Roboski cini çıkmazsa can çıkar – Ezgi Başaran

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 18 Ekim 2012
  • 03:46

Bu dosyanın kapanıp gideceğini, belki bir 30 yıl sonra gerçeklerin ancak kıyısından geçeceğimizi biliyorduk.

Anayasa Komisyonu Başkanı da olan vekilimizin “Alıyorum bu raporuuu... Cart diye... Çöpe atıyorum... Çöp de yok ama... Neyse şöyle yapayım... Aha da böyle atayım” diyerek hakikaten kenara attığı AB İlerleme Raporu neden sinirleri bozdu?

Net cevap: Doğruyu söylediği için. Mesela... “Uludere’de 34 sivil öldürüldü. Hukuki ve idari soruşturmaların etkinliği ve şeffaflığı konusunda endişeler var. İstihbarat hatası ve operasyonel ihmalle ilgili iddialar açıklığa kavuşturulmadı. Ne askeri ne sivil yetkililer olayla ilgili doğrudan özür diledi” diyordu. Raporun yayımlanmasının ve ‘aha da böyle atılmasının’ üstünden birkaç gün geçti ki 10 aydır patinaj çeken TBMM İnsan Hakları Komisyonu bünyesinde Roboski katliamını araştırmak için kurulan alt komisyon yetersiz bilgilerle bir rapor hazırlamaya karar verdi.

Çünkü katliamı aydınlatacak bilgilerin hiçbir zaman ellerine ulaşmayacağını anladılar. Komisyon Başkanı’nın ironik çaresizliğine bakın: “İstihbaratı toplayan burası. Uçağı gönderen burası. Devletin kendi iç organlarından elde ettiğimiz bilgiler bizi yeterince aydınlatmıyorsa Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nden mi yoksa ABD’den alacağımız bilgi mi bizi aydınlatacak? Lambadan cin mi çıkartacağız? Neyse o...”

Komisyon, Roboskili 34 sivilin bombalandığı anı ve o andan 2 saat öncesini Heron görüntülerinden izledi. Zaten bir tek onu yapabildi. Genelkurmay’dan belge istediler. Özeti “Belge melge veremeyiz arkadaşım” olan 7 sayfalık bir ‘belge’ aldılar. Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığı’ndan belge istediler. Savcı aylar sonra 5 klasörlük kâğıt demeti gönderdi. O demet ki, ne vur emrini kimin verdiğine, o 34 sivilin ‘terörist’ olduğuna dair istihbaratın kim tarafından verilip analiz edildiğine cevap veriyordu. Roboskililer dışında hiçbir asker yetkilinin ifadesi yoktu. Genelkurmay’dan hiçbir yetkili de komisyona gelip olayın gelişimi hakkında bilgi vermedi.

Biz yattık, kalktık, Uludere dedik. Devletimizden azardan başka tek kelam işitemedik.

Ama kulaklarımız şunları duydu: Verdiğiniz tazminatı değil, adaleti istiyoruz diyen Roboskili koruculara bölgedeki komutan tarafından “Devlet yaptı, ne yapacaksınız da kurcalıyorsunuz? Devlete karşı ne yapabilirsiniz ki” dendiğini...
Katliamın hemen ertesinde köye gelen kaymakamın tartaklanması olayına hiç karışmayan birçok gencin savcılığa ifade vermeye çağrıldığını, sonra gözaltına alındığını, böylelikle köye gözdağı verildiğini... Ordunun ‘Ahmet’le Mehmet’i ayırt edemediği için’ bu katliamı yapmış olabileceğini...

Kulaklarımız kızararak duyduk. Egemenliğin kayıtsız şartsız güçlüde olduğu bu sistemde bu katliam dosyasının kapanıp gideceğini, belki bir 30 yıl sonra gerçeklerin ancak kıyısından geçeceğimizi biliyorduk. Çünkü devlet budur, şiddet uygulama tekelini layıkıyla, sorgusuz sualsiz, tepe tepe kullanır. Bu iktidar da 10 numara bir devlet partisi haline gelmiştir. Halbuki bizim onlardan üç bile değil, iki dileğimiz vardı: Gerçekler ve adalet. Bunun için Alaaddin olmaya da gerek yoktu. Ama madem ki cin dediniz.

Biz de şunu diyelim:O cin çıkmadan, bu memlekette daha çok can çıkar.

Radikal / 18.10.12