Tek Din, Tek Mezhep TV açılıyor – Turan Eser

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 28 Mayıs 2012
  • 18:31

Başbakanın „tek din“ söylemi bir “gaf” ya da “sürç-ü lisan” değildir. Devletin başı olarak aslında cumhuriyet boyunca süregelen resmi „tek din tek mezhep“ anlayışına, siyasal İslamcılık ağırlığı daha sert bir vurgu yapmıştır. Başbakanın „tek din“ çağrısını „değişmedik dinsel ve etnik tekçilik devam ediyor“ diye okumak gerekir. Resmi ideolojinin genetik kodlarında bir değişim yok, aksine islamı dozajını artırmak var. AKP hükümeti dinsel olanı güçlendirmek ve toplum üzerinde etkili kılmak için tüm yaşam alanlarına nüfus etmek istiyor.

Diyanet TV’nin açılış hedefinde ise „tek din“ inşasını güçlendirmek vardır. Çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı bir siyasal taşeron kurum olarak aslında „tek din ve tek mezhep“ örgütlenmesidir. Diyanetin sunmuş olduğu hizmetlerin içeriğine, uygulamalarına ve beslendiği ulemaların referanslarına baktığınızda bunu görmek mümkündür. Toplum mühendisliğini dinsel açıdan yerine getirmektedir. Bu nedenle TRT'nin, Diyanet’e bir kanal tahsis etmesi, AKP hükümeti ile Sünniler dışında hiç bir inanç topluluğunu memnun etmeyecektir. Aleviler, Gayri müslimler ve ateistler ise bunun ciddi bir ayrımcılık ve eşit hak ihlali olduğunu ifade edecektir.

Kamusal bir hizmet olarak, devlet eli ve aklı ile topluma yönelik „tek dine ve tek mezhebe“ dayalı dinsel propaganda yapmak ve bunu bir kamu televizyonu üzerinden yapmak kamu anlayışı ilkeleri açısında doğru bir yaklaşım değildir.

Devlet içinde teolojik telkin içeren bir kamu yayını ile dini ihtiyaçlara cevap veremez. Demokratik, çağdaş, laik ve hukuk devletlerinde bunun örneği yoktur. Çünkü din, vicdan ve inanç özgürlüğü bireysel bir haktır. Kamusal olarak, dini telkin içeren ve tekçiliğe dayalı bir yayıncılık tam anlamıyla eşit hak ihlali ile birlikte bir ayrımcılık uygulaması olup, din, vicdan ve inanç özgürlüğüne aykırıdır.

Aleviler, gayri Müslimler ve ateistler, yıllardır Diyanetin „tek din tek mezhep“ eksenli asimilasyoncu, inkârcı ve ayrımcı hizmetini tanıyor. Varlığı bile inanç özgürlüğüne ve laiklik ilkesine aykırı olan Diyanet kurumunun devlet televizyonuna sahip olması demek, AKP ile dinsel olanın güçlü kılınacağını ve kollanacağının göstergesidir.  „Sünni-Hanefi“ inancını topluma dayatan devletin dinsel ideolojik aklı ve projesi olan  Diyanet kurumu, toplumsal barışa ve huzura nefret ve ayrımcılık sokan ideolojik bir kurum olarak „Sunni-Hanefi“ toplumunun dinini ve inancını resmi yolla istismar etmektedir. Bu istismara öncelikle vicdanları devlet dini ve devlet fetvası tarafından teslim alınan Sünni toplumun itiraz etmesi gerekir. Fakat somut durum ise, sünni toplumun devlet dininin dayatmalarıyla rızalık içinde ve uyumlu bir birliktelik görüntüsü vermektedir.

Bir ülke Anayasal olarak kendisini, „laik devlet“ olarak tanımılıyorsa, „Diyanet İşleri Başkanlığı“ gibi bir kurumun varlığı ile o ülkede laiklik birmiş demektir. 125 bin devlet imamı, on binlerce din öğretmeni memur statüsünde olup ve maaşlarını Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) ve Milli Eğitim Bakanlığı’ndan (MEB) alıyorlar. DİB kurumu devlet bütçesinden çok ciddi bir pay almaktadır. Ama bu kurumun tek amacı vardır; “Tek din, tek mezhep” için hizmet ve diğer inançlara yönelik ise dışlayıcılık, ayrımcılık ve asimilasyondur.

Türkiye’de cemevi, kilise, sinagog ve havra gibi farklı dini ve inanç topluluklarına ait ibadet yerleri vardır. Cemevinde hizmet veren dedenin, kiliselerde hizmet veren papazın, Havhra-Sinagogta hizmet veren Hahambaşının maaşını DİB aracılığıyla devlet değil, kendi toplumları gönüllü olarak verir. Zor yoktur. Zorla vergi toplamaz. Türkiye’de hiç bir cemevi, kilise, sinagog-havra, verdiği eğitim ve hizmet masrafları için devleten destek almaz. Bu ise DİB’nin resmen Sünni-Hanefi bir yapılanma olduğunun göstergesidir. DİB denilen asimilasyoncu ve toplumsal vicdan mühendisliği yapan bu kurumda tek bir Alevi, Yahudi, Ermeni, Ateist ve Gayri Müslime iş verilmez. Devlet ve DİB için “tek din-tek mezhep” vardır. Farklı inançları yok sayar, Alevilerin ibadethane olarak kabul ettikleri cemevlerinide asla kabul etmezler.

DİYANET TV bir devlet televizyonu olarak, asimilyasyon ve ayrımcılık projesidir. Derhal durdurulması gerekir. Diyanet TV’nin kurulması ayrımcılık ve eşitlik ilkesini ihlal ettiğinden dolayı Anayasal suç işlemektedir. Türkiye’de farklı kültürlerden, dinlerden ve inançlardan insanlara, halktan toplanana vergileri bu kamu kurumu üzerinden Sünni inanca aktarması, hukukun ulusal ve evrensel normlarına aykırıdır. Hak ihlalidir. Diyanet TV devletin resmi sünni-hanefilik inancına dayalı bir propaganda ekranı olmasının ötesine geçemeyecektir.

Gerek eğitimde, gerekse anti laik bir uygulama olan dinsel kamu hizmetlerindeki bu mezhep spesifik çalışmalar, toplumun içinde dinsel ve inançsal çeşitlik arasında, imtiyazlı ve kollanan inanç ile imtiyazsız ve dışlan inançlar gruplandırması yaparak ayrımcılık suçu işliyecektir. Gerçi AKP hükümeti de, Türkiye’de ayrımcılığın suç olmadığını ve ayrımcılık hususunda açılan davalardaki karar sicilimizin ayrımcılık yapanların lehine olduğundan, hükümet olarak her türlü ayrımcılık uygulamasına imza atmaktan çekinmemektedirler. Fakat DİYANET TV uygulaması gibi birçok kamu dinsel hizmetleri ayrımclık davaları açılarak, AİHM tarafında düzeltileceğine olan inancım güçlüdür.

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez her ne kadar "kanalda dinler arası rekabet olmayacak" buyursa da, adı ve evsahibi belli olan DİYANET TV gibi kurumun kanalında, farklı inançlardan kesimler dakikalık görüntüleriyle ancak konu mankeni misafirler olarak istismar edilir. AKP ve Diyanetin bu ayrımcı ve anti laik projesine karşı, toplumun farklı kesimlerinde oluşacak eleştiri ve tepkilere için alacakları tedbirler bellidir. Diyanet ve AKP kendisinin yaratacağı çakma Aleviler ve farklı inançlardan kesimlerle devletin resmi “tek din, tek mezhep” anlayışına uygun içerikte “farklı ses” vermeyi deneyecektir. Bununla verilecek mesajda nettir; “Bakın farklı kesimler içinde biz program yapıyoruz” 


Hükümetin bu projesi toplumun vergileriyle tek din tek mezhebe dayalı kamu yayıncılığı yapmaktır. Özellikle AKP hükümetinin son dönemlerde kendi başına buyruk ve dayatmalarla eğitimde, diyanette ve kamusal alandaki girişimleri "tek dil, tek din, tek mezhep tek devlet” kutsallığı ile birlikte söylenmesi ve dinsel hizmetlerin toplumu teslim almak için yaygınlaştığı bu dönemde Diyanet TV’nin kurulması, hükümetin hedefine net olarak açığı vurmuştur.  Sünni inanca mensup cemaatlerin onlarca özel TV kuruluşu vardır ve bu TV’lerde kendi dini hayatlarına ilişkin yayınlarını yapmaktadırlar. Kendi cemaatlerinin dini ihtiyaçlarına cevap vermeye çalışmaktadırlar. Devletin asli görevi ise, Diyanet TV kurarak, dinsel kamu vermek değil, mevcut olan TV’lerin kamu düzenine aykırılığını ve kamu yararı ilkelerinin ihlal edip etmediğini denetlemek olmalıdır. Böylece halktan topladığı vergiyi amaç dışı ve laiklik karşıtı kullanmamış olur.

Diyanet'in kaldırılmasının tartışılması gerekirken, din devleti kuruluşunun güçlendiren bu adımların, dayatmacı ve baskıcı bir kamu hizmeti olarak sunulması ise tam bir skandaldır. “Kamu nedir” sorusuna AKP’nin verdiği cevap; “Sünni-Hanefi toplum” biçimindedir. Oysa kamu bu ülkede taşayan herkesi haklarıyla kucaklayan bir tanımdır. Diyanet TV bir kamu hizmeti ise, bunun da bir kamu yararı ilkesinin olması gerekir. Oysa burada bir kamu yararı yoktur, kamu yararı ilkesinin ihlali vardır. Bireyin özeline devlet memuru imam ve uleması ile müdahale bir hak ihlalidir. Böyle bir kamu hizmeti olamaz. Her inanan insan ve cemaatler kendi dini ihtiyacını kendisi karşıladığı sürece özgür ve bağımsız olur. Oysa bizdeki durumu bakıldığında, devlet elini insanların vicdanına sokarak müdahale ediyor, teslim alıyor ve kendi paralı imamına bağımlı kılıyor. Böyle bir sistemde din ve vicdan özgür değildir. Olsa olsa tutsak ve devlet dinine bağımlı olur. Türkiye’nin çoğunluk inancına göre bir devlet dini inşa etmek hukukun evrensel ilke ve değerlerine aykırıdır. Her dini grup dini yaşamı ile ilgili ihtiyaçlarını kendisi örgütlemeli ve karşılamalıdır. Devlet ise her inanan ve inanmayan kesimler karşısında tarafsız kalmalıdır. Devlete düşen tek görev vardır. Herkesin inanma ya da inanmama hakkını özgürce yaşamasını sağlayacak yasal düzenlemeleri çıkarmaktır.

Bunun içinde özgürlükçü laiklik ve demokratik bir cumhuriyeti hukukun evrensel ilkleri ekseninde yaratmak için adım atmak ve siyasal irade göstermek gerekiyor. Bu iradenin AKP’de bulunmadığını ve devletin resmi din anlayışını, cemaatlerin ve ulemanın sözleriyle yeniden inşa etme sürecini örgütlediğini görmek ve farkında olmak gerekir.

Birgün / 28.05.12