enflasyona kapı aralayabileceğini dile getirmiştik. Fazla geriye gitmeye gerek yok; 2018 Rahip Brunson krizi sırasında politika faizinin bugünkünün yarısının bile altına yüzde 24.50’ye yükseltilmesi dahi, kısa sürede işsizliği tırmandırmış, Mart 2019’da manşet işsizlik oranı 1 yıl öncesine göre yüzde 4 artışla yüzde 14.1’e kadar sıçramıştı.
Geçtiğimiz haftalarda stagflasyon, yani durgunluk içerisinde enflasyona kapı aralayacak sürecin nasıl işleyeceğini irdelemiştik. İsterseniz bu yazımızda da emeklilerden başlamak üzere, yüksek faiz ortamında ekonomideki farklı 10 özneyi nelerin beklediğine odaklanalım. Zaten çok çarpıklaşan bölüşüm ilişkilerinin emek kesimleri aleyhine nasıl daha da bozulacağını irdeleyelim:
1- Emekliler: Uzun yıllar üretim sürecine emek akıtmış, olgun yaşlarında huzur ve mutluluğu hak eden emeklilerin perişan hali ortada. 31 Mart seçimlerine giderken bu gerçeği iktidar sözcüleri dahil herkesin ifade etmesine karşın bir iyileştirmenin gelmemesi, onları daha da kötü bir dönemin beklediğini gösteriyor. Ekonomideki soğuma ek iş bulma şanslarını iyice azaltacağı gibi, dayanışma ilişkileri çerçevesinde destek alabilecekleri ailenin diğer bireylerinin bütçelerini de olumsuz etkileyecek, yoksullaşmayı derinleştirecektir.
2- Kredi kartı (KK) ve ihtiyaç kredisi borçluları: Büyük olasılıkla seçim sonrası KK aylık faizleri artırılacak, limitler daraltılacak ve asgari ödeme tutarı yukarı çekilecektir. Mevcut borçlarını ödemelerinin zorlaşması, borçlanma sayesinde ancak iki yakasını bir araya getirebilen dar gelirlilerin geçim koşullarını ağırlaştıracak, yaşam standartlarını düşürecektir. Sorunlu kredilerin oranı kaçınılmaz biçimde yükselecektir. Yüksek faiz koşullarında bir an önce borçlarımı ödeyeyim diye kaygılanan kişilerin hazır kaynaklarını borç servisine yöneltmeleri, mal ve hizmet taleplerini zayıflatacak, ekonomik daralmayı hızlandıracaktır.
3- Küçük ve orta ölçekli işletmeler (KOBİ): Bu firmalar büyük ölçüde TL kredilerle faaliyetlerini sürdürürler. Zombi diye nitelenen ucuz kredilerle ayakta tutulan işletmeler ilk aşamada iflasa sürüklenip, kepenk indirebilirler. Süre uzadıkça, ayakta kalabilecek şirketler de hem finansman maliyetlerinin keskin artışı, hem de ek sıkılaştırma önlemleri kapsamında aylık kredi artış hızının yüzde 2’yle sınırlandırılması yüzünden krediye erişim sorunu yaşayacaklar. Süre uzadıkça ekonominin soğuması nedeniyle ürünlerine talep zayıflayıp cirolar düştükçe, onlar da iflasın eşiğine gelebilirler.
4- İşsizler: Ekonominin göreceli canlı seyrettiği bir dönemde, en son açıklanan Ocak 2024 verilerine göre atıl işgücü oranı yüzde 26.5’tu. Yani işsiz olan, tam zamanlı çalışmak istemesine rağmen ancak kısmi zamanlı ve/veya geçici bir istihdam olanağı yakalayan, aktif iş aramasa da bir iş olsa çalışırım diyen yurttaşlarımız işgücünün dörtte birinden fazlasını temsil ediyordu. Bir de ekonomik durgunluk başlarsa normal zamanlarda iş bulamayan kişilerin işbaşı yapma şansları iyice azalır. Bu toplumsal sorun daha da derinleşir.
5- Paralarını KKM’de park edenler: Son haftalarda KKM’den çözülmeler yavaşladı, neredeyse durma noktasına geldi. Bu uygulama başladığında zaten döviz hesabı bulunanların kolay kolay bu tutkularından vazgeçmeyecekleri anlaşıldı. Görüldüğü kadarıyla böyle çalkantılı bir dönemde 70 milyar dolar civarında demir atan KKM hesapları kolay çözülmeyecek, ekonominin üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanmaya devam edecek. Döviz kurunun yavaş seyretmesi halinde faiz ödemeleri nedeniyle bu enstrümanın kamuya yükü artacak.
6- İhracatçılar: Şimşek’in dezenflasyon programı büyük ölçüde döviz kurunun enflasyonun altında seyretmesine bağlı. Yüksek faiz marifetiyle bu koşul sağlanırsa, zayıflayan TL üzerinden bir ferahlama yaşayama beklentileri suya düşecek. İç talebin de zayıflamasıyla, iyiden iyiye dış pazarlara bel bağlayacaklar, rekabet güçlerini ancak düşük ücretlerle sürdürebileceklerini görecekler. O nedenle asgari ücretin artırılmamasının, emekçi haklarının törpülenmesinin en sıkı takipçisi haline gelecekler.
7- Anadolu sermayesi: Mevcut iktidara destekleri nedeniyle bugün seslerini fazla yükseltemiyorlar. Seçim sonrası kredi faizlerinin yüksekliğinden şikâyetleri giderek artacak, büyük bir gürültü koparacaklar. İktidarla yeni teşvikler ve vergi istisnaları uygulaması için pazarlığa girişecekler. Saray’ın kendi organik sermaye kesimine vereceği olası tavizler bütçe dengelerini iyice sarsacak. Sosyal harcamalar ve ücretler kalemlerinde kısıntılar görülebilecek.
8- Yabancı sermaye: Ekonomide dengesizliklerin sürdüğü bir süreçte haliyle doğrudan sermaye yatırımları gerçekleşmeyecek. Yabancıların emlak alımları da iyice yavaşladı. Buna karşın sıcak para tabir edilen kısa süreli yatırım için gelen finans sermayesi yüksek faiz koşullarında TL enstrümanlara rağbet edebilir. Olası para girişleri döviz kuru üzerindeki baskıyı azaltabilir. Ne var ki bu kaçar göçer nitelikli yatırımların bir gözü rezervlerde kur hareketlerinde olacak. En ufak bir tedirginlikte şipşak ülkeyi terk edip tüm dengeleri bozabilirler. Kasım-Aralık 2023’teki sınırlı girişlerinin, son 2.5 ayda çıkışa dönüşmesinin bile bugün yarattığı sarsıntı düşünülürse, ekonomi daha derin çalkantılara sürüklenebilir.
9- Yerli rantiyeler: Bankalar yüksek montanlı mevduatlara ekstra faizler ödüyor. Vadesiz mevduat bir yana bırakılırsa, mevduatın yüzde 55’inin vadesi 3 ay ve altında. Cazip faizlerle bu hesaplara bir miktar para çekebilirse de, vadelerin kısalığı nedeniyle bankacılık sistemi iyice rantiye kesimlere tutsak düşer. Önümüzdeki aylarda faizleri indirmek çok zorlaşır. Yurtiçi yerleşiklerin en son 164 milyar dolar olan döviz ve altın mevduatlarında ise, ancak sınırlı bir çözülme gerçekleşir. Sistem döviz ve faiz arasındaki zigzaglara bağımlılığını sürdürür. Borsanın ise, normalde hem yüksek faizlerin şirketler için bir maliyet kalemi olması, hem de talebin yavaşlama riski nedeniyle ivme kaybetmesi beklenir. Ancak taze yabancı para girişleri umudu endeksi ayakta tutar.
10- Sade yurttaş: Burada fazla bir borcu da bulunmayan, KKM’yle filan işi olmayan istihdam sahibi ücretli kategorisinde ortalama yurttaşı temel alıyoruz. Ekonominin durgunlaşması, durduğu yerde işsiz kalmasına yol açabilir. Bu gerçekleşmese dahi, geçmiş ekonomik krizlerde gözlemlediğimiz gibi, ücretlerinin geç, eksik ödenmesi sosyal hakların budanması, fazla mesailerinin hiç değerlendirilmemesi gibi durumlarla yüz yüze gelebilir. İşgücü piyasasına yeni girecek gençler ise, yeni iş olanakları açılmaması nedeniyle kariyerlerinin başlangıç noktasında hayal kırıklığıyla karşılaşırlar.
BirGün / 26.03.24