Sivas katliamının hesabını emekçiler soracak! / KB

  • Arşiv
  • |
  • Makaleler/Yazarlar
  • |
  • Kızıl Bayrak
  • |
  • 30 Haziran 2012
  • 10:37

Sermaye devletinin tarihi Alevilere ve Kürtlere, işçilere ve emekçilere, devrimci ve ilerici güçlere yönelik sayısız vahşet ve katliamlarla doludur. 2 Temmuz 1993’te Madımak Oteli’nde dinci-gerici ve faşist güruhlar eliyle gerçekleştirilen vahşet ise, bu kanlı sicilin en acımasız ve acı halkalarından birini oluşturmaktadır.

Sivas’ın katili sermaye devletidir!

Sivas’ta 33 ilerici ve aydın kuşatıldıkları otel binasında diri diri yakılarak katledildiler. Göz göre göre gerçekleştirilen bu katliamın her adımı planlı ve organizeydi.

Dinci-gerici ve faşist örgütler kent genelinde günler öncesinden adeta katliam çağrısı yapan bildiriler dağıtmışlardı. Gerici yerel basın başta Aziz Nesin olmak üzere ilerici aydınları ve Pir Sultan Abdal Şenlikleri’ni hedef gösteren provokatif yayınlar yaparak katliam davetine ortak oluyorlardı.

Sermaye devletinin tetikçiliğini yapan, bir kısmı çevre illerden getirilmiş gerici-faşist güruhlar öğlen saatlerinde gösterilere başladılar, yaklaşık 8 saat sonra ise Madımak Oteli’ni ateşe vererek 33 canı diri diri yaktılar. Tüm bunlar yaşanırken polisiyle, askeriyle, resmi ve sivil tüm güçleriyle devlet oradaydı.

İpleri devletin elinde olan gözü dönmüş gerici-faşist güruhlar asker-polis tarafından açık biçimde korunuyor, Ankara’dan organize ediliyorlardı. Öyle ki, dönemin cumhurbaşkanı Süleyman Demirel “Halktan kimseye bir şey olmadı, meseleyi büyütmeyin’’ derken, Başbakan Tansu Çiller “Çok şükür otelin dışındaki vatandaşlarımızın burnu bile kanamamıştır” diyecek kadar pervasızlaşmıştı. Diğer devlet yöneticilerinin de onlardan aşağı kalır yanı yoktu, düzen solu ise katliama doğrudan ortaktı. Dönemin hükümet ortağı olan SHP’nin başkanı Erdal İnönü “Devlete güvenin” naraları atıyordu.

Katliamın sorumlusu sermaye devletinin amacı bir yandan bir grup ilerici-aydını toptan imha etmek, diğer yandan ise Alevi-Sünni çatışmasını kışkırtarak çürümüş düzeni güvenceye almaktı.

Sivas katliamının faili sermaye devletidir. Gazi’de, Ulucanlar’da, 19 Aralık’ta, Şemdinli’de, ’77 1 Mayısı’nda sahnede olan kanlı eller, Roboski’de de bir kez daha görüldüğü gibi bugün de işbaşında olmayı sürdürmektedir.

Düzen yargısı katilleri aklıyor, polis emekçilere saldırıyor!

Sivas’taki bu vahşi katliamın ardından açılan göstermelik davadan geçtiğimiz aylarda, tam da beklenildiği gibi, “zamanaşımı” kararı çıktı. Böylece katliamcı sermaye devleti ve onun tetikçileri düzen/cemaat yargısı tarafından alenen aklandı.

Düzen yargısı bu karara imza atarken, Ankara Adliyesi önünde bir araya gelerek “zamanaşımı” oyununa tepki gösteren emekçilere ve devrimci-ilerici sol güçlere ise sermaye devletinin polisi biber gazı, tazyikli su ve plastik mermi ile azgınca saldırdı.

Düzen güçlerinin pervasızlığı bunlarla da sınırlı kalmadı. Tüm bu gelişmelerin ardından “Milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olsun. Yıllar yılı içerde olan vatandaş, içlerinde kaçak olanlar vardı” şeklinde konuşan dinci-parti AKP’nin şefi Erdoğan, Sivas’taki vahşeti ve düzen/cemaat yargısının katliamı aklama kararını eşine az rastlanır bir pişkinlikle savundu.

Sivas katliamı davasında bir kez daha görüldüğü gibi, devletin tüm kirli icraatları, yine aynı devletin yargısı tarafından milyonların gözünün içine baka baka aklanmaktadır. Harcı imha, inkar ve asimilasyonla karılan, çarklarını sömürü ve zulümle döndüren sermaye düzeninin yargısından çıkan “adalet” de ancak böylesine bir pervasızlık olmaktadır.

Katillerden hesabı emekçiler soracak!

Sivas’ta 33 canımızı alan ateş bugün de yanmaya devam ediyor. Gerici-faşist güruhun tutuşturduğu alevler, bugün sermaye devletinin dümeninde oturan dinci parti AKP tarafından harlanmaya devam ediyor. Dün Sivas’ta yakanlar bugün Roboski’ye bombalar yağdırıyor. Dün Madımak Oteli’ni 33 cana diri diri mezar edenler, bugün sokak ortasında kurşunluyor, zindanlara hapsediyor, kıyım ve katliamlardan vazgeçmiyor. Dün tüm bu katliamların üzerini örten düzen yargısı ise, bugün de “zamanaşımı” gibi kılıflarla katliamcı devleti aklamayı sürdürüyor.

Ancak sermaye düzeninin düzmece mahkemelerinin de göstermelik davalarının da sınıf mücadelesinde hiçbir hükmü bulunmuyor. Çünkü işçi ve emekçilerin sınıfsal belleğinde zamanaşımına yer yok! Emekçiler, tarihin sayfalarına not düşülen tüm öteki katliamlarla birlikte Sivas katliamının hesabını da er ya da geç mutlaka soracaktır! Katliamların hesabını sormanın biricik yolu ise birleşik ve kitlesel bir temelde devrimci mücadeleyi yükseltmekten geçmektedir.

(Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak, 29 Haziran 2012, Sayı 26)