Yeni Roboski hikayeleri yazılırken...

  • Arşiv
  • |
  • Siyasal Gündem
  • |
  • 30 Haziran 2012
  • 11:26

Mayın tarlasında sadece ölüm filizlenir!

Belki yüreğimize basarsa duyulur mayın sesi
belki stranlar susarsa görülür umut
belki...

49. sınırtaşı Roboski’ye kaç adım uzakta? Kilometreler üzerinden hesap edebilirsiniz fakat cevap sadece birkaç hayat! Kaçağa çıkan hayatları kesiştirecek kadar yakın hem de...

49. sınırtaşı Hakkari sınırındadır. Ve geçtiğimiz haftasonu bir canımızı aldı. Varlığı anlamsız olan sınırlarda gezen iki çocuktan biri mayına bastığı için acı içinde kıvranarak yaşamını yitirdi. Acı çekti çünkü “anti personel kara mayını” bu amaca hizmet eder. Tek başına askeri öldürmekten öte mümkün olan en çok yaralı ve zaiyat için şarapnel doludur!

2 milyon 979 bin 165 “anti-personel kara mayını” serpildi sınır tarlalarına. Ölüm tohumları filizlenirken en çok çocukların canını aldı. Sınır dediğimiz kırmızı çizgiyle kağıt üstünde gözüken olmadığına göre, Roboski Köyü’nden on dakikalık yürüme yolundan bahsediyoruz işte. Sınır bölgeleri nispeten daha az ölümcüldür. Zira işaret ve uyarılarla çevrilidir. Ama Türk sermaye devletinin kirli savaş politikasının bir gereği olarak uyarısız mayın tarlaları Kürdistan’ın önemli bir kısmına döşenmiştir. Sadece Büyük Ağrı-Küçük Ağrı arasındaki bölgede 200 bin mayın bulunmaktadır ve mayın tarlası işaretleri yoktur! Yani mayınların yanında büyür çocuklar. Karşıdan karşıya geçerken yol kontrol etmek gereksizdir bu coğrafyanın kadim halkı için. Ama ayağının altında metali hissettiysen durmak hiç değilse etrafındakini kurtarmak için öğretilir.

49. sınırtaşında düşman askeri yok!

Ne 49. sınırtaşında ne de Roboski’nin 23. sınırtaşında düşman askeri var. Hakkari’nin emekçi Kürt çocukları, birkaç köylü çobanı var. Ve elbet sınırtaşlarıyla çevrilmiş hayatlarında ölüm tüm acısıyla birlikte hep onların üstüne gelmekte.

Sessiz sedasız hastaneye kaldırıldı, mayına son kurban oldu şimdilik 14 yaşındaki Şaban Aslan. Zira haber aralarında çok çocuk bedeni parçaladı sınır mayınları. Hemgin Altay tüm acıyı paylaştığı kardeşinden şanslıydı. Keza birkaç adımlık mesafeyle yaralı kurtulmuştu.

Geçen yıl Yüksekova’daydı mayın acısı. Karne sonrası gidilecek lunapark, onlar için özgürce dağlarda yürümekti. Bunun için İran sınır boyunda dolaşırken iki okul arkadaşı düştüler mayının kara dumanına. 9 yaşındaki Özcan Önal patlama anında, 7 yaşındaki Kerem Tosun ise tedavi için götürüldüğü İran’ın Urumiye kentinde yaşamını yitirdi.

Şırnak’ın Uludere-Roboski ilçesi Yemişli Köyü’nde askerler tarafından döşenen mayının patlaması sonucu meydana gelen patlamada ise 16 yaşındaki Zerevan At ölürken, 13 yaşlarındaki Nuh ve Hamza Encü de ağır yaralandı. Encü Roboski Katliamı’ndaki Encü ailesinden. Aile 12 Mart 2010’da bir devlet katliamından kurtuldu ama ölüm iki yıl sonra buldu onları yine iki sınır taşının arasında.

2006’nın 4 Aralık’ı iki kardeş yürüdü ve patladı mayın. İki küçük can daha, Saltan kardeşlerin canları.. Bir kez daha mayının taşıdığı ölüm oldu ailelerin kapısını çalan...

Burjuvazinin “çocuk sevgisi” sınır boylarından uzak kalır!

Çocuk yaşamına duydukları “hassasiyeti” kürtaj tartışmalarında ilan edenler şimdi ne yapacak? Hakkari’de mayın patlaması sonucu bir çocuk yaşamını yitirirken neredeyde çocuk öldürmekten kaçınanlar?

Çocuklara yaşam hakkı vermek istenseydi sınırdan başlanırdı. Yaşayan bir ismi ve dili olan nice çocuk ölüm yolundayken bırakın doğmamış çocukları korumayı! Analar stran yakarken bırakın annenin çocuk katili olma ihtimalini!

Kürtajı Roboski ilan edip 49. sınırtaşı ölümüne kulak tıkayanlar nerede? “Anne karnından çocuk kazımak” hassasiyeti acaba sınır boylarında parçalanmış çocukların cenazesi kazındığında ne hisseder? Esasta tek cevap var: “Hiçbir şey!”. Hiçbir şey hissetmedikleri için bu kadar rahat konuşuyorlar. Yaşamadıkları acıların ve dünyaların üzerine söz söyleyip kader çizerek saltanatlarını kuruyorlar. Timsahlarınkinden beterdir burjuvazinin döktüğü gözyaşı.

Çocuklar ölüyor. Hem de bir annenin kürtaj kararıyla değil bu devletin verdiği kararlar, uyguladığı politikalarla. Her yıl Kürdistan’da çocuklar katlediliyor. Sınırda mayınlarla katlediliyorlar. Eylemde, kaçağa çıktığında, okul yolunda olmayan köprüde ya da kışın zatürreden öldürüyorlar.

Kürdistan’da büyümek, ölümü yenip özgürlüğe yürümektir!

Kürdistan’da büyümek, ölümü alt etseniz de aşacağınız nice engelin varlığını kemiğinizde hissetmek demektir. Coğrafi koşulların getirdiği bir engel yoktur. Tüm engel düzenin onyılları bulan politikalarıdır. Televizyonlara çıkartmayı çok sevdikleri okula gidemeyen kız çocuklarının diyarında yaşam hakkı bile lüksken, eğitim için konuşmak ikiyüzlü bir duygu ticaretidir. “Ölüyoruz” denilen sesi duymamak için oynanan “kardelen” kampanyasına cevap gerilla zılgıtlarıdır.

Evet, Kürdistan’da çocuk olmak savaşmaktır aynı zamanda. Çocuk savaşçılarıyla dağlarında özgürlük türküsü söylenilmeye devam ediliyor Kürdistan’ın. Filistin’in taş generallerini alkışlayan burjuva kalemşörlerinin nefretle andığı gerillalar, yaşamak için savaşmayı seçen çocuklardan oluşuyor. Çocukları, kendi düzenlerine itaat ettikçe, kendi çıkarlarına hizmet ettikçe görenlere inat, onlar “Burada, savaştayım” diyorlar.

Türk devletinin en yoğun “resmi” mayınlama yıllarına bakıldığında Kürt halkına karşı yürütülen savaşın tarihi görülür. “33 Kurşun” katliamının sonrası, Kürt halkının kaçağa çıkmasını engellemek için 1956-59 ve 1984-99 yılları arasında, özgürlük mücadelesine başlandığı tarihten itibaren tüm coğrafyayı sarana dek...

‘98 yılında Genelkurmay kararıyla mayın kullanımı sözde yasaklandı. 1 Mart 2003 tarihi itibariyle de Türk sermaye devleti Ottawa Sözleşmesi’ne imza attı ve bunu kanunlaştırmış oldu. Çıkan kanuna rağmen 2003’ten beri mevcut mayınların temizliği için bir tek adım dahi atılmadı. Bu süre zarfında mayına basarak ölen çocukların sayısının onlarla ifade edildiğini bir tek Kürt anaları anımsıyor...

T. Kor