“Savunmaya özgürlük!”

  • Arşiv
  • |
  • Siyasal Gündem
  • |
  • 26 Mayıs 2012
  • 11:14

16 Mayıs 2012 tarihinde “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” tamamı avukatlardan oluşan altı AKP’li milletvekili tarafından Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 188. maddesinin birinci fıkrasında değişiklik yapılmak üzere Adalet Komisyonu’na sunulmuştur. Kanunun 5. maddesi şöyledir:

“Ancak cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının zorunlu müdafinin de hazır bulunduğu duruşmada açıklanmış olması veya mütalaanın zorunlu müdafiye yazılı olarak tebliğ edilmiş olması durumlarında, çocuklar hakkında görevlendirilmiş olanlar hariç olmak üzere hukuken kabul edilebilir bir mazereti olmayan zorunlu müdafinin yokluğunda da karar verilebilir.

Bu kanun teklifiyle AKP’nin başat hedefi ceza yargılamasının kurucu ayağı olan “savunma”yı tamamen yargılamanın dışına itmek ve savunma hakkını ortadan kaldırmaktadır. Ancak, savunma hakkını katletme operasyonu bu kanun teklifi ile başlamamıştır. Önce mesleki faaliyetleri ve müvekkilleri nedeniyle Kasım ayında 41 avukat tutuklanmış ve bu avukatların evleri, büroları gece yarısı basılarak dava dosyalarına, bilgisayarlarına el konulmuş ve “müvekkil” ve “iş” seçme özgürlüğümüzün olmadığı bu tutuklama terörüyle bizlere hatırlatılmıştı.

30 Aralık 2011 tarihinde kanunlaşan ve savunmaya yapılan bir diğer saldırı ise hükümlüler ile avukat görüşlerinin İnfaz Hâkimliği’nce altı aya kadar yasaklanabilmesi ve avukatın müvekkiline getirmiş olduğu -ve başkaları tarafından okunması kesinlikle yasak olan- belgelerin okunmasıydı. Bu kanunla birlikte, hapishane idareleri tamamen keyfi tutumlarla hükümlüleri ve avukatlarını bu kanunu kullanarak cezalandırmaya başlamış hatta avukat görüş odalarına kamera takacak kadar pervasızlaşmışlardır. 

Kanun teklifi ile birlikte savunmaya yapılan bu üçüncü saldırı, bu hakkı yok etmekten başka bir şey değildir. AKP hükümeti evrensel hukukun temel prensiplerini ve Anayasa’nın 36 maddesiyle güvence altına alınan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarınca tanınması zorunlu olan bu hakkın katlinin vacip olduğuna karar vermiş ve düğmeye basmıştır.

Silahların eşitliği ilkesi gereğince iddianameyi hazırlayan, kişinin yargılanmasını sağlayan ve yargılama sonunda mütalaasıyla cezalandırılmasını isteyen “sav”a karşı, sanığa da “savunma hakkı” tanınmıştır. Bu aynı zamanda adil yargılanma ilkesinin bir gereğidir.

Bu teklif kanunlaştığında ceza yargılamasında savcı mütalaasını verir vermez mahkeme derhal ceza tesis etme yoluna giderek “son savunma” hakkını gasp edecektir. Böylece sanığın avukatla temsil edilmesi fiilen ortadan kalkacak ve faşist yargılama usulleri ceza yargılamasında bir virüs gibi yaygınlaşacak ve artık işlevini yitirmiş savunmaya ihtiyaç kalmayacaktır. Kısıtlılık kararlarıyla dava dosyalarında hükümranlıklarını ilan eden savcılardan sonra, bu tasarı kanunlaşırsa hâkimler de deyim yerindeyse kendileri çalıp kendileri söyleyecek ve halkın üzerine âdeta ceza yağdıracaklardır. Bugün çarptırılan delillerle, kolluk tarafından hazırlanan bilgi notlarıyla ceza verenler, yarın sanığın ifadesine dahi gerek duymadan, savunmasını almadan ve müdafinin savunma yapmasını beklemeden hüküm tesis edeceklerdir.

Unutulmamalıdır ki “savunma” insanın insan olmasından kaynaklanan ve insanlık tarihi kadar eski bir temel hakkıdır. Savunma hava gibi su gibidir. Varsa, varlığı hissedilmez ama eğer yoksa insanlık nefes alamaz, vücut bulamaz hale gelir. Bu nedenle sıranın bize geleceği günü beklemeden bu büyük saldırıyı bloke etmek ve tarihin çöplüğüne göndermek zorundayız.

Av. Zeycan Balcı Şimşek