İsrail’in Gazze saldırıları 4 aydan fazla bir süredir devam ederken Filistin’de doktorluk yapan Bahzad Al Akhras son gelişmeleri İngiliz gazetesi The Guardian için yazdı: “Dünyanın dört bir yanındaki insanları Refah’ın bir hedef haline geldiği fikrine alıştırıyorlar; böylece öldürüldüğümüzde şok olmayacak. Uluslararası toplum kalıcı bir ateşkes için acil baskı uygulamaya devam etmelidir. Tek şansımız bu olabilir.”
Kayıtsız şartsız İsrail hükümetine destek veren Almanya’da ise Dışişleri Bakanı Baerbock, sanki şimdiye kadar olanlarda payı yokmuş gibi, Netanyahu’ya insani felakete yol açmama çağrısı yaptı. Alman gazetelerinde ise birkaçı dışında Filistin halkına destek veren yok. Başından beri Gazze saldırılarını mahkum eden Junge Welt’ten aldığımız yorumda ise düşman ilan ettiği ülkelere yaptırım konusunda pek de istekli olan Batı’nın İsrail’in katliamlarını görmezden gelmesi eleştiriliyor. TAZ gazetesinden Susanne Knauel da “Bu kadar da olmaz” diyerek ilk kez yumuşak da olsa tepki gösteriyor.
Fransa’da ise sol milletvekilleri, Fransa yönetimini Gazze’deki soykırım riskini önlemek için Uluslararası Ceza Mahkemesine başvurmaya çağırıyor.
Fırtına öncesi Refah
Gerrit HOEKMAN
Junge Welt
İsrail Başbakanı Netanyahu hafta sonu Gazze Şeridi’nin güneyindeki Refah şehrinin ele geçirilmesi emrini verdi. Pazar günü ABD’li yayıncı ABC News’a verdiği röportajda “Hamas teröristlerinin geri kalan taburlarını son kalelerinden çıkaracağız” dedi. Sivillere güvenli geçiş hakkı verilecekmiş. Netanyahu, “Bu konuda umursamaz davranmıyoruz” dedi. Ancak olaylar bununla çelişmekte. Gazze’deki yerel yetkililer pazar günü yaptıkları açıklamada, yalnızca son 24 saat içinde İsrail’in kıyı şeridindeki bombardımanlarında en az 112 Filistinlinin öldüğünü ve 173 kişinin de yaralandığını söyledi. Uzun zamandır yaşanan en kanlı savaş.
BM ve ABD gibi Batılı devletler, İsrail’i, Refah’taki düşmanlığın fiili olarak genişlemesinin büyük bir insani felaketi tetikleyeceği konusunda uyarıyor. Netanyahu bu konuda bir şey duymak istemiyor: “Refah’a hiçbir durumda gitmememiz gerektiğini söyleyenler aslında şunu söylüyor: ‘Savaşı kaybedin.’ Hamas’ı orada bırakın.”
Ancak aşırı sağ İsrail hükümetinin insanlığa çağrı yapılmasından başka hiçbir şeyden korkmasına gerek yok. Ukrayna müdahalesinden sonra Rusya’ya karşı başlatılan yaptırımlar gibi yaptırımların İsrail’e de uygulanması NATO ve AB’nin gündeminde değil. Bunun yerine, bazı başka ülkelerin yanı sıra ABD ve Almanya, Gazze’de çalışan 13 bin çalışandan bir düzinesinin İsrail’deki 7 Ekim Katliamı’na karıştığı iddiası nedeniyle BM Filistin yardım kuruluşu UNRWA’ya yardım ödemelerini durdurdu.
Hafta sonu İsrail ordusu, Gazze Şehri’ndeki UNRWA genel merkezinin altından geçtiği iddia edilen iki Hamas tünelini açığa çıkardı. İsrail binada silah ve patlayıcı bulduğunu iddia ediyor. Ancak UNRWA Başkanı Philippe Lazzarini cumartesi günü X’te yaptığı açıklamada, UNRWA’nın tüneli İsrail ordusunun talimatıyla 12 Ekim’de bıraktığını ve o zamandan beri kullanmadığını söyledi. Örgütün tünel hakkında hiçbir bilgisi yoktu. İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz, Lazzarini’nin derhal istifasını talep ediyor.
Bu sırada altı yaşındaki Hind Rajab’ın kaderi dünyayı etkiliyor. Çocuk, 29 Ocak’ta amcası, teyzesi ve üç çocuğuyla birlikte bir arabayla kuzey Gazze Şeridi’nden kaçıyordu. Yolda aile bir İsrail tankının ateşine maruz kaldı. 15 yaşındaki kuzeni çaresizce cep telefonundan yardım istedi. Kızılay, bu konuşmayı kaydederek sosyal medyada paylaştı: “Bize ateş ediyorlar. Tank hemen yanımda” diye bağırdı kuzen. Arka planda yoğun silah sesleri duyulabiliyor. Sonra sessizlik.
Aniden telefonda küçük bir kızın sesi duyuldu: “Çok korkuyorum, lütfen gelin” diye yalvaran çocuk, muhtemelen ölmüş akrabalarıyla birlikte arabada mahsur kalmıştı. İki Kızılay doktoru sonunda Hind’ı kurtarmak için yola çıktı. Geri dönmediler. Cuma günü Hind ve yakınları tamamen tahrip olmuş arabadan ancak İsrail ordusunun bölgeden çekilmesinin ardından kurtarılabildi. Yakınlarda Kızılay’ın yanmış ambulansı vardı, içindeki Hind’ı kurtarmaya giden sağlık görevlileri de ölmüştü.
Çeviren: Semra Çelik
İsrail’e askeri yardım: Koşulsuz değil
Susanne KNAUEL
TAZ
Netanyahu, kalabalık sınır kenti Refah’a kara birlikleri göndermek istiyor. Washington ve Berlin’den gelen uyarıların onu caydırması pek mümkün değil.
Kuruluşundan bu yana kendi varlığı için mücadele etmek zorunda kalan ülkeye tam bir sempati duymakla birlikte, İsrail kara birliklerinin sınır kasabası Refah’a doğru ilerleyiş tehdidi haklı olarak dünyanın her yerindeki insanları tedirgin ediyor. İspanya, Belçika ve Hollanda artık İsrail’e silah sağlamak istemiyor. AB Dışişleri Temsilcisi Josep Borrell, silah ihracatını en azından kısıtlaması gereken ABD’nin şüphesiz daha büyük etkiye sahip olacağını söylüyor.
ABD Başkanı Joe Biden’ın teslimat koşulları konusunda şimdilik anlaşmaya varması mümkün değil. Bunun yerine, Güney Gazze’deki sivillerin “güvenliği ve desteği için inandırıcı bir plan” çağrısında bulunuyor. Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock da, sanki halihazırda var olmamış gibi, “sonuçları yakın olan bir insani felaket” konusunda uyarıda bulunmakla yetindi. Almanya yakın zamanda İsrail’e silah sevkiyatını hiçbir koşul olmaksızın artırdı.
Eğer Kudüs’e baskı uygulamak istiyorsanız bu pek de inandırıcı bir adım değil. Hiç kimse, uyarıların tek başına İsrail Başbakanı Netanyahu’nun kara saldırısı başlatmasını engellemeye yeteceğini beklememeli. İstediğini yapıyor o.
İsrail’in, özellikle de Gazze Şeridi sınırındaki kibutzlarda yaşayanların güvenlik hakkı var ve bu, uzun vadede ancak Hamas’ın diz çöktürülmesiyle garanti altına alınabilir. Federal cumhuriyetin burada taviz veremeyeceği çok açık. Ancak tartışmalı bölgedeki Filistinlilerin de yaşam hakkı var. İsrail teröristlerle savaşmalı ama her türlü araçla değil.
BM’ye göre Gazze Şeridi’nde ölenlerin sayısı 28 binin üzerinde, bunların arasında çok sayıda Hamas savaşçısı da var. Savaşın sürdüğü süreye göre hesaplandığında her gün 213 ölüm yaşanıyor. Refah’a yapılacak bir kara saldırısı bu dengeyi önemli ölçüde bozabilir. Henüz asker konuşlandırılmasına dair bir işaret yok. Hâlâ açık bir fırsat penceresi var gibi görünüyor.
Çeviren: Semra Çelik
"Ölümleri durdurmak için acele ediyoruz"
Alice TERRIER
Humanite
Fransa’da komünist, ekolojist milletvekilleri ve Başeğmeyen Fransa Partisi milletvekilleri, Filistin’deki mevcut durumla ilgili bir ortak bildiri yayımladılar. Fransa’yı konuyu Uluslararası Ceza Mahkemesine taşımaya çağıran bir karar önergesini çarşamba günü meclise sundular.
“Ölümleri durdurmak için acele ediyoruz.” Altmış altı milletvekili, “soykırım riskini” önlemek ve 7 Ekim 2023’te Hamas tarafından işlenen savaş suçlarını soruşturmak üzere konuyu Uluslararası Ceza Mahkemesine (UCM) taşımak için Ulusal Mecliste bir karar önergesi verdi. Aralık ayında Güney Afrika, Gazze Şeridi’ndeki “soykırım eylemleri” nedeniyle İsrail’e karşı Uluslararası Adalet Divanına (UAD/ICJ) başvuruda bulunmuştu. Ancak Fransız Komünist Partisi Milletvekili Elsa Faucillon ısrarlı: “Bu karar tasarısının sunulması Fransa’nın harekete geçmesi için bir çağrıdır. Gazze, Refah ve tüm Filistin’de soykırım riskinden endişe duyuyoruz. Yaşanan katliamı durdurmak için ülkemizi acilen harekete geçmeye zorlamalıyız.”
Ekim ayında UCM Savcısı Karim Khan, Kahire’de devletlere “uluslararası hukuk ilkelerine” saygı göstermeleri ve “İddia edilen suçları gerektiği şekilde soruşturabilmemiz ve uygun olduğu hallerde failleri yargılayabilmemiz için iddia edilen suçlara ilişkin kanıtları paylaşmaları” çağrısında bulunmuştu. UCM 2014 yılından bu yana Filistin’deki durumu soruşturuyor.
Hauts-de-Seine Ekolojist Milletvekili Sabrina Sebaihi, çarşamba günü düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi: “UAD kararından bu yana, soykırım riski nedeniyle, Fransa, bu soykırım suçunun işlenmesini önlemek için, eğer işlenmeye başlanmadıysa, caydırıcı tedbirler almalıdır. Davanın UCM’ye havale edilmesi caydırıcı bir tedbirdir. Eğer Fransa konuyu UCM’ye götürmezse, bir bakıma Gazze’de işlenen suçların ortağı haline gelir.”
Elsa Faucillon ise “Yöneticilere durumun ne kadar acil olduğunu hatırlatmamız gerekiyor” diye yakındı. “Uluslararası Ceza Mahkemesi harekete geçme, kanıt toplama gücüne sahiptir ve bu kesinlikle gereklidir. Ancak aynı zamanda sorumluları cezalandırabilir ve tespit edebilir” diyen komünist Milletvekili, “adaletin şart olduğuna” inanıyor. Ancak yine de kanıt elde edebilmemiz gerekiyor. Ekim ayından bu yana onlarca Filistinli gazeteci hayatını kaybetti ve birçoğunun da ekipmanları tahrip edildi.
“Acil olarak delillerin korunması sağlanmalıdır. Ancak Gazze’de gazeteciler, herhangi bir belgelemeyi önlemek için özellikle hedef alınmaktadır” deniliyor. ICC, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütünün şikayeti üzerine bu konuda bir soruşturma yürütüyor. “Çok hızlı tepki vermemiz gerekiyor. Bir ateşkes gereklidir. Ancak soruşturmayı da hızlı bir şekilde başlatmamız gerekiyor. Kanıt toplamak için bombaların durması gerekiyor” diyor Elsa Faucillon.
Çeviren: Eren CAN
Refah’ta bombalar düşerken kaçış yok: Sadece en kötüsünü bekleyebiliriz
Bahzad Al AKHRAS*
The Guardian
Ben bir doktor ve psikiyatrım ve Gazze’deki savaştan önce günlerim güvenilir bir rutini takip ediyordu. Klinikteki işime gidiyor, arkadaşlarımı ziyaret ediyor ve ailemle vakit geçiriyordum. Normal bir hayat yaşıyordum. Şimdi ise İsrail ordusu Han Yunus’taki evimizi terk etmemizi emrettiği için ailem ve ben Refah’ta mülteciyiz. Hayal edilebilecek en kötü koşullarda yaşıyoruz. Günlerimizi bekleyerek geçiriyoruz. İki ya da üç galon içilebilir su ya da aylarca elektriksiz kaldıktan sonra ateşte ekmek yapmak için yiyecek ya da sade un kuyruklarında bekliyoruz.
Son birkaç gün içinde İsrail’in Refah’ta bir kara harekatına hazırlandığını duyduğumuzda, gidebileceğimiz başka bir yer olmadığını anladık. İsrail sivilleri tahliye edeceğini iddia ediyor ama ortada bir plan yokken ve daha önce neler yaptıklarını defalarca görmüşken buna nasıl inanabiliriz? Tek yapabileceğimiz -1.4 milyon kişi olarak- en kötüsünü beklemek. Hayat sonsuz, hiç bitmeyen bir gün gibi geliyor. O kadar sık gördüğümüz acı ve dehşet sahneleriyle dolu ki, birbirlerine karışmaya başlıyorlar. Ölümü duymak, tanık olmak, ölümle birlikte oturmak ve ölümün yanında yürümek kolektif yeni rutinimiz. İsrail ordusu 12 Şubat gecesi yoğun hava saldırıları başlattığında ölüm her zamankinden daha yakın hissettirdi.
Kariyerimi Gazze’de ruh sağlığı ve toplumsal travma alanında çalışarak geçirdim, ancak bu bile beni şu anda toplumumuza yayılan ve her şeye nüfuz eden derin umutsuzluk duygusuna hazırlayamadı. Çevremdeki insanların neredeyse tamamı, İsrail hava saldırıları ya da keskin nişancılar tarafından öldürülen, İsrail ordusu tarafından kaçırılan ya da başka bölgelere sürülen aile üyelerini kaybetti. Bizi yavaş yavaş öldüren şey belirsizlik. Sırada kimin öleceğini ya da ailesini kaybedeceğini bilmiyoruz.
Bir insan tehlikeyle ya da hayatta kalmasına yönelik bir tehditle karşılaştığında üç şekilde tepki verir: Savaşmak, kaçmak ya da donmak. Biz savaşamayız ve kaçamayız, bu yüzden donmuş bir halkız, çoğumuz dört aydır donmuş durumdayız.
Donma tepkisi verdiğinizde, normal şekilde hareket edemez veya hissedemezsiniz. İnsanlar zombi gibi oluyor. Refah’ta klinikteyken, su kuyruklarında beklerken ya da komşularla konuşurken fark ettiğim şey, insanların yüzlerinin hayattan bomboş hale gelmiş olması. Yüzlerinde korku, umutsuzluk ve duygusal uyuşukluk maskeleri var.
Bazı günler, zihinsel olarak nasıl devam edebileceğimi bilmiyorum. Ertesi sabah uyanıp bunun gerçek olduğu gerçeğiyle nasıl yüzleşeceğimi ve her gün bombardıman seslerini, başımızın üzerindeki insansız hava araçlarının vızıltılarını nasıl yeniden yaşayacağımı bilmiyorum. Sevdiklerimizin yaralandığı ya da öldüğü haberleriyle daha fazla yüzleşemem.
Çocukken, güvenlik ve emniyet duygumuzun evlerimizden kaynaklandığı fikrini geliştiririz. Daha birkaç gün önce Khan Younis’teki evimizin bombalandığını öğrendik. İlk düşüncelerimiz nereye gideceğimiz oldu. Nerede yaşayacağız? Bir insan evini kaybettiğinde, bu güvenlik hissi de yok olur.
Refah’a yönelik bombardıman başladığında ailemle birlikte yaşadığımız çadırdaydım. İnce bir naylon parçası sizi neyden koruyabilir? Şarapnelin size ya da ailenize isabet etmesini engelleyemez. Bu yüzden gökyüzüne baktık ve büyük bombardımanı izledik, kaderimizi bekledik, bunun tam olarak ne anlama geldiğini biliyorduk. Ne yapabiliriz ki?
Biz küçük bir aileyiz. Erkek kardeşim, kız kardeşim ve onun dört yaşındaki ikiz kızları. Yeğenlerimin gözlerindeki dehşeti gördüğümde yıkılmak istiyorum.
Hepimiz çocuklar için güçlü olmaya çalışıyoruz. Ancak bu gerçeği onlardan saklayamayız; onlar da tıpkı bizim gibi her şeyi yaşıyorlar. Nereye giderseniz gidin, etrafınız ebeveynleri ya da yaşayan aile üyeleri olmayan çocuklarla çevrili.
Bizim için bu bir savaş değil. Bu hiç bitmeyen bir katliam, ancak dünya bu soykırımı izlerken, bunu önleyebilecek hiçbir adım atılmıyor. Başımıza gelen hiçbir şey haklı gösterilemez ve hiçbir insan bu tür acılar yaşamamalıdır.
İsrail’in yaptığı bu uyarıların olacaklara zemin hazırlamasından korkuyoruz. Dünyanın dört bir yanındaki insanları Refah’ın bir hedef haline geldiği fikrine alıştırıyorlar; böylece öldürüldüğümüzde şok olmayacak.
Uluslararası müdahale dışında hiçbir şey bunu durduramaz. Uluslararası toplum kalıcı bir ateşkes için acil baskı uygulamaya devam etmelidir. Bu durumdan kurtulmak için tek şansımız bu olabilir.
*Filistinli bir Tıp Doktoru ve Psikiyatr.
Çeviren: Sarya Tunç
Evrensel / 18.02.24